İshal ve bağırsak iltihabı hastalıklarında kullanılan şifalı bitkiler listesi:
İshale ne iyi gelir?10 gram ayı üzümü, 10 gram çoban değneği, 10 gram böğürtlen, 10 gram biberiye, 10 gram çilek kökü, ve 50 gram da kırmızı hevhulma.
İshal nasıl geçer? Belirtilen şifalı otlar kaynatılır. Kaynayan ve haşlanan bu bitkiden bir karışım elde etmiş oluyoruz. Bu karışım içerisinden bir kahve kaşığı kadar ölçüsünde alınır ve bir bardak dolusu su içerisine katılıp karıştırılır. Ve gün içerisinde 5 yada 6 bardak içilmesi yarar ve fayda sağlar.
Şeker hastalığı için şifalı bitkiler:
.Şeker hastalığının bir diğer adı da diyabet’tir. Çok dikkat edilmesi gereken bir sağlık sorunudur. Şeker hastalarının tedavi için kullanacağı şifalı bitkiler; 20 gram ceviz yaprağı, 20 gram kedi otu, 20 gram meşe kabuğu, 20 gram kantaron, 20 gram da turna gagası otlarına ihtiyacımız olacak. Belirtilen şifalı bitkilerin ilk olarak haşlaması hazırlanır. Elde edilen karışım kaynadıktan sonra içerisinden bir kahve kaşığı ölçeğinde alınır ve bir bardak su içerisine atılır ve karıştırılır. Sabahları kalktıktan sonra aç karnına, öğle ve akşam yemelerinden sonra da tok karnına bir bardak olmak üzere, gün içerisinde 3 bardak bu karışımdan içilmesi iyi gelecektir. Tabi öncelikli olarak, şeker hastalığı (diabet) önemli bir hastalık sorunu olduğundan ve dikkat edilmesi gerektiğinden alanında uzman doktor yada hekim kontrolünden geçmek gerekmektedir.
Çürük diş ağrısı için şifalı bitkiler:
Çürük dişler insan sağlığına çok büyük zararları olan önemli bir sağlık sorunudur ve ihmal edilmemesi gerekir. Bununla birlikte diş hekimine gitmekten çekinen ve korkan bir çok kişi de bulunmakta. Çürük dişlerinizi tedavi etmese de ağrısını kesecek şifalı bitkiler; kırlangıçotu suyu ve sarımsak suyu diş ağrısına iyi gelmektedir. Dişiniz ağrıdığında kırlangıçotu suyuna yada sarımsak suyuna ufak bir pamuk parçasını bandırıp, çürük dişinizin bulunduğu bölgeye uygulamanız ağrınızı kesecektir. Tekrar belirtmekte fayda var. Bu tedavi yöntemi sadece diş ağrısını kesecek yada azaltacaktır. Mutlaka bir diş doktoruna gidip dişinizi çektirmeniz yada tedavi ettirmeniz gerekmektedir.
şifalı bitgiler ansiklopedisi
30 Nisan 2010
29 Nisan 2010
1 MAYIS MESAJI
Biz işçi ve emekçilerin kendi sorunlarımızı dile getirebileceğimiz tek yer meydanlardır.
Emekçilerin günden güne eriyen,üçretlerinin,gasbedilen haklarının tekrar kazanılabilmesi için birlik beraberlik içinde,kardeşce hiçbir ayrım yapmadan birlik olmalıyız.Emeğin,alın terinin dini ve siyaseti olmaz.
Tüm emekçilerin,işçi arkadaşların ve emeğin yanında olanların 1 MAYIS'I kutlu olsun.
Kadir BİLİR
http://www.kadirbilir.com/
Bahar Yorgunluğu ve Sağlığımıza Etkileri
Yorgunluk nedir?
Yorgunluk, genel olarak kişilerin kendini halsiz isteksiz hissetmesi halidir. Bilimsel incelendiğinde 3 tipe ayrılır:
1. Kronik yorgunluk sendromu: Bu tip yorgunluklar 6 aydan fazla sürer ve tedavisi güçtür. Endokrin, nörolojik ve psikolojik sebepleri vardır.
2. Psikolojik yorgunluk: Bu tip yorgunluklar genelde kişilerin çevresel olaylara paralel olarak ortaya çıkar ve psikatrik destek ile çözülebilir.
3. Bahar yorgunluğu: Bu tip yorgunluk mevsimsel olarak oluşan baharın başlaması ile oluşan tiptir.
Bahar yorgunluğu nasıl ortaya çıkar?
Bahar yorgunluğu güneşin daha dik gelmesi ile ısınan denizlerden daha fazla suyun buharlaşması ve bununla beraber ortaya çıkan nem artışı sonucunda oluşur. Yaz ve sıcak geçen bahar aylarında hava sıcaklığı, yüksek nem ile bir araya gelince bunaltıcı bir gün yaşarız. Kendimizi yorgun ve bitkin hissederiz. Nemliliğin çok yüksek olduğu durumlarda gerçek hava sıcaklığı ile etkin hava sıcaklığı birbirine yakın seyreder. Fakat sıcak ve kuru bir havaya göre çok daha fazla rahatsız edici bir etkiye sahiptir. Havadaki nem oranı düşük ise, yüksek sıcaklık olsa bile bu durumu dayanılır yapabilir. Çünkü cilt üzerinde buharlaşmanın sağladığı bir serinlik etkisi mevcuttur. Ancak yüksek nem cilt ve onu çevreleyen hava içindeki buharlaşmanın etkisini yok ederek gerçek sıcaklığı daha yüksek seviyelerde hissetmemizi sağlayacaktır.
Bahar yorgunluğu vücudumuzu nasıl etkiler?
Bahar yorgunluğu incelendiğinde nemin ne derece hayatımızı etkilediği daha net görülmektedir. Nem artışı vücutta 2 yönlü etki eder. Birincisi; Burun boğaz ve orta soluk yollarında ödeme neden olarak akciğere giden oksijen miktarını azaltır. Vücut oksijen azalmasının etkilerini azaltmak için çeşitli bölgelerdeki kan damarlarını büzer. Bu etki ile ,
a) Mideye giden damarların büzülmesi ile gastritler artar
b) Troid dokusuna giden damar büzlmesi ile troid hormon salgısı azalır.
c) Kalp ve diğer damarları daraltarak hipertansiyon ve kalp krizleri artar
d) Cilt damarları daralması ile ciltte kuruma dökülme ve saç dökülmesi gözlenir.
e) Tüm damarlarda genel bir oksijenlenme azlığı nedeni ile halsizlik ve yorgunluk artar. Baş dönmesi ve dengesizlikler sık gözlenir.
f) Akciğer kapasitesi bu bölgedeki ödem nedeni ile daha da azalır. Bu sonuç nefes darlığı ve hareket ile sıkıntı hissini artırırİkincisi; Ortam nem oranında artış ayni zamanda terleme fonksiyonunu bozar. Bu bozulma hem vücut toksinlerinin atılmasını engeller hem de vücudun nem dengesini bozar. Bu da kişinin kendini dengesiz hissetmesine neden olur.
Bahar yorgunluğundan korunmanın yolları nelerdir?
-Bahar yorgunluğa karşı en iyi ilaç tatile çıkmaktır. İmkanlarınızı zorlayarak birkaç günlüğüne de olsa kent dışına kaçın.
- Her gün sabahları aç karnına en az 5 dakika yürüyüş yapın. Ancak bu yürüyüşleri güneşli günlerde yapmaya özen gösterin.
- Her sabah 10-15 dakika aç karnına jimnastik yapın. Ama vücudunuzu aşırı yormaktan da kaçının.
- Sofranızdan meyve ve sebzeyi eksik etmeyin. Sevmeseniz de mevsimin özelliğini taşıyan meyve ve sebzelerin bütün çeşitlerinden bol miktarda yiyin.
- Baharda vücudun daha çok vitamin ve minerale ihtiyacı vardır. Özellikle de B ve C vitaminleri ile potasyuma. B ve C vitaminleri sebze ve meyvelerde, potasyum da domates, patates ve kayısıda bol miktarda bulunur. Bunun dışında Mg, Zn, Cu gibi mineralleri de mutlaka dışarıdan alın.
- Günde 3 litre su için. Yemek yemeden ve yatmadan önce vücudunuza ihtiyacı olan suyu sağlayın.
- Uyku ritmine dikkat edin. Rahat bir uyku için yatağa girmeden önce günlük bütün stres nedenlerinizi aklınızdan uzaklaştırın.
- Hoşunuza giden konuları düşünün veya hoşlandığınız bir film seyredin.
- Alkol kullanıyorsanız, mümkün olduğunca azaltın. Çünkü yorgunluktan kurtulmak için alkole sarılmak çözümü zor problemleri ortaya çıkarabilir. Kola ve kafeinden de uzak durun.
Bahar yorgunluğuna karşı nasıl beslenmeliyiz?
Bahar aylarında hissedilen bahar yorgunluğundan kurtulmak için beslenmeye dikkat etmek çok önemli. İşte, bahar yorgunluğundaki uyku hali, dikkatsizlik ve yorgunluğa karşı beslenmeye yönelik alınacak önlemler:
1. Çok fazla karbonhidrat ağırlıklı öğünler tüketmek vücutta uyku ve yorgunluk haline sebep olmaktadır ayrıca dikkatsizliği arttırmaktadır. Bu yüzden karbonhidrat ağırlıklı beslenmemeye özen göstermeliyiz. Tahılın ve şekerin, tatlının fazlasına dikkat!
2. Beyaz rafine edilmiş tahıllar yerine, tam buğdaylı, çavdarlı, yulaflı ve kepekli rafine edilmemiş tahılları tercih etmeliyiz.
3. Kahvaltı yapmadan evden çıkmamalıyız,
4. Çok ağır yemekler yerine, sebze, zeytinyağlı ağırlıklı beslenmeliyiz.
5. Kızarmış, kavrulmuş etler yerine, haşlama, ızgara etler tercih etmeliyiz.
6. Az az ve sık sık beslenmeliyiz.
7. Bol taze meyve tüketmeliyiz.
8. Bol bol su tüketmeliyiz. Günde 2-2,5 litre.
9. Fazla kafeinden kaçınmalıyız.
10. Koyu demlenmiş çaylar yerine, bitki çayları tercih etmeliyiz.
11. Fiziksel aktivitemizi arttırmalıyız. Günde fazladan 30 dakika tempolu bir yürüyüş olabilir.
Kaynak: memorial.com.tr
Yorgunluk, genel olarak kişilerin kendini halsiz isteksiz hissetmesi halidir. Bilimsel incelendiğinde 3 tipe ayrılır:
1. Kronik yorgunluk sendromu: Bu tip yorgunluklar 6 aydan fazla sürer ve tedavisi güçtür. Endokrin, nörolojik ve psikolojik sebepleri vardır.
2. Psikolojik yorgunluk: Bu tip yorgunluklar genelde kişilerin çevresel olaylara paralel olarak ortaya çıkar ve psikatrik destek ile çözülebilir.
3. Bahar yorgunluğu: Bu tip yorgunluk mevsimsel olarak oluşan baharın başlaması ile oluşan tiptir.
Bahar yorgunluğu nasıl ortaya çıkar?
Bahar yorgunluğu güneşin daha dik gelmesi ile ısınan denizlerden daha fazla suyun buharlaşması ve bununla beraber ortaya çıkan nem artışı sonucunda oluşur. Yaz ve sıcak geçen bahar aylarında hava sıcaklığı, yüksek nem ile bir araya gelince bunaltıcı bir gün yaşarız. Kendimizi yorgun ve bitkin hissederiz. Nemliliğin çok yüksek olduğu durumlarda gerçek hava sıcaklığı ile etkin hava sıcaklığı birbirine yakın seyreder. Fakat sıcak ve kuru bir havaya göre çok daha fazla rahatsız edici bir etkiye sahiptir. Havadaki nem oranı düşük ise, yüksek sıcaklık olsa bile bu durumu dayanılır yapabilir. Çünkü cilt üzerinde buharlaşmanın sağladığı bir serinlik etkisi mevcuttur. Ancak yüksek nem cilt ve onu çevreleyen hava içindeki buharlaşmanın etkisini yok ederek gerçek sıcaklığı daha yüksek seviyelerde hissetmemizi sağlayacaktır.
Bahar yorgunluğu vücudumuzu nasıl etkiler?
Bahar yorgunluğu incelendiğinde nemin ne derece hayatımızı etkilediği daha net görülmektedir. Nem artışı vücutta 2 yönlü etki eder. Birincisi; Burun boğaz ve orta soluk yollarında ödeme neden olarak akciğere giden oksijen miktarını azaltır. Vücut oksijen azalmasının etkilerini azaltmak için çeşitli bölgelerdeki kan damarlarını büzer. Bu etki ile ,
a) Mideye giden damarların büzülmesi ile gastritler artar
b) Troid dokusuna giden damar büzlmesi ile troid hormon salgısı azalır.
c) Kalp ve diğer damarları daraltarak hipertansiyon ve kalp krizleri artar
d) Cilt damarları daralması ile ciltte kuruma dökülme ve saç dökülmesi gözlenir.
e) Tüm damarlarda genel bir oksijenlenme azlığı nedeni ile halsizlik ve yorgunluk artar. Baş dönmesi ve dengesizlikler sık gözlenir.
f) Akciğer kapasitesi bu bölgedeki ödem nedeni ile daha da azalır. Bu sonuç nefes darlığı ve hareket ile sıkıntı hissini artırırİkincisi; Ortam nem oranında artış ayni zamanda terleme fonksiyonunu bozar. Bu bozulma hem vücut toksinlerinin atılmasını engeller hem de vücudun nem dengesini bozar. Bu da kişinin kendini dengesiz hissetmesine neden olur.
Bahar yorgunluğundan korunmanın yolları nelerdir?
-Bahar yorgunluğa karşı en iyi ilaç tatile çıkmaktır. İmkanlarınızı zorlayarak birkaç günlüğüne de olsa kent dışına kaçın.
- Her gün sabahları aç karnına en az 5 dakika yürüyüş yapın. Ancak bu yürüyüşleri güneşli günlerde yapmaya özen gösterin.
- Her sabah 10-15 dakika aç karnına jimnastik yapın. Ama vücudunuzu aşırı yormaktan da kaçının.
- Sofranızdan meyve ve sebzeyi eksik etmeyin. Sevmeseniz de mevsimin özelliğini taşıyan meyve ve sebzelerin bütün çeşitlerinden bol miktarda yiyin.
- Baharda vücudun daha çok vitamin ve minerale ihtiyacı vardır. Özellikle de B ve C vitaminleri ile potasyuma. B ve C vitaminleri sebze ve meyvelerde, potasyum da domates, patates ve kayısıda bol miktarda bulunur. Bunun dışında Mg, Zn, Cu gibi mineralleri de mutlaka dışarıdan alın.
- Günde 3 litre su için. Yemek yemeden ve yatmadan önce vücudunuza ihtiyacı olan suyu sağlayın.
- Uyku ritmine dikkat edin. Rahat bir uyku için yatağa girmeden önce günlük bütün stres nedenlerinizi aklınızdan uzaklaştırın.
- Hoşunuza giden konuları düşünün veya hoşlandığınız bir film seyredin.
- Alkol kullanıyorsanız, mümkün olduğunca azaltın. Çünkü yorgunluktan kurtulmak için alkole sarılmak çözümü zor problemleri ortaya çıkarabilir. Kola ve kafeinden de uzak durun.
Bahar yorgunluğuna karşı nasıl beslenmeliyiz?
Bahar aylarında hissedilen bahar yorgunluğundan kurtulmak için beslenmeye dikkat etmek çok önemli. İşte, bahar yorgunluğundaki uyku hali, dikkatsizlik ve yorgunluğa karşı beslenmeye yönelik alınacak önlemler:
1. Çok fazla karbonhidrat ağırlıklı öğünler tüketmek vücutta uyku ve yorgunluk haline sebep olmaktadır ayrıca dikkatsizliği arttırmaktadır. Bu yüzden karbonhidrat ağırlıklı beslenmemeye özen göstermeliyiz. Tahılın ve şekerin, tatlının fazlasına dikkat!
2. Beyaz rafine edilmiş tahıllar yerine, tam buğdaylı, çavdarlı, yulaflı ve kepekli rafine edilmemiş tahılları tercih etmeliyiz.
3. Kahvaltı yapmadan evden çıkmamalıyız,
4. Çok ağır yemekler yerine, sebze, zeytinyağlı ağırlıklı beslenmeliyiz.
5. Kızarmış, kavrulmuş etler yerine, haşlama, ızgara etler tercih etmeliyiz.
6. Az az ve sık sık beslenmeliyiz.
7. Bol taze meyve tüketmeliyiz.
8. Bol bol su tüketmeliyiz. Günde 2-2,5 litre.
9. Fazla kafeinden kaçınmalıyız.
10. Koyu demlenmiş çaylar yerine, bitki çayları tercih etmeliyiz.
11. Fiziksel aktivitemizi arttırmalıyız. Günde fazladan 30 dakika tempolu bir yürüyüş olabilir.
Kaynak: memorial.com.tr
Etiketler:
SAĞLIK REHBERİNİZ
Kulak Nasıl Korunur?
Kulağınıza su girdiği zaman beraberinde kulağınıza bakteri ve mantar partiküllerini taşımaktadır. Genellikle su geri çıkmakta ya da buharlaşmaktadır.
Nemli bırakmayın
Dışarı çıkamayan bakteri ve mantarlar ise problemi başlatmaktadır. Kalan su, kulağı ıslak hale getirmekte ve bakteri ile mantar üremekte, dış kulak yolunu enfekte etmektedir. Kulak önce tıkanmakta sonra kaşıntı başlamaktadır. Kulak kanalı şişince kulaktan süt görüntüsünde bir akıntı başlamakta ve şiddetli bir ağrı eşlik etmektedir.
Dokunmakla çok hassastır. Bu aşamada mutlaka bir KBB uzmanına danışılmalıdır. Bazen boyunda lenf düğümleri de şişebilmektedir. Kulakta buna benzer sorunlar olduğunda basit antiseptik kulak damlaları kullanılabilir.
Doktorunuz kulak zarının normal ve damla kullanımının sorun yaratmayacak olduğunu belirlemiş ise yüzmeden sonra kulak damlaları kullanılabilir. Birçok doktor kulağa saf alkol önerir.
Alkol kulaktaki suyu absorbe etmekte ayrıca bakteri ve mantarları etkisiz hale getirmektedir. Bir başka etkili ajan sirke kullanımıdır. Alkol ve sirke eşit oranda karıştırılarak hazırlanacak bir damla bu amaç için oldukça uygundur.
Sirkedeki asetik asit bakteri ve mantarlara karşı etkili bir ilaçtır.
Korunma nasıl olmalıdır?
Duştan sonra veya yüzmeden sonra kulağınızda ıslaklık uzun sürüyorsa ya da kulakta tıkanıklık hissediliyorsa baş arkaya ve yana yatırılarak damla kulağa doldurulur ve bir süre beklenir. Sonra öbür tarafa dönerek boşaltılır.
Bu sorun sık sık tekrarlıyorsa yüzmeden önce yağlı kulak damlası veya lanolin kulağa damlatılarak suyun etkisinden korunmaya çalışılır.
Dikkat! Kulağınızda enfeksiyon, kulak zarında (delik) perforasyon geçirilmiş kulak operasyonu varsa yüzmeye gitmeden önce mutlaka KBB uzmanına görünmeniz uygun olacaktır.
Etiketler:
SAĞLIK REHBERİNİZ
26 Nisan 2010
Yatağan’da özelleştirmeye karşı nöbet
Muğla’nın Yatağan İlçesi’ndeki TKİ Güney Ege Linyitleri İşletmesi’nde (GELİ) çalışan maden işçileri ile YEAŞ ve GELİ’nin özelleştirilmesinde ilk basamak olan, maliyet bedellerinin hesaplanması ihalesini kazanan konsorsiyumun temsilcilerini 8 Şubat günü işletmelere sokmadılar. 9 Şubat’ta tekrar incelemede bulunmak isteyen heyet temsilcileri işçilerin sert tepkisiyle karşılaştı ve Yatağan’dan jandarma korumasında kaçmak zorunda kaldı. İşçilerin özelleştirmeye karşı yaptıkları eyleme halk da destek verdi. Yaşanan olaylar sonrasında işçiler YEAŞ’ın ve GELİ’nin tüm girişlerinde nöbet tutmaya başladı. İşçilerin nöbeti sürüyor.
Bölgede 2000 yılının Ekim ayında da benzer bir süreç yaşanmış, işçilerin ve halkın kararlı mücadelesi sonucu özelleştirme saldırısı püskürtülmüştü.
Yatağan'da maden ve enerji işçileri özelleştirmeye izin vermiyor
Yatağan Termik Santrali'nde ve TKİ Güney Ege İşletmesi'nde çalışan işçiler, özelleştirme kapsamında gelen konsorsiyum temsilcilerini Yatağan’dan kovdu. Tekel işçilerini, çeşitli eylemlerle destekleyen işçiler, özelleştirme kapsamında gelebilecek konsorsiyum temsilcilerine karşı başlattıkları nöbeti de sürdürüyor.
Yatağan Termik Santralinin (YEAŞ) özelleştirilmesinde, maliyet bedellerinin hesaplanması ihalesini alan Citi Grup, OYAK Yatırım, Master Danışmanlık ve Socion Danışmanlık firmalarının oluşturduğu konsorsiyumun 20 kişilik heyetinin Termik Santralde incelemelerde bulunacağını öğrenen sendikacılar ve işçilerin direnişi sonucu, heyet 8 Şubat günü Yatağan’ı terk etmek zorunda kaldı.
Santralin kapılarını tutarak heyetin girmesini engelleyen Maden-İş ve Tes-İş sendikası temsilcilerine işçilerden de destek geldi. Bini aşkın maden ve enerji işçisi santral önüne gelerek kapıda barikat kurdu. Eyleme işçilerin eşleri de katılırken Yatağan Esnaf Odası Başkanı da işçilere ekmek dağıttı. Yatağan İlçe Jandarma Komutanı Üsteğmen Göksel Söylemez ve Yatağan İlçe Emniyet Müdürü Mustafa Kemal Keskin’in santrale gelerek, Maden-İş Yatağan Şube Başkanı Süleyman Girgin ve Tes-İş Yatağan Şube Başkanı Fatih Erçelik ile görüştü. Görüşme sonrası yapılan açıklamada, işçilere inceleme yapmaya gelen heyetin ilçeyi terk ettiği duyuruldu.
Heyet Muğla’yı terkettikten sonra heyet içinden 2 temsilci Yatağan’da kaldı ve incelemelere devam etmek istedi. Heyetin YEAŞ’ta olduğunu haber alan işçiler giriş kapılarını tutarak temsilcileri aramaya başladı. Konsorsiyum temsilcileri fabrika çıkışında işçilerin sert tepkisiyle karşılaştı. İşçiler konsorsiyum temsilcilerinin araçlarına pet şişe yağdırdı. Temsilciler araçlarını bırakıp kaçmak zorunda kaldı.
Sendika yöneticileri, işyerlerinin kapılarında her gün iki işçinin nöbet tutacağını ve konsorsiyumun temsilcilerinin hiçbir şekilde santrale alınmayacağı duyurdu. Duyurunun ardından, işçiler alkışlarla dağıldı. İşçilerin özelleştirmeye karşı nöbeti sürüyor.
Görüştüğümüz, Maden-İş Yatağan Şube Başkanı Süleyman Girgin, 8 Şubat’ta konsorsiyum heyetini YEAŞ’tan kovduktan sonra ertesi gün tekrar iki temsilcinin gizlice müesseseye girmesini “ateşe benzinle yaklaşmak” olarak nitelendirdi. Girgin, 9 Şubat’ta gelen konsorsiyum temsilcilerini müdürün odasından çıkarttıktan sonra özelleştirmeye karşı olan tepkiyi anlamaları için 3 saat beklettiklerini söyledi.
‘Yatağan özelleştirmeye geçit vermeyecek’
Girgin, aynı sürecin 2000 yılının Ekim ayında da yaşandığını belirtti. Girgin, o dönem de özelleştirmelere karşı işçilerin direndiğini, Yatağan ve Milas halkının yanı sıra bölgedeki köy muhtarları ve belediye başkanlarının da işçilere destek vererek özelleştirme saldırısını püskürttüklerini söyledi. Girgin, konsorsiyumun özelleştirmede ısrar etmesinin hem işçilerin hem de halkın duyarlılıklarını tetiklediğini ifade etti. Girgin, özelleştirme kapsamının tüm kömür havzasını kapsadığını hatırlattı ve bölgedeki en büyük ekonomik kaynak olan müesseseye halkın da sahip çıktığını ve sahip çıkmaya devam edeceğini söyledi.
‘Tekel işçisine yapılan saldırı bize de yapılmıştır’
“Tekel işçilerine yapılan saldırı bize de yapılmıştır” diyen Girgin, Tekel işçilerine destek eylemlerinin hepsini eksiksiz yerine getirdiklerini belirtti. Girgin “Tekel işçilerine yapılan saldırının olduğu gün bize de sıranın geleceğini ön görerek Tekel işçilerinin tüm eylemlerine destek verdik. Tekel işçilerine destek verirken ileride bizim de böylesi bir süreç yaşayacağımızı düşünerek kamuoyunu da bilgilendirmeye çalıştık. Tekel işçilerinin Ankara’daki eylemine 20 otobüs işçiyle gittik.” dedi.
‘Taşerona karşıyız’
Taşeronlaşmaya da karşı olduklarını belirtten Maden-İş Şube Başkanı girgin, 2009’un haziran ayında YEAŞ’ta taşeron çalıştırılmasına karşı 17 gün boyunca eylem yaptıklarını ve direniş neticesinde taşeron şirketi YEAŞ’tan kovduklarını söyledi.
YATAĞAN'DA DİRENİŞ SÜRÜYOR
Yatağan Termik Santrali (YEAŞ) ve Güney Ege Linyitleri İşletmesi’nin (GELİ) özelleştirilmesinde ilk aşama olan, maliyet bedellerinin hesaplanması ihalesini kazanan konsorsiyumun temsilcileri ile işçiler arasındaki gerginlik bugün de sürdü. Gizlice santrale giren konsorsiyum temsilcileri, işçiler tarafından araçlarına pet şişe fırlatılınca ayrılmak zorunda kaldılar.
Muğla’nın Yatağan İlçesi’nde, dün özelleştirme karşıtı 1000’e yakın işçi ve sendika temsilcisinin tepkisiyle karşılaşan, City Group, Oyak Yatırım, Master Danışmanlık ve Socoin Danışmanlık firmalarının oluşturduğu konsorsiyumun temsilcileri, bugün yeniden harekete geçti. Gizlice, özelleştirme kapsamındaki YEAŞ’a gelen, maliyetin hesaplanması ihalesini kazanan konsorsiyumun temsilcilerinin içeride olduğunun duyulması üzerine tansiyon yükseldi. İşçiler, işyeri giriş çıkış kapılarını tutarak içeriye giren konsorsiyum temsilcilerini aramaya başladı. Bu sırada, öfkeli işçilerin harekete geçtiğini duyan ve GELİ Müessese Müdürü Yüksel Akın ile birlikte işyerini terk etmeye çalışan konsorsiyum temsilcileri, çıkış kapısında sert tepkiyle karşılaştı.
Araçlarını bile bırakıp kaçtılar
Maden işçileri, YEAŞ ve GELİ’de özelleştirmenin ilk basamağı olan maliyet bedellerinin hesaplanması işini yürüten temsilcilerin bulunduğu araca pet şişe yağdırdı. Konsorsiyum temsilcileri, otomobillerini bile içerde bırakıp, çağrılan taksiyle santralden uzaklaşabildi. Özelleştirme karşıtı işçiler daha sonra santral kapısında bulunan nöbetçi işçi sayılarını artırdı.
Tehlikeli bir oyun oynaniyor
Maden-İş Sendikası Şube Başkanı Süleyman Girgin, “Hükümet çok tehlikeli bir oyun oynuyor. Yatağan’daki maden ve enerji işçisinin sabrını ve direncini ölçmeye kalkışmasınlar. Burası Yatağan, başka işyerlerine benzemez. Bizler özelleştirmeye karşı verdiğimiz mücadele ile adımızı sendikal mücadele tarihine yazdırdık. Adımlarını iyi hesap ederek atsınlar” diye konuştu.
Kaynak: Milliyet
Bölgede 2000 yılının Ekim ayında da benzer bir süreç yaşanmış, işçilerin ve halkın kararlı mücadelesi sonucu özelleştirme saldırısı püskürtülmüştü.
Yatağan'da maden ve enerji işçileri özelleştirmeye izin vermiyor
Yatağan Termik Santrali'nde ve TKİ Güney Ege İşletmesi'nde çalışan işçiler, özelleştirme kapsamında gelen konsorsiyum temsilcilerini Yatağan’dan kovdu. Tekel işçilerini, çeşitli eylemlerle destekleyen işçiler, özelleştirme kapsamında gelebilecek konsorsiyum temsilcilerine karşı başlattıkları nöbeti de sürdürüyor.
Yatağan Termik Santralinin (YEAŞ) özelleştirilmesinde, maliyet bedellerinin hesaplanması ihalesini alan Citi Grup, OYAK Yatırım, Master Danışmanlık ve Socion Danışmanlık firmalarının oluşturduğu konsorsiyumun 20 kişilik heyetinin Termik Santralde incelemelerde bulunacağını öğrenen sendikacılar ve işçilerin direnişi sonucu, heyet 8 Şubat günü Yatağan’ı terk etmek zorunda kaldı.
Santralin kapılarını tutarak heyetin girmesini engelleyen Maden-İş ve Tes-İş sendikası temsilcilerine işçilerden de destek geldi. Bini aşkın maden ve enerji işçisi santral önüne gelerek kapıda barikat kurdu. Eyleme işçilerin eşleri de katılırken Yatağan Esnaf Odası Başkanı da işçilere ekmek dağıttı. Yatağan İlçe Jandarma Komutanı Üsteğmen Göksel Söylemez ve Yatağan İlçe Emniyet Müdürü Mustafa Kemal Keskin’in santrale gelerek, Maden-İş Yatağan Şube Başkanı Süleyman Girgin ve Tes-İş Yatağan Şube Başkanı Fatih Erçelik ile görüştü. Görüşme sonrası yapılan açıklamada, işçilere inceleme yapmaya gelen heyetin ilçeyi terk ettiği duyuruldu.
Heyet Muğla’yı terkettikten sonra heyet içinden 2 temsilci Yatağan’da kaldı ve incelemelere devam etmek istedi. Heyetin YEAŞ’ta olduğunu haber alan işçiler giriş kapılarını tutarak temsilcileri aramaya başladı. Konsorsiyum temsilcileri fabrika çıkışında işçilerin sert tepkisiyle karşılaştı. İşçiler konsorsiyum temsilcilerinin araçlarına pet şişe yağdırdı. Temsilciler araçlarını bırakıp kaçmak zorunda kaldı.
Sendika yöneticileri, işyerlerinin kapılarında her gün iki işçinin nöbet tutacağını ve konsorsiyumun temsilcilerinin hiçbir şekilde santrale alınmayacağı duyurdu. Duyurunun ardından, işçiler alkışlarla dağıldı. İşçilerin özelleştirmeye karşı nöbeti sürüyor.
Görüştüğümüz, Maden-İş Yatağan Şube Başkanı Süleyman Girgin, 8 Şubat’ta konsorsiyum heyetini YEAŞ’tan kovduktan sonra ertesi gün tekrar iki temsilcinin gizlice müesseseye girmesini “ateşe benzinle yaklaşmak” olarak nitelendirdi. Girgin, 9 Şubat’ta gelen konsorsiyum temsilcilerini müdürün odasından çıkarttıktan sonra özelleştirmeye karşı olan tepkiyi anlamaları için 3 saat beklettiklerini söyledi.
‘Yatağan özelleştirmeye geçit vermeyecek’
Girgin, aynı sürecin 2000 yılının Ekim ayında da yaşandığını belirtti. Girgin, o dönem de özelleştirmelere karşı işçilerin direndiğini, Yatağan ve Milas halkının yanı sıra bölgedeki köy muhtarları ve belediye başkanlarının da işçilere destek vererek özelleştirme saldırısını püskürttüklerini söyledi. Girgin, konsorsiyumun özelleştirmede ısrar etmesinin hem işçilerin hem de halkın duyarlılıklarını tetiklediğini ifade etti. Girgin, özelleştirme kapsamının tüm kömür havzasını kapsadığını hatırlattı ve bölgedeki en büyük ekonomik kaynak olan müesseseye halkın da sahip çıktığını ve sahip çıkmaya devam edeceğini söyledi.
‘Tekel işçisine yapılan saldırı bize de yapılmıştır’
“Tekel işçilerine yapılan saldırı bize de yapılmıştır” diyen Girgin, Tekel işçilerine destek eylemlerinin hepsini eksiksiz yerine getirdiklerini belirtti. Girgin “Tekel işçilerine yapılan saldırının olduğu gün bize de sıranın geleceğini ön görerek Tekel işçilerinin tüm eylemlerine destek verdik. Tekel işçilerine destek verirken ileride bizim de böylesi bir süreç yaşayacağımızı düşünerek kamuoyunu da bilgilendirmeye çalıştık. Tekel işçilerinin Ankara’daki eylemine 20 otobüs işçiyle gittik.” dedi.
‘Taşerona karşıyız’
Taşeronlaşmaya da karşı olduklarını belirtten Maden-İş Şube Başkanı girgin, 2009’un haziran ayında YEAŞ’ta taşeron çalıştırılmasına karşı 17 gün boyunca eylem yaptıklarını ve direniş neticesinde taşeron şirketi YEAŞ’tan kovduklarını söyledi.
YATAĞAN'DA DİRENİŞ SÜRÜYOR
Yatağan Termik Santrali (YEAŞ) ve Güney Ege Linyitleri İşletmesi’nin (GELİ) özelleştirilmesinde ilk aşama olan, maliyet bedellerinin hesaplanması ihalesini kazanan konsorsiyumun temsilcileri ile işçiler arasındaki gerginlik bugün de sürdü. Gizlice santrale giren konsorsiyum temsilcileri, işçiler tarafından araçlarına pet şişe fırlatılınca ayrılmak zorunda kaldılar.
Muğla’nın Yatağan İlçesi’nde, dün özelleştirme karşıtı 1000’e yakın işçi ve sendika temsilcisinin tepkisiyle karşılaşan, City Group, Oyak Yatırım, Master Danışmanlık ve Socoin Danışmanlık firmalarının oluşturduğu konsorsiyumun temsilcileri, bugün yeniden harekete geçti. Gizlice, özelleştirme kapsamındaki YEAŞ’a gelen, maliyetin hesaplanması ihalesini kazanan konsorsiyumun temsilcilerinin içeride olduğunun duyulması üzerine tansiyon yükseldi. İşçiler, işyeri giriş çıkış kapılarını tutarak içeriye giren konsorsiyum temsilcilerini aramaya başladı. Bu sırada, öfkeli işçilerin harekete geçtiğini duyan ve GELİ Müessese Müdürü Yüksel Akın ile birlikte işyerini terk etmeye çalışan konsorsiyum temsilcileri, çıkış kapısında sert tepkiyle karşılaştı.
Araçlarını bile bırakıp kaçtılar
Maden işçileri, YEAŞ ve GELİ’de özelleştirmenin ilk basamağı olan maliyet bedellerinin hesaplanması işini yürüten temsilcilerin bulunduğu araca pet şişe yağdırdı. Konsorsiyum temsilcileri, otomobillerini bile içerde bırakıp, çağrılan taksiyle santralden uzaklaşabildi. Özelleştirme karşıtı işçiler daha sonra santral kapısında bulunan nöbetçi işçi sayılarını artırdı.
Tehlikeli bir oyun oynaniyor
Maden-İş Sendikası Şube Başkanı Süleyman Girgin, “Hükümet çok tehlikeli bir oyun oynuyor. Yatağan’daki maden ve enerji işçisinin sabrını ve direncini ölçmeye kalkışmasınlar. Burası Yatağan, başka işyerlerine benzemez. Bizler özelleştirmeye karşı verdiğimiz mücadele ile adımızı sendikal mücadele tarihine yazdırdık. Adımlarını iyi hesap ederek atsınlar” diye konuştu.
Kaynak: Milliyet
Etiketler:
SENDİKAL HAREKAT HABERLER
25 Nisan 2010
24 Nisan 2010
10 Soruda Sendika
1-NEDEN ÖRGÜTLENMEK GEREKİR?
Türkiye`nin çeşitli bölgelerinde, çeşitli semtlerindeki işyerlerinde çalışıyoruz.
Belki farklı görüşlere inanıyor, farklı siyasi partileri destekliyoruz.
Ancak hepimizin ortak bir noktası var:
Yaşamak için çalışmak ve emek-gücümüzü satmak zorundayız.
İster fabrikalarda ya da bürolarda, ister devlet işletmelerinde, ister özel şirketlerde, isterse belediyelerde, kooperatiflerde olsun, hayatımızı yalnızca ücretle kazanıyoruz.
Dertlerimiz aynı, sorunlarımız ortak
İş garantisi istiyoruz!
Çünkü bizim için işsizlik açlık demektir.
Ücret zammı istiyoruz!
Çünkü patronlar, hergün herşeye zam yaparak, zaten düşük olan ücretlerimizi sürekli eritiyorlar.
Çalışma koşullarının iyileştirilmesini istiyoruz!
Çünkü her yıl binlercemiz iş kazalarında ölüyor. Gürültü, zehirli gazlar, sakatlanmak ve ölmek tehlikesi olmadan çalışmak bizim en doğal hakkımızdır.
Çalışma sürelerinin kısaltılmasını istiyoruz!
Çünkü kendimize ve ailemize daha fazla zaman ayırmak, okumak, gezmek, eğlenmek bizim de hakkımız. Biz, sürekli üretim içinde olan bir makina değil, insanız.
Sosyal haklar istiyoruz!
Çünkü yıllarca ödediğimiz pirimlerin ve vergilerin karşılığını almak, bizim en doğal hakkımızdır. Vergi ve primlerimizin patronlara ucuz kredi olmasını değil; ucuz konut, hastane, bakımevi ve okul olarak bize dönmesini istiyoruz.
Kısacası Biz,
Bütün zenginlikleri ve değerleri üretenler olarak, bu değerlerden, refah ve gelişmeden hakkımız olan payı istiyoruz
Peki alabiliyor muyuz?
Hayır!
Anayasa ve yasalardaki haklarımızı, toplu sözleşme haklarımızı kullanabiliyor muyuz?
Hayır!
Peki Ama Neden?
Çünkü önemli yanlışlar yapıyoruz
Peki yanlışlarımız neler?
Yasaların bizi koruyacağını sanıyoruz. Yasalar yeterli değil.
Ayrıca, patronlar tarafından kolayca çiğneniyor.
Sorunlarımızın çözümünü `bizi düşündüğünü` söyleyen patronlardan, `sendika da olsa daha fazla veremem` diyen işverenlerden bekliyoruz.
Ya da tek başımıza hak aramaya kalkıyoruz.
Aynı koşullarda yaşıyor, birlikte üretiyoruz.
Ama haklarımızı tek başımıza elde etmeye çalışıyoruz.
Başaramıyoruz.
Neden?
Çünkü Örgütlü Değiliz
Patronların dernekleri, sendikaları, birlikleri ve siyasi partileri var.
Patronların, bizim kafamızı karıştıran, gerçekleri bizden gizleyen gazeteleri, radyoları ve televizyonları var.
Patronlar, hem ekonomiye hem de siyasete egemen.
Patronlar güçlü
Çünkü Onlar Örgütlü
Bütün zenginlikleri biz üretiyor, Biz Yaratıyoruz.
Ama payımızı alamıyoruz.
Haklarımızı almak ve geliştirmek için güçlü olmamız gerek.
Patronlar karşısında güçlü olmanın yolu, en az onlar kadar örgütlü olmaktan geçer.
ÖRGÜTLENMEK, ortak çıkarlar temelinde, ortak hedefler için birleşmek demektir.
Yüzlerce, binlerce işçi YENİLMEZ BİR GÜÇTÜR.
--------------------------------------------------------------------------------
2-SENDİKA NEDİR?
İşçilerin, çalışma yaşamına ilişkin sorunlarını çözmek, ortak çıkarlarını ve haklarını korumak, geliştirmek için kurdukları örgütlere sendika denir.
Sendika, diline, dinine, rengine, siyasi görüşüne bakmaksızın bütün işçileri kapsayan bir kitle örgütüdür.
Sendika, çalışanların ortak hak ve çıkarlar uğruna birliğinin ifadesidir.
Sendika, işçilerin ekonomik ve demokratik örgütlerdir.
Sendika, sadece işçilerin örgütü olduğu için bir sınıf örgütüdür.
Sendika, devlete, siyasi iktidara, partilere karşı bağımsız bir örgüttür.
Daha genel biçimde ifade edersek ;
Sendika, işçinin birliğini etkin bir güce dönüştüren mekanizmalardır.
Yukarı
--------------------------------------------------------------------------------
3-SENDİKALARIN YAPISI VE İŞLEYİŞİ NASILDIR?
Sendikaların işleyişi ve organları, genel kurullarca saptanan tüzüklerine göre düzenlenir. 12 Eylül yasaları sendikaların tüzüklerini özgürce belirleme hakkını tanımamaktadır. Yasa sendikanın tüzüğünün hemen tamamını belirlemiştir. Bu anlamda bir sendika özgürlüğünden söz etmek de mümkün değildir.
Sendikalarda çalışmalar; 1- Genel Merkez, 2- Bölge ve/veya Şube Merkezi ve 3- İşyeri Temsilciliği eliyle yürütülmektedir.
Sendikalardaki temel organlar ise; 1- Genel Kurul, 2- Yönetim Kurulu, 3- Denetim Kurulu ve 4- Disiplin Kurulu’ndan oluşmaktadır..
Aşağıdan yukarıya sendikalar:
1- İşyeri (sendika) Temsilcisi;
Mevcut yasaya göre işyeri temsilcisi, yasadaki adıyla işyeri sendika temsilcisi, sendika genel merkezi tarafından atanır.
Kimi sendikalar işyeri temsilcilerinin belirlenmesi için seçim yapmaktadır. Bir bakıma sendikanın üyelerinin iradesine saygısının sınandığı ilk yerdir. Eğer gerçekten bu iradenin özgürce konulabildiği ortam mevcut ise.
2- Bölge ve Şube Merkezleri:
İkinci basamaktaki sendika organı Sendika Şubesi’dir. Bir şubenin hangi koşullarda oluşacağı sendika tüzüğünde belirtilmektedir. Çoğunlukla 500 ve üzerinde üyeyi kapsayacak şekilde bir veya birden çok işyerinden oluşturulur. Şube Genel Kurulu, işyerlerindeki üyeler arasından seçilerek gelen delegeler ile şube yöneticilerinin katılımıyla toplanır.
Şube Genel Kurulu, yeni dönemin yöneticileri (yönetim, denetim ve disiplin kurulu üyeleri) ile Genel Merkez Genel Kurulu’nun delegelerini seçer.
Kimi yaygın örgütlenmeye sahip sendikalarda şubelerin üzerinde Bölge Şube Merkezleri de bulunmaktadır.
3- Genel Merkez
Sendikanın asıl karar ve yürütme yapısı genel merkezdir. Burada da en önemli organ Genel Kurul’dur. Genel Kurullar, doğal ve seçilmiş delegelerin katılımıyla toplanır. Doğal delegeler, bir önceki genel kurulda seçilmiş yöneticilerden, seçilmiş delegeler ise şube ve varsa bölge genel kurulundan seçilerek gelen delegelerden oluşmaktadır.
Bölge veya şubesi olmayan sendikaların genel kurul delegeleri ise doğrudan işyerinden seçilmektedir.
Genel Merkez Genel Kurulu, sendikanın tüzüğünü, bütçesini, yürütülecek politikalara ilişkin kararlarını belirler ve yeni yöneticilerini seçer.
Yönetim Kurulu, tüzük hükümleri doğrultusunda sendikanın genel kurulunda alınan kararları hayata geçirmekle yükümlüdür. Genel Kuruldan sonra sendikanın en yetkili karar ve yürütme organıdır.
Yönetim Kurulu bir başkan, bir genel sekreter ve tüzükte belirtilen sayıda üyeden oluşur.
Denetim Kurulu sendika yönetim kurulu çalışmalarının yasa, tüzük ve genel kurul kararlarına uygun bir biçimde yürütülmesini Genel Kurul adına denetler. Denetim idari ve mali olmak üzere iki ayı biçimde yapılır. Denetim Kurulu saptadığı eksikliklerin düzeltilmesini yönetim kurulundan isteyebilir, bir suç unsuruna rastlaması halinde ilgili makamlara başvurabilir.
Disiplin Kurulu, gelen başvurular üzerine sendika üye ve yöneticilerinin tüzük hükümlerine uygun davranıp davranmadığı denetler. Üyelikten çıkarma, geçici ihraç gibi kararlar alabilir. Disiplin Kurulunun aldığı kararlar Genel Kurul tarafından onaylanmak zorundadır.
Sendikalar, başta Başkanlar ve Temsilciler kurulları olmak üzere çeşitli danışma organları kurabilirler.
Başkanlar Kurulları sendikaların bölge ve şube başkanlarının katılımıyla toplanır. Temsilciler Kurulu ise işyeri temsilcileri, şube yöneticilerinin katılımıyla bir araya gelir. Sendika Yönetim Kurulu, her iki danışma kurulunun da üyeleridir.
Yukarı
--------------------------------------------------------------------------------
4-NEDEN SENDİKALI OLMALIYIZ?
Çalışma sürelerinin kölelikten farklı olması için sendikalı olmalısın.
Sosyal haklara sahip olmak istiyorsan sendikalı olmaktan başka yol yok…. İşverenler sosyal hakları ancak kendileri ile özel işbirliği yapan yada kendilerine yaltakçılık yapan, yalvaran işçilere verirler. Onurlu bir işçinin ise buna ihtiyacı yoktur. Onurlu bir işçi çalışma arkadaşları ile birlik olur, hakkı olanı ister ve kazanmasını bilir.
Sendikalı değilsen sosyal güvenlik hakların yok demektir:
Eşit işe eşit ücret ve insanca yaşanacak bir ücret almak sendikalı olmakla gerçekleşir... İşçilerin sendikalı olmadığı işyerlerinde ücret artışlarının ne zaman yapılacağı, ne oranda yapılacağı da belli değildir. Oysa işçiler sendikalı ise, herkesin ücreti sözleşme ile belirlenir. Eşit iş yapan herkes eşit ücret alır. Kimseye farklı muamele yapılmaz, yapılamaz.
İşçi sendikasız ise, herhangi bir şekilde iş bırakarak hak aramak isterse, işveren onu işten atabilir. Hem de beş kuruş tazminat vermeden. Bu nedenle hak aramanın en iyi ve güvenilir yollarından biri sendikalı olmaktır.
Sendikalı olmak işçiler için bir koruma kalkanına sahip olmak demektir. İşçiler ne kadar sıkı bir birlik kurmuşlarsa, bu kalkanın zırhı o kadar sağlam demektir.
Sendikalı olmak işyerinde çeşitli konularda söz sahibi olmak demektir... Sendikalı olmaları sayesinde işçiler işyerinde ezik, başları önde olmak yerine, işleri hakkında söyleyecek sözleri olan, işyerinde olup bitene müdahale edebilen saygın birer işçi olurlar.
Yukarı
--------------------------------------------------------------------------------
5-HER İSTEDİĞİMİZ SENDİKAYA ÜYE OLABİLİR MİYİZ?
1982 Anayasası’nın 51. maddesine ve 2821 sayılı Sendikalar Yasasının 22. Maddesine göre; işçilerin “izin almaksızın” sendikalara üye olma hakları vardır. Bu hakkını kullanmasına karşı çıkmak suç teşkil eder.
Her istediğimizde sendikalara üye olabiliriz. Ama Üyelik bazı yasal formalitelere bağlanmıştır.
Birinci koşul,
İşkolu koşuludur. Örneğin metal işkolunda çalışıyorsanız, metal işkolunda faaliyet gösteren bir sendikaya üye olabilirsiniz. Yasa, 28 işkolu belirlemiştir.
İkinci koşul,
Noter koşuludur. İşçilerin sendika üyeliği ancak noterde yapılması koşulu ile geçerlilik kazanabilir.
Üçüncü koşul,
Birden çok sendikaya üye olmak yasaktır. Birinden istifa ederek bir diğerine üye olabilirsiniz.
Yukarıda yazılı koşullar sendika üyeliği için gerekli koşullardır. Özellikle noter şartı işçilerin sendikalara üyeliğini zorlaştırdığından dolayı sınıf sendikaları yıllardır bu şartın kaldırılması için mücadele etmektedirler.
Sendikaların TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ VE GREV yapabilmesi için de ek koşullar konulmuştur.
ILO'nun temel sözleşmelerine aykırı olduğu için gerçekte hukuken geçersiz olan, ancak halen uygulanan 2822 Sendikalar Yasası, bir sendikaya bir işyerinde toplu iş sözleşmesi yetkisinin verilmesi için ağır koşullar getirmektedir. Buna göre bir işyerinde üyeleri adına toplu iş sözleşmesi yapacak sendikanın;
- İlgili işyerinin işkoluna yönelik olarak kurulmuş olması
- Bu işkolunda çalışan kayıtlı işçilerin %10'unu üye yapmış olması
- İşyerindeki işçilerin yarısından bir kişi fazlasının bu sendikaya üye olması
- Çalışma Bakanlığı'na çoğunluk tesbitinin yapılması ve üyeleri adına toplu sözleşme yapma yetkisinin verilmesi için başvuruda bulunması gerekmektedir.
- Çalışma Bakanlığı'nın verdiği toplu sözleşme yapma yetkisine işveren veya bu işkolunda bulunan ve %10'luk işkolu barajını geçmiş olan sendika itiraz edebilir. İtiraz halinde mahkeme sonuçlanana dek toplu iş sözleşmesi süreci askıya alınır.
Yasanın getirdiği bu hükümler, işçilerin örgütlenme ve toplu sözleşme hakkını, işverenin onayı olmaksızın neredeyse kullanılamaz hale getirmektedir.
Bununla birlikte; İşçiler, yasanın dayattığı bu şartlara sahip olmayan sendikalara üye olarak da hakları için mücadele edebilir, çalışma koşullarını iyileştirmeye çalışabilir. Böylesi bir durumda sonucu belirleyecek olan, işyerindeki işçiler ve sendikaları ile işveren arasındaki güç dengesi olacaktır.
Görüldüğü gibi Türkiye'de yürürlükteki yasalar işçilere tam bir örgütlenme özgürlüğü ile toplu sözleşme hakkı tanımamaktadır. Yasanın işçilere gösterdiği toplu sözleşme yolu tuzaklarla dolu, büyük bir sabır disiplin ve kararlılıkla yürünmesi gereken uzun, ince bir yoldur.
Yukarı
--------------------------------------------------------------------------------
6-NASIL BİR SENDİKA SEÇMELİYİZ?
Herhangi bir sendikaya üye olmak, sorunlarımızı çözmez.
İşkolumuzdaki sendikalardan hangisini seçeceğiz?
Üyesi olacağımız sendika, nasıl bir sendikadır?
Bu soruları da düşünmemiz gerek.
Kimi patronlar, bizim gücümüzü bölmek ve kırmak için işçi sendikaları kurar ya da bazı sendikaları destekleyebilirler.
İşçi haklarını savunur görünen, ancak patronların ekmeğine yağ süren, sermayedarların kontrolünde olan, demokratik işleyişe sahip bulunmayan sendikalara sarı sendika denir.
Sarı sendikalarda yöneticiler, tehditler ve kongre oyunlarıyla, patronların isteklerine göre belirlenirler. Mevcut yasalar da bu oyunlara uygun zemini sağlamaktadır.
Sarı sendikalar, toplu sözleşmeleri işçilerin bilgisi dışında hazırlar ve imzalarlar. Sarı sendikalar, bizim sosyal haklarımızı savunmaz, bilinçlenmemizi sağlayacak eğitimler düzenlemezler.
Bütün bu ve diğer nedenlerden dolayı sarı sendikalar, bizim önümüzde aşılması gereken ciddi bir tuzaktır. Bu tuzağa düşmemek, sendikamızı doğru seçmek zorundayız.
Yukarı
--------------------------------------------------------------------------------
7-DÜNYADA SENDİKALARIN KISA TARİHÇESİNİ ÖZETLER MİSİNİZ?
Sendikalar işçi sınıfı hareketinin bir parçası olarak, Sanayi Devrimi’nden sonra ortaya çıktılar.
1650’li yıllara doğru İngiltere’de Sanayi Devrimi ortaya çıktı. Buhar enerjisinin üretimde kullanılmasıyla ortaya çıkan bu dönüşüm Kapitalist Üretim Sistemi olarak adlandırılan yeni bir üretim sisteminin de habercisiydi.
Sanayi Devrimi yeni teknolojik gelişmelerin de hazırlayıcısı oldu. Zanaatkarın, köylünün artık geçinemeyerek kentlerde kurulan fabrikalara akarak işçileşme sürecine girdiler.
Çalışma ve yaşama koşullarının gittikçe ağırlaşması işçi hareketlerinin doğmasına neden oldu.
Fabrika sisteminin aynı anda çok sayıda kişinin yan yana çalıştığı bir sistem olması işçilerin biraraya gelişini kolaylaştırıyordu.
Başlangıçta işçi eylemleri örgütsüz biçimde kendiliğinden gelişiyordu. Genellikle ağır çalışma koşullarına karşı anlık öfkeler biçimindeydi.
İş koşullarının daha da kötüleşmesi, kadın ve çocuk emeğinin ağır ve tehlikeli işlerde de sınırsızca kullanılması tepkilerin daha da büyümesini sağladı. İşçilerin olumsuz olan ve giderek olumsuzlaşan koşullara ilk tepkisi, makina kırıcılığı biçiminde ortaya çıktı.
Sonuç alınamaması üzerine yardımlaşma dernekleri kuruldu.
Bunlar, işçilerin örgütlü biçimdeki çözüm arayışlarıydı. Aynı mesleğe sahip işçilerin kendi aralarında kurdukları örgütlenmeler oluştu. Adına birlik denilen bu yapılar, bugünkü anlamdaki sendikaların çok gerisinde, yardımlaşma sandıklarıydı.
Bu sandıklarda çalışma koşulları nedeniyle hastalanan, iş göremez hale gelenlere yardımlar yapılırdı. Zaman içinde yardım sandıkları grev ve direnişleri de örgütlemeye başladı. İşçi hareketi giderek güç kazandı. İşçi sınıfı yardımlaşma sandıkları şeklinde başlattığı örgütsel deneyimini geliştirerek sendikal yapıları oluşturdu.
Bugünkü sendikalara benzer özellikte bilinen ilk sendikal örgütlenmeler 1700’lü yılların başında İngiltere’de ortaya çıktı. Bunların çoğunluğu meslek sendikalarıydı.
İşçi sınıfı yasal anlamda sendikalarına kavuşmak için uzun yıllar mücadele etti. Sendikal birlikler şeklinde kurulan ilk örgütlenme çalışmalarının üzerinden 100 yılı aşkın bir süre geçtikten sonra 1820 yılında yine İngiltere’de ilk yasal sendika kuruldu.
Yukarı
--------------------------------------------------------------------------------
8-TÜRKİYE'DE SENDİKALARIN KISA TARİHÇESİ ÖZETLER MİSİNİZ?
Türkiye’de sendikalar Batı’daki örneklerine göre çok ileri tarihlerde ortaya çıktı.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde belli üretim dalları dışında sanayileşme yaşanamadığından işçi sınıfının ortaya çıkışı gecikmişti. Buna bağlı olarak sendikaların ortaya çıkması da batıdaki örneklere göre ileri tarihlerde oldu.
İmparatorluk döneminde bilinen ilk işçi hareketleri 1830'lu yıllarda tarım işçilerinde görüldü. Bunlara karşı İmparatorluğun çıkardığı "nizamnameler" oldukça sertti. Üretimin durdurulması (grev) vatan hainliği olarak değerlendirilerek ölümle cezalandırılıyordu.
Kasımpaşa Tersanesi İşçileri ve Beyoğlu Telgrafhanesi İşçileri tarafından 1872 yılında gerçekleştirilen grevler de ilk grevler olarak kabul edilmektedir.
1871 yılında kurulan “Ameleperver Cemiyeti” (İşçi Severler Derneği) kimi araştırmacılar tarafından ilk sendika olarak tanımlansa da asıl olarak yardımlaşma sandığı işlevine sahip bir örgütlenmeydi.
İmparatorluğun son yıllarına doğru işçi hareketi ve sendikal faaliyet bakımından bir hareketlenme gözlendi. 1908 yılında II. Meşrutiyetin ilanını izleyen günlerde, varolan siyasal hareketlilikten etkilenerek Anayasaya örgütlenme hakkıyla ilgili hükümler konulması üzerine, başta İstanbul ve Selanik olmak üzere çeşitli işkollarının geliştiği bölgelerde çok sayıda sendika kuruldu. Yaygın grevlere gidildi.
Siyasi iktidar değişse de, grevlere karşı tutumun değişmediği İttihat Terakki'nin uyguladığı sert yöntemlerden anlaşıldı.
Cumhuriyet sonrası işçi hareketi ve sendikacılığın gelişmesinde sanayileşme hareketlerinin büyük etkisi oldu.
Osmanlı’dan alınan güçlü bir sanayileşme ve kitlesel anlamda işçi bulunmuyordu.
Sanayileşme alanında asıl atılım 1930 sonrasında başladı. İzleyen yıllarda kurulan Şeker fabrikaları, Sümerbank, Kömür işletmeleri, Karabük Demir çelik, Türk Petrolleri, Kağıt fabrikaları devlet eli ile oluşturulan sanayi girişimleriydi.
Bunları diğer işletmeler izledi.
İmalat sanayinde yeni yeni fabrikaların kurulmasıyla işçi sayısında büyük artışlar oldu. Ancak çalışanların "sınıf" temelinde birleşmeleri yasaktı.
Dolayısıyla sendikaların kuruluşu yasaktı.
İşçi-işveren ilişkilerini düzenleyen bir yasa kaçınılmaz hale geldi.
1936 yılında ilk İş Kanunu çıkartıldı.
İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminde dünyada demokrasi rüzgarları esiyordu. Türkiye'de bu etki ile süratle “çok partili” düzene geçti.
1945/46 yıllarında Çalışma Bakanlığı, İş bulma Kurumu ve İşçi Sigortaları Kurumu kuruldu.
Sendikasız bir demokrasi olamazdı...
1947 yılında ilk Sendikalar kanunu çıkartıldı ve ilk kez yasal zeminde sendikalar kuruldu ve faaliyet gösterme çabasına girdiler.
“Çabası” diyoruz çünkü toplu iş sözleşmesi ve grev yasası çıkarılmadı.
Toplu sözleşme ve grev hakkı vaadini yerine getirmeyen siyasi iktidara karşı, işçi sendikaları 1952 yılında birleşerek TÜRK-İŞ’i kurdular.
Sendikaların varlığına karşı grevsiz ve yetersiz toplu pazarlık hakkıyla faaliyet gösterdiğinden işçi haklarının korunmasında yeterince etkin olunamadı.
1961 Anayasası’nda ilk kez "grev hakkına" yer verildi.
1963 Kavel grevinde, grev hakkının Anayasada bulunmasının yeterli olmadığı, grev hakkının uygulama esas ve koşullarını gösterecek bir "Grev Yasası" ihtiyacı çarpıcı bir şekilde ortaya çıktı.
1963’ün 24 Temmuzu’nda 274 Sayılı yeni bir Sendikalar Kanunu ile 275 sayılı Toplu Sözleşme Grev Yasası çıkartıldı.
1966'da yaşanan Paşabahçe grevine dayanışma gösterilmesi konusunda Türk-İş'e bağlı sendikalar arasında görüş ayrılığı çıktı.
Dayanışma göstermek isteyen sendikalar; Sendikalar Arası Dayanışma (SADA) biçiminde birleşerek, greve sahip çıktılar.
Türk-İş bu sendikaların üyeliklerini askıya aldı.
13 Şubat 1967 tarihinde, bu sendikalardan T. Maden-İş, Lastik-İş, Basın-İş, Gıda-İş ve Zonguldak Maden İşçileri Sendikaları DİSK'i kurdular.
1960-1980 arası dönemde ülkedeki siyasal yaşamın da zenginliğine bağlı olarak çok sayıda sendika kuruldu. Uzun ve etkili grevler, direnişler yaşandı.
51 yıl aradan sonra ilk kez 1976 yılında 1 mayıslar kutlanmaya başlandı.
Yaygın ve uzun süreli kitlesel grevlerle 1980'lere gelindi.
Yukarı
--------------------------------------------------------------------------------
9-KAMU ÇALIŞANLARI (MEMUR) SENDİKALARININ KISA TARİHÇESİNİ ÖZETLER MİSİNİZ?
"Takrir-i Sükun" (1925) yasaklarını izleyen yasakçı "tek parti yönetimi" zamanında varlık gösteremeyen memur örgütleri 1946'da yeniden boy vermeye başladılar. Mahalli düzeydeki öğretmen dernekleri 1946'da "Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu" nu kurdular.
1961 Anayasası'nın 46. maddesi sendikalaşma hakkını işçilerle birlikte memurlara da tanımıştı. Anayasanın bu hükmü uyarınca, 1965'te çıkarılan 624 sayılı "Devlet Personeli Sendikaları Kanunu" toplu sözleşme ve grev haklarını içermiyor, öte yandan işyeri, meslek ve statü (kademe) temelinde örgütlenmeye olanak veriyordu. Bu durum, tam bir sendika enflasyonuna neden oldu ve 1971'e kadar devam eden bu ilk sendikalaşma döneminde 600 civarında memur sendikası kuruldu. Birleşen bazı sendikalar "Türkiye Kamu Personeli Sendikaları Konfederasyonu" ve "Türkiye Devlet Teşekkül ve Teşebbüsleri Personel Sendikaları Konfederasyonu" adıyla üst örgütlenmeler yarattılar. Söz konusu dönemde oldukça cılız ve etkisiz olan memur sendikaları içinde TÖS ve T. İLK-SEN 15-19 Aralık 1969'da gerçekleştirdikleri 4 günlük "genel öğretmen boykotu" ile dikkati çekmektedir. 160 bin civarında öğretmenin çalıştığı 1969 Türkiye'sinde 110 bin civarında öğretmenin katıldığı bu boykot, işçi sınıfı tarihinin önemli grevlerinden biri olarak "meşru mücadele" anlayışının oluşmasında kritik bir rol oynamıştır.
12 Mart 1971 darbesinin ardından, 20.09.1971 tarihli Anayasa değişikliği ile Anayasanın 46. maddesindeki 'çalışanlar' ibaresi yerine 'işçiler' ibaresinin konulmasıyla ve 119. maddesinin de 'memurlar… siyasi partilere ve sendikalara üye olamazlar' biçiminde değiştirilmesiyle memurların sendikalaşma hakkı ortadan kaldırılmıştır. Anayasanın geçici 16,. maddesiyle de daha önce kurulmuş olan memur sendikalarının faaliyetlerinin sona erdirildiği hükme bağlanmıştır.
1971'de sendika hakkının böylece ortadan kaldırılmasının ardından memurlar 1980'e kadar sürecek olan yeni bir dernekleşme sürecine girdiler. TÖS ve T.İLK-SEN'in yerine TÖB-DER kuruldu. (1971) Tüm-Der, Mem-Der gibi tüm memurları kapsamayı amaçlayan memur derneklerinin yanı sıra TRT-DER, GENEL-DER, EGO-DER, DDY-DER, TEK-DER, SAYIŞTAY-DER gibi işyeri eksenli memur dernekleri ile daha genel ve kapsayıcı nitelikteki TÜS-DER, POL-DER, ENERJİ-DER, TÜM SAĞLIK-DER, TÜMAS, TÜM-ÖD gibi mesleki temelde dernekler kuruldu. 1971-1980 döneminde de tıpkı sendikalı dönemde (1965-1971) olduğu gibi, emekçilerin birliğini ve gücünü bölmeye dönük örgütler ortaya çıkmıştı. POL-BİR, Akıncı Memurlar Derneği, Ülkücü Kamu Görevlileri Güç Birliği Derneği gibi.
12 Eylül darbesi tüm işçi ve emekçi örgütlerine olduğu gibi, memur derneklerine de ağır darbeler vurdu, dernekler kapatıldı. Binlerce memur örgütsel faaliyetlerinden ötürü cezaevlerine dolduruldu, baskıya uğradı. Derneklerin mal varlıklarına el konuldu. 1982 Anayasasının 51. maddesi sendika hakkını sadece işçilere ve işverenlere tanımış ama memurlara yasaklamamıştı.
1986'da eski TÖS, T.İLK-SEN ve TÖB-DER yönetici ve üyelerince çıkarılmaya başlanan "abece dergisi" örgütlenme arayışlarını başlatmış, 1988'de çalışan öğretmenlerin üye olamadığı ama "fahri üye" olabildiği EĞİT-DER kurulmuştu. Yerel yönetimler, ulaştırma, sağlık vb. sektörlerde de yaygınlaşan dernekler, sendikalaşmanın "bir laboratuar çalışması" olarak önemli işlevler gördüler. 1989'da EĞİT-DER'in düzenlediği "Uluslararası Kamu Çalışanları Sendikal Haklar Kurultayı" ile sendikalaşma arayışları yeni bir evreye, "girişim evresine" taşındı. Bu gelişmede işçi sınıfının 12 Eylül yıllarında uğranılan hak kayıplarını telefai etmeye dönük "1989 Bahar Eylemleri"nin ve 1990'daki "madenci yürüyüşü"nün önemli bir itici rol oynadığı bilinmektedir. 28.05.1990'da Ankara'da kurulan ilk memur sendikası EĞİTİM-İŞ'i Temmuz 1990'da İstanbul'da KAM-SEN, 13.11.1990'da İstanbul'da EĞİT-SEN izledi. Kendilerine artık "kapıkulu zihniyetini" çağrıştıran "memur" yerine "kamu çalışanı" ya da "kamu emekçisi" diyen kamu görevlilerinin sendikalaşması çığ gibi büyümeye başladı.
Tüm Maliye-Sen, Tüm Sağlık-Sen, Tarım-Sen, Hava-Sen, Tüm Haber-Sen, Enerji-Sen, Yapı Yol-Sen, Turizm-Sen, Tüm Sosyal-Sen, Tüm Yargı-Sen, Tüm Enerji-Sen, Kültür-Sen, Banka-Sen, Emekli-Sen, ÖES, Tüm Ray-Sen, Demiryol-Sen vb. Bu sendikaların pek çoğu güç ve eylem birliği yaparak "Kamu Çalışanları Platformu"nu, daha sonra da "Kamu Çalışanları Sendikaları Platformu"nu oluşturdular. Eğitim-İş'in başını çektiği bir kısım sendika ise "Eşgüdüm Komitesi"ni oluşturdular. Kamu emekçilerinin her türlü baskıcı ve yasakçı politikalara karşın bağımsız bir doğrultuda gelişen ve hızla kitleselleşen sendikal hareketini bölmeye ve baskı altına almaya dönük girişimler gecikmedi. Kamu emekçilerinin "hak verilmez, alınır" şiarıyla sendikalarını kurduğu, sendikaların kapılarına vurulan mühürleri söktüğü günlerde sendika hakkının anayasada bulunmadığını, sendikaların illegal olduğunu savunan "Türkiye Kamu Çalışanları Vakfı" ve çevresi hiçbir yasal ya da anayasal değişiklik olmadığı halde 1992'de birdenbire T.KAMU-SEN adıyla bir konfederasyon ve bağlı sendikalarını kuruverdiler. Devlet güdümlü, aşırı milliyetçi çizgideki bu sendikaların kuruluşunun ardından, bu kez de 1995'te Memur-Sen adında fundamentalist çizgide bir konfederasyon oluşturuldu.
Pek çok sendikayı bünyesinde toplayan KÇSP, bir çok fiili ve meşru eylemden sonra 3 Temmuz 1991'de %18'lik zamlara karşı fiili yürüyüş gerçekleştirdi. Kamu emekçilerinin mücadele çizgisi giderek güçlenmeye başladı. Bunun üzerine 14.09.1991 tarihinde EĞİT-SEN genel merkezi valilik tarafından mühürlendi. Kamu çalışanları sendikalarına sahip çıkarak mühürleri söktü. 15.01.1992 tarihinde Ankara'da, 26.01.1992 tarihinde İstanbul'da grevli, toplu sözleşmeli sendika talebiyle ilk yasal mitingler düzenlendi. 21 Aralık 1992'de Başbakanlığa tüm ülke kamu emekçilerinin katılımı ile yürüyüş gerçekleştirildi. 13 Mayıs 1992 tarihinde ücret yetersizliğini ve tek yanlı belirlemeleri protesto amacıyla bordro yakma eylemi yapıldı. Kamu çalışanlarının hak arayışı ve demokrasi mücadelesi yetkililer tarafından baskı, sürgün ve cezalarla karşılansa da bu mücadeleler sürecinde Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) 87 ve 151 sayılı sözleşmeleri TBMM'nde onaylandı. 15 Haziran 1993'te bölge mitingleri, 27 Haziran 1993'te beş koldan Ankara yürüyüşü organize edildi. Kamu emekçilerinin bu yeni sendikacılık anlayışı geleneksel tarzda oluşmuş işçi sendikalarını da hareketlendirdi. 03.01.1994 tarihinde "tüm çalışanların ortak genel grevi" yapıldı, %5 ek zam alındı. 20 Nisan 1995'de yeni bir eylem dalgası geliştirildi. 16-17 Haziran 1995 tarihinde Türkiye'nin her yerinden gelen kamu emekçileri Kızılay meydanını iki gün boyunca işgal ederek, grevsiz, toplu sözleşmesiz bir sendika yasasını kabul etmeyeceklerini açıkladılar. TBMM de ele alınan yasa tasarısının görüşmeleri ertelendi.
13.07.1995 tarihinde Anayasanın 53 maddesinde yapılan değişiklikle kamu emekçilerinin sendikalaşma hakları anayasal düzeyde tanındı.
Kamu emekçilerinin KÇSP ve Eşgüdüm Komitesi etrafında kümelenmiş olan sendikaları bir yandan birlik görüşmelerini yürütür ve aynı işkolunda örgütlü sendikalarını birleştirirken, öte yandan da 08.12.1995'te KESK'i (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu) kurdular. Kamu emekçilerinin toplu pazarlık ve grev haklarını tanımak istemeyen ve sendikaların bağımsız, fiili ve meşru gelişimini kabul edemeyen siyasal iktidar ve yönetenler, sendikaları denetim altına almaya dönük yasa tasarısını 1998 Mart'ında TBMM gündemine getirdiler. Kamu emekçilerinin 4-5 Mart 1998'de Ankara'da ve izleyen günlerde pek çok yerleşim yerinde gerçekleştirdikleri direniş ve eylemlerle "sahte yasa tasarısı" püskürtüldü.
Ne var ki, KESK'in ve kamu emekçilerinin tüm direniş ve karşı koyuşuna rağmen, sendikaları denetim altına almayı amaçlayan, grev ve toplusözleşme hakları gibi temel sendikal hak ve özgürlüklerden yoksun 4688 sayılı "Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu" 25.06.2001'de TBMM'nde kabul edildi.
Yukarı
--------------------------------------------------------------------------------
10-İŞ KOLLARINA GÖRE İŞÇİ VE MEMUR SENDİKALARINI LİSTELEMEK MÜMKÜN MÜ?
2821 Nolu Sendikalar Kanununa Göre İşçi Sendikaları
(İşkollarındaki İşçi Sayıları ve Sendikaların Üye Sayılarına İlişkin 2005 Ocak Ayı İstatistikleri Hakkında Tebliğ'den) Tarım ve ormancılık, avcılık ve balıkçılık işkolu
ORMAN - İŞ Türkiye Orman İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
TARIM – İŞ Türkiye Orman Toprak Su, Tarım Ve Tarım Sanayii İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
ÖZ TARIM–İŞ Türkiye Öz Tarım Toprak, su Ve Orman Sanayii İşçileri Sendikası (Hak-İş’e Bağlı Sendika)
EMEK TARIM–İŞ Orman, Topraksu, Tarım Ve Tarım Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
TARIM ORMAN İŞ Tarım, Orman, Avcılık , Balıkçılık İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Madencilik işkolu
TÜRK MADEN-İŞ Türkiye Maden İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
GENEL MADEN–İŞ Türkiye Genel Maden İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
DEV MADEN-SEN T. Devrimci Maden Arama ve İşletme İşçileri Sendikası (DİSK’e
Bağlı Sendika)Petrol, kimya ve lastik işkolu
PETROL-İŞ Türkiye Petrol, Kimya, Lastik İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
LASTİK-İŞ T.Petrol,Kimya ve Lastik San.İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
İLKİM–İŞ İlaç, Kimya, Petrol Ve Lastik Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
ÖZ PETROL-İŞ Petrol, Kimya, Lastik, Plastik İşçileri SendikasıGıda sanayi işkolu
TEK GIDA – İŞ Türkiye Tütün, Müskirat, Gıda Ve Yardımcı İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
GIDA-İŞ T.Gıda Sanayii İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
ÖZ GIDA–İŞ Öz Tütün Müskirat Ve Gıda Sanayii Yardımcı İşçileri Sendikası (Hak-İş’e Bağlı Sendika)
GIDA-İŞ Gıda Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
FINDIK–İŞ Türkiye Fındık, Çikolata, Gıda Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Şeker işkolu
ŞEKER–İŞ Türkiye Şeker Sanayii İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)Dokuma işkolu
TEKSİF Türkiye Tekstil, Örme Ve Giyim Sanayii İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
TEKSTİL Tekstil İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
ÖZİPLİK–İŞ Tüm Dokuma, İplik, Triko Ve Giyim Sanayii İşçileri Sendikası (Hak-İş’e Bağlı Sendika)
GİYİM–İŞ Dokuma, Giyecek, Konfeksiyon, İplik, Ütü, Boya Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
DOKU ÖR–İŞ Dokuma Ve Örme İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
TÖBGİS Trikotaj, Örme, Boyama Ve İplik Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
BATİS Bağımsız Tekstil İşçileri Sendikası
DOKUMA–İŞ Dokuma, Örme, Boyama, Trikotaj Ve Giysi İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
TEKSTİL-SEN Tekstil, Dokuma, Örme, Trikotaj, Boyama İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Deri işkolu
T. DERİ - İŞ Türkiye Kundura Sanayii Deriden Yapılan Eşya Debegat İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)Ağaç işkolu
AĞAÇ–İŞ Türkiye Ağaç Sanayii İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
ASİS Ağaç Sanayii İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
ÖZ AĞAÇ–İŞ Ağaç, Mantar, Sunta Ve Mobilya Sanayii İşçileri Sendikası (Hak-İş’e Bağlı Sendika)
YAPSAN–İŞ T. Yapım, Ağaç, Prefabrik Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Kağıt işkolu
SELÜLOZ–İŞ Türkiye Selüloz, Kağıt Ve Mamülleri İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
TÜMKA-İŞ Tüm Kağıt Selüloz İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
ÖZ KAĞIT-İŞ Kağıt Ambalaj ve Selüloz İşçileri SendikasıBasın ve yayın işkolu
BASIN–İŞ Türkiye Basın, Yayın, Grafiker Ve Ambalaj Sanayii İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
BASIN-İŞ Türkiye Basın İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)Banka ve sigorta işkolu
BASS Banka Ve Sigorta İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
BASİSEN Banka Ve Sigorta İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
BANK-SEN T.Devrimci Banka ve Sigorta İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
BANKSİS Banka Ve Sigorta İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
BANKSİSEN Banka Ve Sigorta İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Çimento, toprak ve cam işkolu
T. ÇİMSE – İŞ Türkiye Çimento, Seramik, Toprak, Cam Sanayi İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
KRİSTAL - İŞ Türkiye Çimento, Cam, Seramik Ve Toprak Sanayii İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
CAM KERAMİK-İŞ T.porselen,Çimento,Cam Tuğla ve Toprak Sanayii İşçileri
Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)Metal İş Kolu METAL Türkiye Metal, Çelik, Mühimmat,
Makine, Metalden Mamul Eşya, Oto Montaj Ve Yardımcı İşçileri Sendikası (Türk-İş’e
Bağlı Sendika)
BİRLEŞİK METAL- İŞ Birleşik Metal İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
ÇELİK–İŞ Demir, Çelik, Metal Mamulleri İşçileri Sendikası (Hak-İş’e Bağlı Sendika)
METSAN–İŞ T. Metal Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
KALIP–İŞ Makine Ve Kalıp Yapımı İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
TEK METAL–İŞ Demir, Çelik, Metal Ve Oto Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
ÇESAN Türkiye Çelik Yapı İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Gemi işkolu
DOK GEMİ-İŞ Türkiye Liman, Dok, Gemi Sanayi İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
LİMTER-İŞ Liman,Tersane Gemi Yapım-Onarım İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)İnşaat işkolu
YOL – İŞ Türkiye Yol, Yapı, İnşaat İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
DEVRİMCİ YAPI-İŞ Devrimci Yapı İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
EVRİM–İŞ Türkiye Emekçi İnşaat Ünitesi, Yol, Baraj Genel Yapı Montaj Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
İNSAN–İŞ T. İnşaat Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
YAPI–İŞ İnşaatçılık Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Enerji işkolu
TES–İŞ Türkiye Enerji, Su Ve Gaz İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
ENSAN–İŞ Enerji Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
YENİ BES-İŞ Baraj, Enerji, Su ve Gaz İşçileri Sendikası Ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar işkolu
KOOP-İŞ Türkiye Kooperatif Ve Büro İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
TEZ KOOP – İ Ş Türkiye Ticaret, Kooparatif, Eğitim, Büro Ve Güzel Sanatlar İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
SOSYAL-İŞ T.Sosyal Sigortalar, Eğitim, Büro, Ticaret, Kooperatif ve Güzel Sanatlar İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
SİNE-SEN Türkiye Sinema Emekçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
BİL–İŞ Bilgi İşlem İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Kara taşımacılığı işkolu
TÜMTİS Türkiye Motorlu Taşıt İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
NAKLİYAT–İŞ Türkiye Devrimci Deniz Ve Kara Nakliyat İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
KARSAN-İŞ Taşımacılık ve Kargo Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Demiryolu taşımacılığı işkolu
DEMİRYOL–İŞ Türkiye Demiryolu İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)Deniz taşımacılığı işkolu
T. DENİZ-İŞ Türkiye Denizciler Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)Hava taşımacılığı işkolu
HAVA–İŞ Türkiye Sivil Havacılık Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
ULU EMEK–İŞ Ulusal Hava Taşıma İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
ULAŞSAN-İŞ Türkiye Hava Taşımacılığı Sanayi İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Ardiye ve antrepoculuk işkolu
LİMAN - İŞ Türkiye Liman, Kara, Tahmil ve Tahliye İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
DENİZ-İŞ Seyyar, Tahmil ve Tahliye İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Haberleşme işkolu
TÜRKİYE HABER – İŞ T. Posta, Telgraf, Telefon, Radyo, Televizyon İşçileri Ve Hizmetlileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)Sağlık işkolu
SAĞLIK – İŞ Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
DEV SAĞLIK-İŞ Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
SIHHAT–İŞ Tüm Sağlık Hizmetleri İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Konaklama ve eğlence yerleri işkolu
TOLEYİS Türkiye Otel Lokanta Ve Dinlenme Yerleri İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
OLEYİS T.Otel,Lokanta ve Eğlence Yerleri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
MÜZİK–SEN Müzik Ve Sahne Sanatçıları Sendikası (Bağımsız Sendika)
TURKON–İŞ Turizm Konaklama Ve Eğlence Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Milli savunma işkolu
TÜRK HARB–İŞ Türkiye Harb Sanayii Ve Yardımcı İşkolları İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)Gazetecilik işkolu
TGS Türkiye Gazeteciler Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
MEDYA-SEN Medya, İletişim, Basın-Yayın İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)Genel işler işkolu
BELEDİYE–İ Ş T. Belediyeler Ve Genel Hizmetler İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
GENEL-İŞ T.Genel Hizmet İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
HİZMET–İŞ Tüm Belediye Ve Genel Hizmet İşçileri Sendikası (Hak-İş’e Bağlı Sendika)
KAPI–SEN Tüm Belediye Kapıcılar Ve Genel Hizmetliler İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
KONUT–İŞ Tüm Belediye Ve Konut İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
TEK GENEL-SEN Belediye, Temizlik ve Genel Hizmet İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
YENİ EMEK-İŞ Tüm Belediye ve Konut İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
TEM-İŞ SEN Temizlik İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
Üyesi olmayan veya üye bildiriminde bulunmayan sendikalara bu istatistikte yer verilmemiştir.
Diğer Sendikalar
EMEKLİ-SEN Türkiye Emekliler Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
4688 Nolu Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununa Göre Memur Sendikaları Büro, bankacılık ve sigortacılık hizmetleri
BES Büro Emekçileri Sendikası (KESK’e Bağlı)Eğitim, öğretim ve bilim hizmetleri
EĞİTİM-SEN Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (KESK’e Bağlı)Sağlık ve sosyal hizmetler
SES Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (KESK’e Bağlı)Yerel yönetim hizmetleri
TÜM BEL-SEN Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası (KESK’e Bağlı)Basın, yayın ve iletişim hizmetleri
HABER-SEN Basın Yayın ve İletişim Emekçileri Sendikası (KESK’e Bağlı)Kültür ve sanat hizmetleri
KÜLTÜR SANAT-SEN Kültür ve Sanat Emekçileri Sendikası (KESK’e Bağlı)Bayındırlık, inşaat ve köy hizmetleri
YAPI YOL SEN Yol Yapı Altyapı Bayındırlık ve Tapu Kadastro Kamu Emekçileri Sendikası (KESK’e Bağlı)Ulaştırma hizmetleri
BTS Birleşik Taşımacılık Sendikası (KESK’e Bağlı)Tarım ve ormancılık hizmetleri
TARIM ORKAM SEN Tarım, Ormancılık ve Hayvancılık İş Kolu Emekçileri Sendikası (KESK’e Bağlı)Enerji, sanayi ve madencilik hizmetleri
ESM Enerji Sanayi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikası (KESK’e Bağlı)Diyanet ve vakıf hizmetleri
DİVES Diyanet ve Vakıf Emekçileri Sendikası (KESK’e Bağlı)
Not: Bu metnini hazırlanmasında DİSK, Dev Maden Sen ve Birleşik Metal İş, BES ve Çalışma Bakanlığı yayınlarından yararlanılmıştır.
Türkiye`nin çeşitli bölgelerinde, çeşitli semtlerindeki işyerlerinde çalışıyoruz.
Belki farklı görüşlere inanıyor, farklı siyasi partileri destekliyoruz.
Ancak hepimizin ortak bir noktası var:
Yaşamak için çalışmak ve emek-gücümüzü satmak zorundayız.
İster fabrikalarda ya da bürolarda, ister devlet işletmelerinde, ister özel şirketlerde, isterse belediyelerde, kooperatiflerde olsun, hayatımızı yalnızca ücretle kazanıyoruz.
Dertlerimiz aynı, sorunlarımız ortak
İş garantisi istiyoruz!
Çünkü bizim için işsizlik açlık demektir.
Ücret zammı istiyoruz!
Çünkü patronlar, hergün herşeye zam yaparak, zaten düşük olan ücretlerimizi sürekli eritiyorlar.
Çalışma koşullarının iyileştirilmesini istiyoruz!
Çünkü her yıl binlercemiz iş kazalarında ölüyor. Gürültü, zehirli gazlar, sakatlanmak ve ölmek tehlikesi olmadan çalışmak bizim en doğal hakkımızdır.
Çalışma sürelerinin kısaltılmasını istiyoruz!
Çünkü kendimize ve ailemize daha fazla zaman ayırmak, okumak, gezmek, eğlenmek bizim de hakkımız. Biz, sürekli üretim içinde olan bir makina değil, insanız.
Sosyal haklar istiyoruz!
Çünkü yıllarca ödediğimiz pirimlerin ve vergilerin karşılığını almak, bizim en doğal hakkımızdır. Vergi ve primlerimizin patronlara ucuz kredi olmasını değil; ucuz konut, hastane, bakımevi ve okul olarak bize dönmesini istiyoruz.
Kısacası Biz,
Bütün zenginlikleri ve değerleri üretenler olarak, bu değerlerden, refah ve gelişmeden hakkımız olan payı istiyoruz
Peki alabiliyor muyuz?
Hayır!
Anayasa ve yasalardaki haklarımızı, toplu sözleşme haklarımızı kullanabiliyor muyuz?
Hayır!
Peki Ama Neden?
Çünkü önemli yanlışlar yapıyoruz
Peki yanlışlarımız neler?
Yasaların bizi koruyacağını sanıyoruz. Yasalar yeterli değil.
Ayrıca, patronlar tarafından kolayca çiğneniyor.
Sorunlarımızın çözümünü `bizi düşündüğünü` söyleyen patronlardan, `sendika da olsa daha fazla veremem` diyen işverenlerden bekliyoruz.
Ya da tek başımıza hak aramaya kalkıyoruz.
Aynı koşullarda yaşıyor, birlikte üretiyoruz.
Ama haklarımızı tek başımıza elde etmeye çalışıyoruz.
Başaramıyoruz.
Neden?
Çünkü Örgütlü Değiliz
Patronların dernekleri, sendikaları, birlikleri ve siyasi partileri var.
Patronların, bizim kafamızı karıştıran, gerçekleri bizden gizleyen gazeteleri, radyoları ve televizyonları var.
Patronlar, hem ekonomiye hem de siyasete egemen.
Patronlar güçlü
Çünkü Onlar Örgütlü
Bütün zenginlikleri biz üretiyor, Biz Yaratıyoruz.
Ama payımızı alamıyoruz.
Haklarımızı almak ve geliştirmek için güçlü olmamız gerek.
Patronlar karşısında güçlü olmanın yolu, en az onlar kadar örgütlü olmaktan geçer.
ÖRGÜTLENMEK, ortak çıkarlar temelinde, ortak hedefler için birleşmek demektir.
Yüzlerce, binlerce işçi YENİLMEZ BİR GÜÇTÜR.
--------------------------------------------------------------------------------
2-SENDİKA NEDİR?
İşçilerin, çalışma yaşamına ilişkin sorunlarını çözmek, ortak çıkarlarını ve haklarını korumak, geliştirmek için kurdukları örgütlere sendika denir.
Sendika, diline, dinine, rengine, siyasi görüşüne bakmaksızın bütün işçileri kapsayan bir kitle örgütüdür.
Sendika, çalışanların ortak hak ve çıkarlar uğruna birliğinin ifadesidir.
Sendika, işçilerin ekonomik ve demokratik örgütlerdir.
Sendika, sadece işçilerin örgütü olduğu için bir sınıf örgütüdür.
Sendika, devlete, siyasi iktidara, partilere karşı bağımsız bir örgüttür.
Daha genel biçimde ifade edersek ;
Sendika, işçinin birliğini etkin bir güce dönüştüren mekanizmalardır.
Yukarı
--------------------------------------------------------------------------------
3-SENDİKALARIN YAPISI VE İŞLEYİŞİ NASILDIR?
Sendikaların işleyişi ve organları, genel kurullarca saptanan tüzüklerine göre düzenlenir. 12 Eylül yasaları sendikaların tüzüklerini özgürce belirleme hakkını tanımamaktadır. Yasa sendikanın tüzüğünün hemen tamamını belirlemiştir. Bu anlamda bir sendika özgürlüğünden söz etmek de mümkün değildir.
Sendikalarda çalışmalar; 1- Genel Merkez, 2- Bölge ve/veya Şube Merkezi ve 3- İşyeri Temsilciliği eliyle yürütülmektedir.
Sendikalardaki temel organlar ise; 1- Genel Kurul, 2- Yönetim Kurulu, 3- Denetim Kurulu ve 4- Disiplin Kurulu’ndan oluşmaktadır..
Aşağıdan yukarıya sendikalar:
1- İşyeri (sendika) Temsilcisi;
Mevcut yasaya göre işyeri temsilcisi, yasadaki adıyla işyeri sendika temsilcisi, sendika genel merkezi tarafından atanır.
Kimi sendikalar işyeri temsilcilerinin belirlenmesi için seçim yapmaktadır. Bir bakıma sendikanın üyelerinin iradesine saygısının sınandığı ilk yerdir. Eğer gerçekten bu iradenin özgürce konulabildiği ortam mevcut ise.
2- Bölge ve Şube Merkezleri:
İkinci basamaktaki sendika organı Sendika Şubesi’dir. Bir şubenin hangi koşullarda oluşacağı sendika tüzüğünde belirtilmektedir. Çoğunlukla 500 ve üzerinde üyeyi kapsayacak şekilde bir veya birden çok işyerinden oluşturulur. Şube Genel Kurulu, işyerlerindeki üyeler arasından seçilerek gelen delegeler ile şube yöneticilerinin katılımıyla toplanır.
Şube Genel Kurulu, yeni dönemin yöneticileri (yönetim, denetim ve disiplin kurulu üyeleri) ile Genel Merkez Genel Kurulu’nun delegelerini seçer.
Kimi yaygın örgütlenmeye sahip sendikalarda şubelerin üzerinde Bölge Şube Merkezleri de bulunmaktadır.
3- Genel Merkez
Sendikanın asıl karar ve yürütme yapısı genel merkezdir. Burada da en önemli organ Genel Kurul’dur. Genel Kurullar, doğal ve seçilmiş delegelerin katılımıyla toplanır. Doğal delegeler, bir önceki genel kurulda seçilmiş yöneticilerden, seçilmiş delegeler ise şube ve varsa bölge genel kurulundan seçilerek gelen delegelerden oluşmaktadır.
Bölge veya şubesi olmayan sendikaların genel kurul delegeleri ise doğrudan işyerinden seçilmektedir.
Genel Merkez Genel Kurulu, sendikanın tüzüğünü, bütçesini, yürütülecek politikalara ilişkin kararlarını belirler ve yeni yöneticilerini seçer.
Yönetim Kurulu, tüzük hükümleri doğrultusunda sendikanın genel kurulunda alınan kararları hayata geçirmekle yükümlüdür. Genel Kuruldan sonra sendikanın en yetkili karar ve yürütme organıdır.
Yönetim Kurulu bir başkan, bir genel sekreter ve tüzükte belirtilen sayıda üyeden oluşur.
Denetim Kurulu sendika yönetim kurulu çalışmalarının yasa, tüzük ve genel kurul kararlarına uygun bir biçimde yürütülmesini Genel Kurul adına denetler. Denetim idari ve mali olmak üzere iki ayı biçimde yapılır. Denetim Kurulu saptadığı eksikliklerin düzeltilmesini yönetim kurulundan isteyebilir, bir suç unsuruna rastlaması halinde ilgili makamlara başvurabilir.
Disiplin Kurulu, gelen başvurular üzerine sendika üye ve yöneticilerinin tüzük hükümlerine uygun davranıp davranmadığı denetler. Üyelikten çıkarma, geçici ihraç gibi kararlar alabilir. Disiplin Kurulunun aldığı kararlar Genel Kurul tarafından onaylanmak zorundadır.
Sendikalar, başta Başkanlar ve Temsilciler kurulları olmak üzere çeşitli danışma organları kurabilirler.
Başkanlar Kurulları sendikaların bölge ve şube başkanlarının katılımıyla toplanır. Temsilciler Kurulu ise işyeri temsilcileri, şube yöneticilerinin katılımıyla bir araya gelir. Sendika Yönetim Kurulu, her iki danışma kurulunun da üyeleridir.
Yukarı
--------------------------------------------------------------------------------
4-NEDEN SENDİKALI OLMALIYIZ?
Çalışma sürelerinin kölelikten farklı olması için sendikalı olmalısın.
Sosyal haklara sahip olmak istiyorsan sendikalı olmaktan başka yol yok…. İşverenler sosyal hakları ancak kendileri ile özel işbirliği yapan yada kendilerine yaltakçılık yapan, yalvaran işçilere verirler. Onurlu bir işçinin ise buna ihtiyacı yoktur. Onurlu bir işçi çalışma arkadaşları ile birlik olur, hakkı olanı ister ve kazanmasını bilir.
Sendikalı değilsen sosyal güvenlik hakların yok demektir:
Eşit işe eşit ücret ve insanca yaşanacak bir ücret almak sendikalı olmakla gerçekleşir... İşçilerin sendikalı olmadığı işyerlerinde ücret artışlarının ne zaman yapılacağı, ne oranda yapılacağı da belli değildir. Oysa işçiler sendikalı ise, herkesin ücreti sözleşme ile belirlenir. Eşit iş yapan herkes eşit ücret alır. Kimseye farklı muamele yapılmaz, yapılamaz.
İşçi sendikasız ise, herhangi bir şekilde iş bırakarak hak aramak isterse, işveren onu işten atabilir. Hem de beş kuruş tazminat vermeden. Bu nedenle hak aramanın en iyi ve güvenilir yollarından biri sendikalı olmaktır.
Sendikalı olmak işçiler için bir koruma kalkanına sahip olmak demektir. İşçiler ne kadar sıkı bir birlik kurmuşlarsa, bu kalkanın zırhı o kadar sağlam demektir.
Sendikalı olmak işyerinde çeşitli konularda söz sahibi olmak demektir... Sendikalı olmaları sayesinde işçiler işyerinde ezik, başları önde olmak yerine, işleri hakkında söyleyecek sözleri olan, işyerinde olup bitene müdahale edebilen saygın birer işçi olurlar.
Yukarı
--------------------------------------------------------------------------------
5-HER İSTEDİĞİMİZ SENDİKAYA ÜYE OLABİLİR MİYİZ?
1982 Anayasası’nın 51. maddesine ve 2821 sayılı Sendikalar Yasasının 22. Maddesine göre; işçilerin “izin almaksızın” sendikalara üye olma hakları vardır. Bu hakkını kullanmasına karşı çıkmak suç teşkil eder.
Her istediğimizde sendikalara üye olabiliriz. Ama Üyelik bazı yasal formalitelere bağlanmıştır.
Birinci koşul,
İşkolu koşuludur. Örneğin metal işkolunda çalışıyorsanız, metal işkolunda faaliyet gösteren bir sendikaya üye olabilirsiniz. Yasa, 28 işkolu belirlemiştir.
İkinci koşul,
Noter koşuludur. İşçilerin sendika üyeliği ancak noterde yapılması koşulu ile geçerlilik kazanabilir.
Üçüncü koşul,
Birden çok sendikaya üye olmak yasaktır. Birinden istifa ederek bir diğerine üye olabilirsiniz.
Yukarıda yazılı koşullar sendika üyeliği için gerekli koşullardır. Özellikle noter şartı işçilerin sendikalara üyeliğini zorlaştırdığından dolayı sınıf sendikaları yıllardır bu şartın kaldırılması için mücadele etmektedirler.
Sendikaların TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ VE GREV yapabilmesi için de ek koşullar konulmuştur.
ILO'nun temel sözleşmelerine aykırı olduğu için gerçekte hukuken geçersiz olan, ancak halen uygulanan 2822 Sendikalar Yasası, bir sendikaya bir işyerinde toplu iş sözleşmesi yetkisinin verilmesi için ağır koşullar getirmektedir. Buna göre bir işyerinde üyeleri adına toplu iş sözleşmesi yapacak sendikanın;
- İlgili işyerinin işkoluna yönelik olarak kurulmuş olması
- Bu işkolunda çalışan kayıtlı işçilerin %10'unu üye yapmış olması
- İşyerindeki işçilerin yarısından bir kişi fazlasının bu sendikaya üye olması
- Çalışma Bakanlığı'na çoğunluk tesbitinin yapılması ve üyeleri adına toplu sözleşme yapma yetkisinin verilmesi için başvuruda bulunması gerekmektedir.
- Çalışma Bakanlığı'nın verdiği toplu sözleşme yapma yetkisine işveren veya bu işkolunda bulunan ve %10'luk işkolu barajını geçmiş olan sendika itiraz edebilir. İtiraz halinde mahkeme sonuçlanana dek toplu iş sözleşmesi süreci askıya alınır.
Yasanın getirdiği bu hükümler, işçilerin örgütlenme ve toplu sözleşme hakkını, işverenin onayı olmaksızın neredeyse kullanılamaz hale getirmektedir.
Bununla birlikte; İşçiler, yasanın dayattığı bu şartlara sahip olmayan sendikalara üye olarak da hakları için mücadele edebilir, çalışma koşullarını iyileştirmeye çalışabilir. Böylesi bir durumda sonucu belirleyecek olan, işyerindeki işçiler ve sendikaları ile işveren arasındaki güç dengesi olacaktır.
Görüldüğü gibi Türkiye'de yürürlükteki yasalar işçilere tam bir örgütlenme özgürlüğü ile toplu sözleşme hakkı tanımamaktadır. Yasanın işçilere gösterdiği toplu sözleşme yolu tuzaklarla dolu, büyük bir sabır disiplin ve kararlılıkla yürünmesi gereken uzun, ince bir yoldur.
Yukarı
--------------------------------------------------------------------------------
6-NASIL BİR SENDİKA SEÇMELİYİZ?
Herhangi bir sendikaya üye olmak, sorunlarımızı çözmez.
İşkolumuzdaki sendikalardan hangisini seçeceğiz?
Üyesi olacağımız sendika, nasıl bir sendikadır?
Bu soruları da düşünmemiz gerek.
Kimi patronlar, bizim gücümüzü bölmek ve kırmak için işçi sendikaları kurar ya da bazı sendikaları destekleyebilirler.
İşçi haklarını savunur görünen, ancak patronların ekmeğine yağ süren, sermayedarların kontrolünde olan, demokratik işleyişe sahip bulunmayan sendikalara sarı sendika denir.
Sarı sendikalarda yöneticiler, tehditler ve kongre oyunlarıyla, patronların isteklerine göre belirlenirler. Mevcut yasalar da bu oyunlara uygun zemini sağlamaktadır.
Sarı sendikalar, toplu sözleşmeleri işçilerin bilgisi dışında hazırlar ve imzalarlar. Sarı sendikalar, bizim sosyal haklarımızı savunmaz, bilinçlenmemizi sağlayacak eğitimler düzenlemezler.
Bütün bu ve diğer nedenlerden dolayı sarı sendikalar, bizim önümüzde aşılması gereken ciddi bir tuzaktır. Bu tuzağa düşmemek, sendikamızı doğru seçmek zorundayız.
Yukarı
--------------------------------------------------------------------------------
7-DÜNYADA SENDİKALARIN KISA TARİHÇESİNİ ÖZETLER MİSİNİZ?
Sendikalar işçi sınıfı hareketinin bir parçası olarak, Sanayi Devrimi’nden sonra ortaya çıktılar.
1650’li yıllara doğru İngiltere’de Sanayi Devrimi ortaya çıktı. Buhar enerjisinin üretimde kullanılmasıyla ortaya çıkan bu dönüşüm Kapitalist Üretim Sistemi olarak adlandırılan yeni bir üretim sisteminin de habercisiydi.
Sanayi Devrimi yeni teknolojik gelişmelerin de hazırlayıcısı oldu. Zanaatkarın, köylünün artık geçinemeyerek kentlerde kurulan fabrikalara akarak işçileşme sürecine girdiler.
Çalışma ve yaşama koşullarının gittikçe ağırlaşması işçi hareketlerinin doğmasına neden oldu.
Fabrika sisteminin aynı anda çok sayıda kişinin yan yana çalıştığı bir sistem olması işçilerin biraraya gelişini kolaylaştırıyordu.
Başlangıçta işçi eylemleri örgütsüz biçimde kendiliğinden gelişiyordu. Genellikle ağır çalışma koşullarına karşı anlık öfkeler biçimindeydi.
İş koşullarının daha da kötüleşmesi, kadın ve çocuk emeğinin ağır ve tehlikeli işlerde de sınırsızca kullanılması tepkilerin daha da büyümesini sağladı. İşçilerin olumsuz olan ve giderek olumsuzlaşan koşullara ilk tepkisi, makina kırıcılığı biçiminde ortaya çıktı.
Sonuç alınamaması üzerine yardımlaşma dernekleri kuruldu.
Bunlar, işçilerin örgütlü biçimdeki çözüm arayışlarıydı. Aynı mesleğe sahip işçilerin kendi aralarında kurdukları örgütlenmeler oluştu. Adına birlik denilen bu yapılar, bugünkü anlamdaki sendikaların çok gerisinde, yardımlaşma sandıklarıydı.
Bu sandıklarda çalışma koşulları nedeniyle hastalanan, iş göremez hale gelenlere yardımlar yapılırdı. Zaman içinde yardım sandıkları grev ve direnişleri de örgütlemeye başladı. İşçi hareketi giderek güç kazandı. İşçi sınıfı yardımlaşma sandıkları şeklinde başlattığı örgütsel deneyimini geliştirerek sendikal yapıları oluşturdu.
Bugünkü sendikalara benzer özellikte bilinen ilk sendikal örgütlenmeler 1700’lü yılların başında İngiltere’de ortaya çıktı. Bunların çoğunluğu meslek sendikalarıydı.
İşçi sınıfı yasal anlamda sendikalarına kavuşmak için uzun yıllar mücadele etti. Sendikal birlikler şeklinde kurulan ilk örgütlenme çalışmalarının üzerinden 100 yılı aşkın bir süre geçtikten sonra 1820 yılında yine İngiltere’de ilk yasal sendika kuruldu.
Yukarı
--------------------------------------------------------------------------------
8-TÜRKİYE'DE SENDİKALARIN KISA TARİHÇESİ ÖZETLER MİSİNİZ?
Türkiye’de sendikalar Batı’daki örneklerine göre çok ileri tarihlerde ortaya çıktı.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde belli üretim dalları dışında sanayileşme yaşanamadığından işçi sınıfının ortaya çıkışı gecikmişti. Buna bağlı olarak sendikaların ortaya çıkması da batıdaki örneklere göre ileri tarihlerde oldu.
İmparatorluk döneminde bilinen ilk işçi hareketleri 1830'lu yıllarda tarım işçilerinde görüldü. Bunlara karşı İmparatorluğun çıkardığı "nizamnameler" oldukça sertti. Üretimin durdurulması (grev) vatan hainliği olarak değerlendirilerek ölümle cezalandırılıyordu.
Kasımpaşa Tersanesi İşçileri ve Beyoğlu Telgrafhanesi İşçileri tarafından 1872 yılında gerçekleştirilen grevler de ilk grevler olarak kabul edilmektedir.
1871 yılında kurulan “Ameleperver Cemiyeti” (İşçi Severler Derneği) kimi araştırmacılar tarafından ilk sendika olarak tanımlansa da asıl olarak yardımlaşma sandığı işlevine sahip bir örgütlenmeydi.
İmparatorluğun son yıllarına doğru işçi hareketi ve sendikal faaliyet bakımından bir hareketlenme gözlendi. 1908 yılında II. Meşrutiyetin ilanını izleyen günlerde, varolan siyasal hareketlilikten etkilenerek Anayasaya örgütlenme hakkıyla ilgili hükümler konulması üzerine, başta İstanbul ve Selanik olmak üzere çeşitli işkollarının geliştiği bölgelerde çok sayıda sendika kuruldu. Yaygın grevlere gidildi.
Siyasi iktidar değişse de, grevlere karşı tutumun değişmediği İttihat Terakki'nin uyguladığı sert yöntemlerden anlaşıldı.
Cumhuriyet sonrası işçi hareketi ve sendikacılığın gelişmesinde sanayileşme hareketlerinin büyük etkisi oldu.
Osmanlı’dan alınan güçlü bir sanayileşme ve kitlesel anlamda işçi bulunmuyordu.
Sanayileşme alanında asıl atılım 1930 sonrasında başladı. İzleyen yıllarda kurulan Şeker fabrikaları, Sümerbank, Kömür işletmeleri, Karabük Demir çelik, Türk Petrolleri, Kağıt fabrikaları devlet eli ile oluşturulan sanayi girişimleriydi.
Bunları diğer işletmeler izledi.
İmalat sanayinde yeni yeni fabrikaların kurulmasıyla işçi sayısında büyük artışlar oldu. Ancak çalışanların "sınıf" temelinde birleşmeleri yasaktı.
Dolayısıyla sendikaların kuruluşu yasaktı.
İşçi-işveren ilişkilerini düzenleyen bir yasa kaçınılmaz hale geldi.
1936 yılında ilk İş Kanunu çıkartıldı.
İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminde dünyada demokrasi rüzgarları esiyordu. Türkiye'de bu etki ile süratle “çok partili” düzene geçti.
1945/46 yıllarında Çalışma Bakanlığı, İş bulma Kurumu ve İşçi Sigortaları Kurumu kuruldu.
Sendikasız bir demokrasi olamazdı...
1947 yılında ilk Sendikalar kanunu çıkartıldı ve ilk kez yasal zeminde sendikalar kuruldu ve faaliyet gösterme çabasına girdiler.
“Çabası” diyoruz çünkü toplu iş sözleşmesi ve grev yasası çıkarılmadı.
Toplu sözleşme ve grev hakkı vaadini yerine getirmeyen siyasi iktidara karşı, işçi sendikaları 1952 yılında birleşerek TÜRK-İŞ’i kurdular.
Sendikaların varlığına karşı grevsiz ve yetersiz toplu pazarlık hakkıyla faaliyet gösterdiğinden işçi haklarının korunmasında yeterince etkin olunamadı.
1961 Anayasası’nda ilk kez "grev hakkına" yer verildi.
1963 Kavel grevinde, grev hakkının Anayasada bulunmasının yeterli olmadığı, grev hakkının uygulama esas ve koşullarını gösterecek bir "Grev Yasası" ihtiyacı çarpıcı bir şekilde ortaya çıktı.
1963’ün 24 Temmuzu’nda 274 Sayılı yeni bir Sendikalar Kanunu ile 275 sayılı Toplu Sözleşme Grev Yasası çıkartıldı.
1966'da yaşanan Paşabahçe grevine dayanışma gösterilmesi konusunda Türk-İş'e bağlı sendikalar arasında görüş ayrılığı çıktı.
Dayanışma göstermek isteyen sendikalar; Sendikalar Arası Dayanışma (SADA) biçiminde birleşerek, greve sahip çıktılar.
Türk-İş bu sendikaların üyeliklerini askıya aldı.
13 Şubat 1967 tarihinde, bu sendikalardan T. Maden-İş, Lastik-İş, Basın-İş, Gıda-İş ve Zonguldak Maden İşçileri Sendikaları DİSK'i kurdular.
1960-1980 arası dönemde ülkedeki siyasal yaşamın da zenginliğine bağlı olarak çok sayıda sendika kuruldu. Uzun ve etkili grevler, direnişler yaşandı.
51 yıl aradan sonra ilk kez 1976 yılında 1 mayıslar kutlanmaya başlandı.
Yaygın ve uzun süreli kitlesel grevlerle 1980'lere gelindi.
Yukarı
--------------------------------------------------------------------------------
9-KAMU ÇALIŞANLARI (MEMUR) SENDİKALARININ KISA TARİHÇESİNİ ÖZETLER MİSİNİZ?
"Takrir-i Sükun" (1925) yasaklarını izleyen yasakçı "tek parti yönetimi" zamanında varlık gösteremeyen memur örgütleri 1946'da yeniden boy vermeye başladılar. Mahalli düzeydeki öğretmen dernekleri 1946'da "Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu" nu kurdular.
1961 Anayasası'nın 46. maddesi sendikalaşma hakkını işçilerle birlikte memurlara da tanımıştı. Anayasanın bu hükmü uyarınca, 1965'te çıkarılan 624 sayılı "Devlet Personeli Sendikaları Kanunu" toplu sözleşme ve grev haklarını içermiyor, öte yandan işyeri, meslek ve statü (kademe) temelinde örgütlenmeye olanak veriyordu. Bu durum, tam bir sendika enflasyonuna neden oldu ve 1971'e kadar devam eden bu ilk sendikalaşma döneminde 600 civarında memur sendikası kuruldu. Birleşen bazı sendikalar "Türkiye Kamu Personeli Sendikaları Konfederasyonu" ve "Türkiye Devlet Teşekkül ve Teşebbüsleri Personel Sendikaları Konfederasyonu" adıyla üst örgütlenmeler yarattılar. Söz konusu dönemde oldukça cılız ve etkisiz olan memur sendikaları içinde TÖS ve T. İLK-SEN 15-19 Aralık 1969'da gerçekleştirdikleri 4 günlük "genel öğretmen boykotu" ile dikkati çekmektedir. 160 bin civarında öğretmenin çalıştığı 1969 Türkiye'sinde 110 bin civarında öğretmenin katıldığı bu boykot, işçi sınıfı tarihinin önemli grevlerinden biri olarak "meşru mücadele" anlayışının oluşmasında kritik bir rol oynamıştır.
12 Mart 1971 darbesinin ardından, 20.09.1971 tarihli Anayasa değişikliği ile Anayasanın 46. maddesindeki 'çalışanlar' ibaresi yerine 'işçiler' ibaresinin konulmasıyla ve 119. maddesinin de 'memurlar… siyasi partilere ve sendikalara üye olamazlar' biçiminde değiştirilmesiyle memurların sendikalaşma hakkı ortadan kaldırılmıştır. Anayasanın geçici 16,. maddesiyle de daha önce kurulmuş olan memur sendikalarının faaliyetlerinin sona erdirildiği hükme bağlanmıştır.
1971'de sendika hakkının böylece ortadan kaldırılmasının ardından memurlar 1980'e kadar sürecek olan yeni bir dernekleşme sürecine girdiler. TÖS ve T.İLK-SEN'in yerine TÖB-DER kuruldu. (1971) Tüm-Der, Mem-Der gibi tüm memurları kapsamayı amaçlayan memur derneklerinin yanı sıra TRT-DER, GENEL-DER, EGO-DER, DDY-DER, TEK-DER, SAYIŞTAY-DER gibi işyeri eksenli memur dernekleri ile daha genel ve kapsayıcı nitelikteki TÜS-DER, POL-DER, ENERJİ-DER, TÜM SAĞLIK-DER, TÜMAS, TÜM-ÖD gibi mesleki temelde dernekler kuruldu. 1971-1980 döneminde de tıpkı sendikalı dönemde (1965-1971) olduğu gibi, emekçilerin birliğini ve gücünü bölmeye dönük örgütler ortaya çıkmıştı. POL-BİR, Akıncı Memurlar Derneği, Ülkücü Kamu Görevlileri Güç Birliği Derneği gibi.
12 Eylül darbesi tüm işçi ve emekçi örgütlerine olduğu gibi, memur derneklerine de ağır darbeler vurdu, dernekler kapatıldı. Binlerce memur örgütsel faaliyetlerinden ötürü cezaevlerine dolduruldu, baskıya uğradı. Derneklerin mal varlıklarına el konuldu. 1982 Anayasasının 51. maddesi sendika hakkını sadece işçilere ve işverenlere tanımış ama memurlara yasaklamamıştı.
1986'da eski TÖS, T.İLK-SEN ve TÖB-DER yönetici ve üyelerince çıkarılmaya başlanan "abece dergisi" örgütlenme arayışlarını başlatmış, 1988'de çalışan öğretmenlerin üye olamadığı ama "fahri üye" olabildiği EĞİT-DER kurulmuştu. Yerel yönetimler, ulaştırma, sağlık vb. sektörlerde de yaygınlaşan dernekler, sendikalaşmanın "bir laboratuar çalışması" olarak önemli işlevler gördüler. 1989'da EĞİT-DER'in düzenlediği "Uluslararası Kamu Çalışanları Sendikal Haklar Kurultayı" ile sendikalaşma arayışları yeni bir evreye, "girişim evresine" taşındı. Bu gelişmede işçi sınıfının 12 Eylül yıllarında uğranılan hak kayıplarını telefai etmeye dönük "1989 Bahar Eylemleri"nin ve 1990'daki "madenci yürüyüşü"nün önemli bir itici rol oynadığı bilinmektedir. 28.05.1990'da Ankara'da kurulan ilk memur sendikası EĞİTİM-İŞ'i Temmuz 1990'da İstanbul'da KAM-SEN, 13.11.1990'da İstanbul'da EĞİT-SEN izledi. Kendilerine artık "kapıkulu zihniyetini" çağrıştıran "memur" yerine "kamu çalışanı" ya da "kamu emekçisi" diyen kamu görevlilerinin sendikalaşması çığ gibi büyümeye başladı.
Tüm Maliye-Sen, Tüm Sağlık-Sen, Tarım-Sen, Hava-Sen, Tüm Haber-Sen, Enerji-Sen, Yapı Yol-Sen, Turizm-Sen, Tüm Sosyal-Sen, Tüm Yargı-Sen, Tüm Enerji-Sen, Kültür-Sen, Banka-Sen, Emekli-Sen, ÖES, Tüm Ray-Sen, Demiryol-Sen vb. Bu sendikaların pek çoğu güç ve eylem birliği yaparak "Kamu Çalışanları Platformu"nu, daha sonra da "Kamu Çalışanları Sendikaları Platformu"nu oluşturdular. Eğitim-İş'in başını çektiği bir kısım sendika ise "Eşgüdüm Komitesi"ni oluşturdular. Kamu emekçilerinin her türlü baskıcı ve yasakçı politikalara karşın bağımsız bir doğrultuda gelişen ve hızla kitleselleşen sendikal hareketini bölmeye ve baskı altına almaya dönük girişimler gecikmedi. Kamu emekçilerinin "hak verilmez, alınır" şiarıyla sendikalarını kurduğu, sendikaların kapılarına vurulan mühürleri söktüğü günlerde sendika hakkının anayasada bulunmadığını, sendikaların illegal olduğunu savunan "Türkiye Kamu Çalışanları Vakfı" ve çevresi hiçbir yasal ya da anayasal değişiklik olmadığı halde 1992'de birdenbire T.KAMU-SEN adıyla bir konfederasyon ve bağlı sendikalarını kuruverdiler. Devlet güdümlü, aşırı milliyetçi çizgideki bu sendikaların kuruluşunun ardından, bu kez de 1995'te Memur-Sen adında fundamentalist çizgide bir konfederasyon oluşturuldu.
Pek çok sendikayı bünyesinde toplayan KÇSP, bir çok fiili ve meşru eylemden sonra 3 Temmuz 1991'de %18'lik zamlara karşı fiili yürüyüş gerçekleştirdi. Kamu emekçilerinin mücadele çizgisi giderek güçlenmeye başladı. Bunun üzerine 14.09.1991 tarihinde EĞİT-SEN genel merkezi valilik tarafından mühürlendi. Kamu çalışanları sendikalarına sahip çıkarak mühürleri söktü. 15.01.1992 tarihinde Ankara'da, 26.01.1992 tarihinde İstanbul'da grevli, toplu sözleşmeli sendika talebiyle ilk yasal mitingler düzenlendi. 21 Aralık 1992'de Başbakanlığa tüm ülke kamu emekçilerinin katılımı ile yürüyüş gerçekleştirildi. 13 Mayıs 1992 tarihinde ücret yetersizliğini ve tek yanlı belirlemeleri protesto amacıyla bordro yakma eylemi yapıldı. Kamu çalışanlarının hak arayışı ve demokrasi mücadelesi yetkililer tarafından baskı, sürgün ve cezalarla karşılansa da bu mücadeleler sürecinde Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) 87 ve 151 sayılı sözleşmeleri TBMM'nde onaylandı. 15 Haziran 1993'te bölge mitingleri, 27 Haziran 1993'te beş koldan Ankara yürüyüşü organize edildi. Kamu emekçilerinin bu yeni sendikacılık anlayışı geleneksel tarzda oluşmuş işçi sendikalarını da hareketlendirdi. 03.01.1994 tarihinde "tüm çalışanların ortak genel grevi" yapıldı, %5 ek zam alındı. 20 Nisan 1995'de yeni bir eylem dalgası geliştirildi. 16-17 Haziran 1995 tarihinde Türkiye'nin her yerinden gelen kamu emekçileri Kızılay meydanını iki gün boyunca işgal ederek, grevsiz, toplu sözleşmesiz bir sendika yasasını kabul etmeyeceklerini açıkladılar. TBMM de ele alınan yasa tasarısının görüşmeleri ertelendi.
13.07.1995 tarihinde Anayasanın 53 maddesinde yapılan değişiklikle kamu emekçilerinin sendikalaşma hakları anayasal düzeyde tanındı.
Kamu emekçilerinin KÇSP ve Eşgüdüm Komitesi etrafında kümelenmiş olan sendikaları bir yandan birlik görüşmelerini yürütür ve aynı işkolunda örgütlü sendikalarını birleştirirken, öte yandan da 08.12.1995'te KESK'i (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu) kurdular. Kamu emekçilerinin toplu pazarlık ve grev haklarını tanımak istemeyen ve sendikaların bağımsız, fiili ve meşru gelişimini kabul edemeyen siyasal iktidar ve yönetenler, sendikaları denetim altına almaya dönük yasa tasarısını 1998 Mart'ında TBMM gündemine getirdiler. Kamu emekçilerinin 4-5 Mart 1998'de Ankara'da ve izleyen günlerde pek çok yerleşim yerinde gerçekleştirdikleri direniş ve eylemlerle "sahte yasa tasarısı" püskürtüldü.
Ne var ki, KESK'in ve kamu emekçilerinin tüm direniş ve karşı koyuşuna rağmen, sendikaları denetim altına almayı amaçlayan, grev ve toplusözleşme hakları gibi temel sendikal hak ve özgürlüklerden yoksun 4688 sayılı "Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu" 25.06.2001'de TBMM'nde kabul edildi.
Yukarı
--------------------------------------------------------------------------------
10-İŞ KOLLARINA GÖRE İŞÇİ VE MEMUR SENDİKALARINI LİSTELEMEK MÜMKÜN MÜ?
2821 Nolu Sendikalar Kanununa Göre İşçi Sendikaları
(İşkollarındaki İşçi Sayıları ve Sendikaların Üye Sayılarına İlişkin 2005 Ocak Ayı İstatistikleri Hakkında Tebliğ'den) Tarım ve ormancılık, avcılık ve balıkçılık işkolu
ORMAN - İŞ Türkiye Orman İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
TARIM – İŞ Türkiye Orman Toprak Su, Tarım Ve Tarım Sanayii İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
ÖZ TARIM–İŞ Türkiye Öz Tarım Toprak, su Ve Orman Sanayii İşçileri Sendikası (Hak-İş’e Bağlı Sendika)
EMEK TARIM–İŞ Orman, Topraksu, Tarım Ve Tarım Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
TARIM ORMAN İŞ Tarım, Orman, Avcılık , Balıkçılık İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Madencilik işkolu
TÜRK MADEN-İŞ Türkiye Maden İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
GENEL MADEN–İŞ Türkiye Genel Maden İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
DEV MADEN-SEN T. Devrimci Maden Arama ve İşletme İşçileri Sendikası (DİSK’e
Bağlı Sendika)Petrol, kimya ve lastik işkolu
PETROL-İŞ Türkiye Petrol, Kimya, Lastik İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
LASTİK-İŞ T.Petrol,Kimya ve Lastik San.İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
İLKİM–İŞ İlaç, Kimya, Petrol Ve Lastik Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
ÖZ PETROL-İŞ Petrol, Kimya, Lastik, Plastik İşçileri SendikasıGıda sanayi işkolu
TEK GIDA – İŞ Türkiye Tütün, Müskirat, Gıda Ve Yardımcı İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
GIDA-İŞ T.Gıda Sanayii İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
ÖZ GIDA–İŞ Öz Tütün Müskirat Ve Gıda Sanayii Yardımcı İşçileri Sendikası (Hak-İş’e Bağlı Sendika)
GIDA-İŞ Gıda Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
FINDIK–İŞ Türkiye Fındık, Çikolata, Gıda Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Şeker işkolu
ŞEKER–İŞ Türkiye Şeker Sanayii İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)Dokuma işkolu
TEKSİF Türkiye Tekstil, Örme Ve Giyim Sanayii İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
TEKSTİL Tekstil İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
ÖZİPLİK–İŞ Tüm Dokuma, İplik, Triko Ve Giyim Sanayii İşçileri Sendikası (Hak-İş’e Bağlı Sendika)
GİYİM–İŞ Dokuma, Giyecek, Konfeksiyon, İplik, Ütü, Boya Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
DOKU ÖR–İŞ Dokuma Ve Örme İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
TÖBGİS Trikotaj, Örme, Boyama Ve İplik Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
BATİS Bağımsız Tekstil İşçileri Sendikası
DOKUMA–İŞ Dokuma, Örme, Boyama, Trikotaj Ve Giysi İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
TEKSTİL-SEN Tekstil, Dokuma, Örme, Trikotaj, Boyama İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Deri işkolu
T. DERİ - İŞ Türkiye Kundura Sanayii Deriden Yapılan Eşya Debegat İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)Ağaç işkolu
AĞAÇ–İŞ Türkiye Ağaç Sanayii İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
ASİS Ağaç Sanayii İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
ÖZ AĞAÇ–İŞ Ağaç, Mantar, Sunta Ve Mobilya Sanayii İşçileri Sendikası (Hak-İş’e Bağlı Sendika)
YAPSAN–İŞ T. Yapım, Ağaç, Prefabrik Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Kağıt işkolu
SELÜLOZ–İŞ Türkiye Selüloz, Kağıt Ve Mamülleri İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
TÜMKA-İŞ Tüm Kağıt Selüloz İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
ÖZ KAĞIT-İŞ Kağıt Ambalaj ve Selüloz İşçileri SendikasıBasın ve yayın işkolu
BASIN–İŞ Türkiye Basın, Yayın, Grafiker Ve Ambalaj Sanayii İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
BASIN-İŞ Türkiye Basın İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)Banka ve sigorta işkolu
BASS Banka Ve Sigorta İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
BASİSEN Banka Ve Sigorta İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
BANK-SEN T.Devrimci Banka ve Sigorta İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
BANKSİS Banka Ve Sigorta İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
BANKSİSEN Banka Ve Sigorta İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Çimento, toprak ve cam işkolu
T. ÇİMSE – İŞ Türkiye Çimento, Seramik, Toprak, Cam Sanayi İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
KRİSTAL - İŞ Türkiye Çimento, Cam, Seramik Ve Toprak Sanayii İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
CAM KERAMİK-İŞ T.porselen,Çimento,Cam Tuğla ve Toprak Sanayii İşçileri
Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)Metal İş Kolu METAL Türkiye Metal, Çelik, Mühimmat,
Makine, Metalden Mamul Eşya, Oto Montaj Ve Yardımcı İşçileri Sendikası (Türk-İş’e
Bağlı Sendika)
BİRLEŞİK METAL- İŞ Birleşik Metal İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
ÇELİK–İŞ Demir, Çelik, Metal Mamulleri İşçileri Sendikası (Hak-İş’e Bağlı Sendika)
METSAN–İŞ T. Metal Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
KALIP–İŞ Makine Ve Kalıp Yapımı İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
TEK METAL–İŞ Demir, Çelik, Metal Ve Oto Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
ÇESAN Türkiye Çelik Yapı İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Gemi işkolu
DOK GEMİ-İŞ Türkiye Liman, Dok, Gemi Sanayi İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
LİMTER-İŞ Liman,Tersane Gemi Yapım-Onarım İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)İnşaat işkolu
YOL – İŞ Türkiye Yol, Yapı, İnşaat İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
DEVRİMCİ YAPI-İŞ Devrimci Yapı İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
EVRİM–İŞ Türkiye Emekçi İnşaat Ünitesi, Yol, Baraj Genel Yapı Montaj Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
İNSAN–İŞ T. İnşaat Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
YAPI–İŞ İnşaatçılık Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Enerji işkolu
TES–İŞ Türkiye Enerji, Su Ve Gaz İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
ENSAN–İŞ Enerji Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
YENİ BES-İŞ Baraj, Enerji, Su ve Gaz İşçileri Sendikası Ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar işkolu
KOOP-İŞ Türkiye Kooperatif Ve Büro İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
TEZ KOOP – İ Ş Türkiye Ticaret, Kooparatif, Eğitim, Büro Ve Güzel Sanatlar İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
SOSYAL-İŞ T.Sosyal Sigortalar, Eğitim, Büro, Ticaret, Kooperatif ve Güzel Sanatlar İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
SİNE-SEN Türkiye Sinema Emekçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
BİL–İŞ Bilgi İşlem İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Kara taşımacılığı işkolu
TÜMTİS Türkiye Motorlu Taşıt İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
NAKLİYAT–İŞ Türkiye Devrimci Deniz Ve Kara Nakliyat İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
KARSAN-İŞ Taşımacılık ve Kargo Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Demiryolu taşımacılığı işkolu
DEMİRYOL–İŞ Türkiye Demiryolu İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)Deniz taşımacılığı işkolu
T. DENİZ-İŞ Türkiye Denizciler Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)Hava taşımacılığı işkolu
HAVA–İŞ Türkiye Sivil Havacılık Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
ULU EMEK–İŞ Ulusal Hava Taşıma İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
ULAŞSAN-İŞ Türkiye Hava Taşımacılığı Sanayi İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Ardiye ve antrepoculuk işkolu
LİMAN - İŞ Türkiye Liman, Kara, Tahmil ve Tahliye İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
DENİZ-İŞ Seyyar, Tahmil ve Tahliye İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Haberleşme işkolu
TÜRKİYE HABER – İŞ T. Posta, Telgraf, Telefon, Radyo, Televizyon İşçileri Ve Hizmetlileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)Sağlık işkolu
SAĞLIK – İŞ Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
DEV SAĞLIK-İŞ Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
SIHHAT–İŞ Tüm Sağlık Hizmetleri İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Konaklama ve eğlence yerleri işkolu
TOLEYİS Türkiye Otel Lokanta Ve Dinlenme Yerleri İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
OLEYİS T.Otel,Lokanta ve Eğlence Yerleri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
MÜZİK–SEN Müzik Ve Sahne Sanatçıları Sendikası (Bağımsız Sendika)
TURKON–İŞ Turizm Konaklama Ve Eğlence Sanayii İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)Milli savunma işkolu
TÜRK HARB–İŞ Türkiye Harb Sanayii Ve Yardımcı İşkolları İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)Gazetecilik işkolu
TGS Türkiye Gazeteciler Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
MEDYA-SEN Medya, İletişim, Basın-Yayın İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)Genel işler işkolu
BELEDİYE–İ Ş T. Belediyeler Ve Genel Hizmetler İşçileri Sendikası (Türk-İş’e Bağlı Sendika)
GENEL-İŞ T.Genel Hizmet İşçileri Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
HİZMET–İŞ Tüm Belediye Ve Genel Hizmet İşçileri Sendikası (Hak-İş’e Bağlı Sendika)
KAPI–SEN Tüm Belediye Kapıcılar Ve Genel Hizmetliler İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
KONUT–İŞ Tüm Belediye Ve Konut İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
TEK GENEL-SEN Belediye, Temizlik ve Genel Hizmet İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
YENİ EMEK-İŞ Tüm Belediye ve Konut İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
TEM-İŞ SEN Temizlik İşçileri Sendikası (Bağımsız Sendika)
Üyesi olmayan veya üye bildiriminde bulunmayan sendikalara bu istatistikte yer verilmemiştir.
Diğer Sendikalar
EMEKLİ-SEN Türkiye Emekliler Sendikası (DİSK’e Bağlı Sendika)
4688 Nolu Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununa Göre Memur Sendikaları Büro, bankacılık ve sigortacılık hizmetleri
BES Büro Emekçileri Sendikası (KESK’e Bağlı)Eğitim, öğretim ve bilim hizmetleri
EĞİTİM-SEN Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (KESK’e Bağlı)Sağlık ve sosyal hizmetler
SES Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (KESK’e Bağlı)Yerel yönetim hizmetleri
TÜM BEL-SEN Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası (KESK’e Bağlı)Basın, yayın ve iletişim hizmetleri
HABER-SEN Basın Yayın ve İletişim Emekçileri Sendikası (KESK’e Bağlı)Kültür ve sanat hizmetleri
KÜLTÜR SANAT-SEN Kültür ve Sanat Emekçileri Sendikası (KESK’e Bağlı)Bayındırlık, inşaat ve köy hizmetleri
YAPI YOL SEN Yol Yapı Altyapı Bayındırlık ve Tapu Kadastro Kamu Emekçileri Sendikası (KESK’e Bağlı)Ulaştırma hizmetleri
BTS Birleşik Taşımacılık Sendikası (KESK’e Bağlı)Tarım ve ormancılık hizmetleri
TARIM ORKAM SEN Tarım, Ormancılık ve Hayvancılık İş Kolu Emekçileri Sendikası (KESK’e Bağlı)Enerji, sanayi ve madencilik hizmetleri
ESM Enerji Sanayi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikası (KESK’e Bağlı)Diyanet ve vakıf hizmetleri
DİVES Diyanet ve Vakıf Emekçileri Sendikası (KESK’e Bağlı)
Not: Bu metnini hazırlanmasında DİSK, Dev Maden Sen ve Birleşik Metal İş, BES ve Çalışma Bakanlığı yayınlarından yararlanılmıştır.
Etiketler:
SENDİKAL HAREKAT
1 MAYIS MARŞI
Günlerin bugün getirdiği baskı zulüm ve kandır
Ancak bu böyle gitmez sömürü devam etmez
Yepyeni bir hayat gelir bizde ve her yerde
1 Mayıs 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı
Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı
Yepyeni bir güneş doğar dağların doruklarından
Mutlu bir hayat filizlenir kavganın ufuklarından
Yurdumun mutlu günleri mutlak gelen gündedir
1 Mayıs 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı
Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı
Vermeyin insana izin kanması ve susması için
Hakkını alması için kitleyi bilinçlendirin
Bizlerin ellerindedir gelen ışıklı günler
1 Mayıs 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı
Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı
Ulusların gürleyen sesi yeri göğü sarsıyor
Halkların nasırlı yumruğu balyoz gibi patlıyor
Devrimin şanlı dalgası dünyamızı kaplıyor
Gün gelir gün gelir zorbalar kalmaz gider
Devrimin şanlı yolunda bir kağıt gibi erir gider
(1 Mayıs marşı, B. Brecht'in, Gorki'den sahneye uyarladığı Ana adlı tiyatro oyunu için 1974'te bestelenmiştir.
Söz ve müziği Sarper Özsan'a ait olan marş, Cem Karaca ve Dervişan tarafından seslendirilmiştir.)
TÜRKİYE'DE 1 MAYIS'LAR
Üsküp-1909
Anadolu'da 1 Mayıs ilk kez Osmanlı döneminde, 1905 yılında İzmir'de kutlandı. Bunu 1909 Üsküp kutlaması izledi.
İstanbul'da ilk kez 1 Mayıs kutlaması 1910'da yapıldı.
1920 1 Mayısı'nda ışgal idaresinin ve Osmanlı hükümetinin yoğun baskılarına karşın 1 Mayıs İşçi Bayramı olarak kutlandı. İşçiler Haliçten başlayarak Karaköy üzerinden Beyoğlu'na kadar bir yürüyüş yaptılar ve "Bağımsız Türkiye" yazılı bir pankart taşıdılar.
1921'in 1 Mayısı'nda İstanbul'un hemen tüm işçileri, özellikle şirket-i Hayriye, Seyrü Sefain, Haliç ıdaresi ve Tramvay şirketi çalışanları 1 Mayıs'ı kutladılar.
1923 1 Mayısı'nda çok sayıda yerli ve yabancı işletmede çalışan işçiler greve çıktı. İşçi taleplerinin arasında, "yabancı şirketlere el konulması, 1 Mayıs'ın resmen işçi bayramı olarak tanınması, sekiz saatlik işgünü, hafta tatili, serbest sendika ve grev hakkı" vardı ve birçok işçi tutuklandı.
Cumhuriyet Sonrası
1924 1 Mayısı'nı "İşçi Bayramı" olarak kutlayan işçilerin bu eylemi engellenmek istendi. Sekiz saatlik işgünü için bildiri dağıtan birçok işçi tutuklandı.
1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu sonrasında kutlamalara izin verilmedi ve 1935 yılına kadar hemen hemen her yıl ancak gizli kutlanabildi. 1 Mayıs'ın bundan sonraki tarihi "yasak" larla yazıldı.
1935 yılında çıkarılan "Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun" adıyla çıkarılan düzenleme ile "Bahar ve Çiçek Bayramı" olarak genel tatil günlerine dahil edildi.
27 Mayıs 1960' dan sonra da "yasaklar" yaşandı. Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Kanunu'nun kabul tarihi olan 24 Temmuz, işçi sınıfına 1 Mayıs'ın yerine bayram olarak dayatıldı. Ancak bu girişimlerin hepsi, kararlı mücadeleler sonucu geri döndü.
Görkemli 1 Mayıslar
En kitlesel 1 Mayıs, 1976'da kutlandı. Bu miting DİSK'in öncülüğünde Taksim Meydanı' nda yapıldı. O gün Taksim Meydanı' nı 400 bin emekçi doldurdu.
Bu yüzden 1977 yılındaki gösterilerin daha bir görkemli kutlanmasından tedirgin olan kesimler bulunmaktaydı... Ama herşeye rağmen Taksim Alanı'na beşyüzbin emekçinin akması engellenemedi... Saat 14.30'da başlayacak olan kutlamalar için alan, sabahın erken saatlerinde itibaren dolmaya başladı. İşçiler, emekçiler, öğrenciler, kadınlar, çocuklar... bayramlarına sahip çıkmış, coşkularını donanmış ve alanları özgür ruhlarıyla doldurmaya başlamıştı. Taksim alanında, iğne atsan yere düşmeyecek bir katılım vardı. Dönemin DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'in konuşmasının sonlarına doğru, çevredeki binalardan halkın üzerine ateş açıldı. Yaşanan paniğin ardından 37 insanımız yaşamını yitirdi ve 200'den fazla yaralı vardı.
1978 yılında, önceki yıl yitirilen 37 insanın acısını içinde yaşayan yüzbinler yine Taksim Alanı'ndaydı...
1979 yılında Sıkıyönetim Komutanlığı İstanbul'da mitinge izin vermedi. İzmir Konak Meydanı'nda kutlandı.
80 sonrası 12 Eylül Askeri darbesinin yasaklar zincirinde 1 Mayıs da yer alıyordu. Böylece yeni bir yasaklı dönem başladı. Ama tüm yasaklara rağmen; kısa süreli iş bırakmalar, bayramlaşmalar ve bildiri dağıtılması gibi etkinliklerle, bu onurlu günün anısının belleklerden silinmesine izin verilmedi...
1987: 7 yıllık aradan sonra sendikalar öncülüğünde bazı milletvekilleri, aydın, sanatçı ve bilim adamları ile birlikte yaklaşık 1000 kişilik bir grup Taksim Anıtı'na 1 Mayıs şehitlerini anmak üzere çelenk bırakmak istediler. Polis sadece milletvekillerinin araçla anıta ulaşmasına izin verdi.
1989: Taksim'de biraraya gelen kitleye saldırıldı. Mehmet Akif Dalcı isimli bir işçi yaşamını yitirdi.
1990: Yine Taksim'e yürümek isteyenlere izin verilmedi. Çıkan çatışmada İTÜ Öğrencisi Gülay Beceren felç oldu.
1996: 1980 sonrasının en kitlesel mitingi gerçekleştirildi. Kadıköy'ü dolduran yaklaşık 150 bin insan toplandı ama yine açılan ateş sonrası 3 kişi yaşamını kaybetti.
1 MAYIS
1880'li yıllar, ağırlıklı olarak kol emeğinin kullanıldığı ve çalışma şartlarının çok kötü olduğu yıllardı. Küçük çocukların karın tokluğuna çalıştırılması ve 14-15 saate kadar varan iş günleri söz konusuydu.
Şirketler eşi görülmemiş bir hızla büyürken, işçiler, işyeri güvenliği, sağlık koşulları, örgütlenme ve grev gibi en temel haklarını dahi tanımayan bir siyasi ve hukuki sistem ile karşı karşıyaydılar.
1881 yılında yarım milyon işçiyi temsilen kurulan Örgütlü Meslek ve Emek Birlikleri Federasyonu
"8 saatlik iş günü" mücadelesini ülke geneline yaymak ve işçilerin kararlılıklarını göstermek amacıyla mücadeleyi yükseltti.
ABD'nin şikago kentinde 40 bin tekstil işçisinin gerçekleştirdiği eylem kanla bastırıldı. Aynı kentte, bir fabrikada 8 saatlik işgünü için greve çıkan 1400 işçi işten atıldı. Aynı tarihlerde greve çıkanlara ateş açıldı ve 4 işçi yaşamını yitirdi.
Saldırılar, mücadele ateşini söndürmedi, aksine körükledi. ABD ve Kanada'da sendikalar ve diğer örgütlerin yükselttiği mücadele sonucu 1 Mayıs 1886'da yaklaşık 350 bin işçi greve çıktı. Tarih işçi sınıfının böylesine örgütlü ve kararlı tepkisine ilk kez tanık oluyordu. Tüm ülkede yaşam durdu. İşçiler üretimden gelen güçlerini kullanıyordu.
İşçilerin bu topyekün isyanı, işverenlerin tepkisini çekti. Chicago'da greve çıkan 40 bin işçinin eylemini bastırmak için, saldırılar düzenlendi. ışverenler grev kırmak için sokak çeteleriyle anlaştı. Sokak çeteleri bir taraftan işçilere saldırıyor, bir taraftan da grev kırıcılığı yapıyordu. Grevci işçilerle sokak çeteleri arasında çıkan kavga sırasında, polisin işçilerin üzerine ateş açması sonucu 4 işçi yaşamını yitirdi.
Hükümet ve işverenler, işçi eylemini kolay kolay içlerine sindiremiyordu. 1 Mayıs sonrası işten atmalar, baskılar yoğunlaştı. Olaylara neden oldukları gerekçesiyle 8 işçi hakkında idam istemiyle dava açıldı. İşçiler idam cezasına çarptırıldı.
Dört yiğit işçi önderi Albert PERSONS, Adolph FISCHER, George ENGEL ve August SPIES, 1 Mayıs 1886 yılında 8 saatlik iş günü mücadelesinde önderlik yaptıkları için idam edildi.
Albert PERSONS isimli işçi, özür dileme şartıyla affedileceğinin söylenmesi üzerine, mahkeme heyetinin karşısında tarihe geçecek sözlerini söyledi: "Bütün dünya biliyor suçsuz olduğumu. Eğer asılırsam cani olduğumdan değil, emekçi olduğumdan asılacağım."
İşçi önderlerinin cenaze törenine yüz binlerce insan katıldı. ABD'de yaşanan bu olaylar uluslararası işçi örgütlerini harekete geçirdi. II. Enternasyonal 1889'da Paris'te düzenlediği kongrede, Amerikan işçilerinin mücadelesini desteklemek amacıyla dünya çapında gösteriler düzenledi. 1890'dan başlamak üzere 1 Mayıs'ı da, "Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü" olarak kabul etti.
22 Nisan 2010
Çalışma Yaşamında Haklarımız
ÇALIŞMA YAŞAMINDA HAKLARIMIZ
İş hayatımızla ilgili birçok sıkıntı yaşıyoruz. Kimimiz sigortasız, kimimiz karnımızı bile zor doyurabileceğimiz bir ücretle çalışıyor. Kısaca güvencesiz çalıştırılıyoruz.
Güvencesiz işçiler, iş kazası geçiriyor, hastanelerde rehin kalıyor, sigortamız eksik yatırılıyor insanlık dışı koşullarda ve ücretlerde çalışıyoruz. Üstelik, patronların bizi istediği zaman kapı önüne koyabileceğini düşünüyoruz.
Sahip olduğumuz haklarımızdan haberdar olmadığımız için patronların pek çok haksızlıkları karşısında sessiz kalıyoruz. Bunları sineye çekiyoruz.
Bizler yani bu ülkede çalışan milyonlarca işçi haklarımızı öğrenmeliyiz. Haklarımızı bilmek sömürü çarkına dur diyebilmemiz için gereklidir.
Bunun yanında bir şeyi unutmamamız gerekiyor. Haklarımızı bilmek tek başına onları kullanmaya yetmiyor. Haklarımızı kullanmanın yolu birleşmekten ve örgütlenmekten geçiyor.
Ancak birleşen ve örgütlü işçiler haklarını ve taleplerini patronlar karşısında sonuna kadar savunabilirler. Patronlar, biz işçiler mücadele etmedikçe haklarımızı vermezler.
İŞ KAZASI DURUMUNDA HAKLARIMIZ VE YAPILMASI GEREKENLER
İş Kazası Nedir?
İş kazası işçinin, işyeri alanı içerisinde, işyeri dışında veya işverenin işyeri dışındaki bir işinde meydana gelen ve işçiye zarar veren olaydır.
Bir olayın iş kazası sayılabilmesi için işçinin bedenen zarara uğraması mı gerekir?
Hayır, işçinin iş kazasından bedenen zarar görmesi gerekmez. İş kazasına bağlı ruhsal rahatsızlıklar da iş kazası kapsamına girer.
İşçinin kendi işi dışında bir işten dolayı işyeri dışındayken başına bir kaza gelirse iş kazasından sayılır mı?
Evet. Eğer patron işçiyi herhangi bir iş için işyeri dışına göndermiş ve kaza o işin yapılması sırasında meydana gelmişse bu olay iş kazası olarak değerlendirilebilir
İş kazası sadece çalışırken meydana gelen kazaları mı kapsar?
Hayır. İşçiler patronun tuttuğu bir araç ile işlerine gider gelirken veya bir işyerinden patronun emri doğrultusunda işyeri dışındaki başka bir işe giderken yolda başlarına gelen herhangi bir kaza da iş kazası olarak değerlendirilir.
Bir iş kazası olduğunda işçi bundan hemen zarar görmeyip sonradan rahatsızlık ortaya çıkarsa ne yapılabilir?
Bir olayın iş kazası olarak sayılması için işçinin olay anında hemen bir zarara uğraması şart değildir. Kaza anında bir belirti görülmeyebilir. Ancak sonradan ortaya çıkan bedeni ve ruhi rahatsızlıkların kazaya bağlı olduğu doktor raporu ile tespit edilirse, üzerinden yıllar geçse bile, bu kaza da iş kazası olarak değerlendirilir.
İş kazasına uğrayan işçinin sigortalı olup olmaması önemli midir?
Hayır. İş kazası geçiren işçi sigortasız bile olsa bağlı bulundukları SSK’ya yapılan bir başvuru ile sigortalı işçilerin yararlandıkları bütün haklardan faydalanabilirler.
İş kazası olduğunda ilk ne yapılır?
İş kazası olduğunda işveren hemen bölgedeki zabıtaya (savcılık, jandarma veya karakol) bilgi vermek zorundadır. Eğer patron bu görevini yapmıyorsa işçiler de bu bildirimi yapabilir.
Daha sonra ne yapılır?
Zabıtadan sonra kaza hemen, bir dilekçe ile, SSK Bölge Müdürlüğü’ne bildirilir.
Olayın iş kazası olup olmadığına kim karar verir?
SSK Bölge Müdürlüğü’ne başvurulduktan sonra SSK hemen olay yerine müfettişlerini göndermek zorundadır. Müfettişlerin tuttuğu rapora göre olayın iş kazası olup olmadığına karar verilir.
Eğer olay iş kazası ise ne olur?
Olay iş kazası ise, işçinin tedavisi yapılır. Tedavisi süresince geçici iş göremezlik ödeneği ödenir. Maluliyet durumu varsa tespit edilir. Ve maluliyet durumunun %10’un üzerine çıkması ile maluliyet aylığı bağlanır.
İş kazası nedeniyle başka nerelere başvurulmalıdır?
SSK Müdürlüğü’nün yanı sıra Bölge Çalışma Müdürlüğü’ne de başvurmak gerekir. Bölge Çalışma Müdürlüğü kendi müfettişlerini göndererek iş kazasını ve tarafların kusur oranlarını tespit eder.
Müfettişlerin incelemesi esnasında işçiler nelere dikkat etmelidir?
Müfettişlerin kaza yeri incelemelerinde kazaya uğrayan işçi eğer orada olabilecek durumda ise mutlaka bulunmalıdır. Eğer kazazede işçi bulunamıyorsa olayı gören işçi arkadaşları mutlaka müfettişlere bilgi vermelidirler. Ayrıca müfettiş raporlarına kazayı gören işçiler tanık olarak isimlerini yazdırmalıdır.
İşçiler başka nelere dikkat etmelidirler?
Patronlar genellikle iş kazası sonrasında, kazaya uğrayan işçi sigortasızsa, kazayı gizlemek için, kazazede işçiyi SSK’ya ait olmayan bir hastaneye götürmektedir. Çoğunlukla da özel hastane ve devlet hastanesi tercih edilmektedir.
Bunun ne sakıncası var, özel hastane daha iyi değil mi?
Hayır. Eğer kaza ciddiyse ve uzun süreli tedavi gerekiyorsa ilk olarak özel hastaneye getirilmiş bir kazazede işçinin tedavi masraflarını SSK derhal ve tamamen ödemeyebiliyor. Patronun da ortada bırakması durumunda hastane, tedavi masraflarını işçinin ödemesini talep ediyor. Bu açıdan en doğrusu kaza sonrasında derhal en yakın SSK Hastanesine başvurulmalıdır.
Kaza sonrası, kazazede işçinin dinlenme süresi ne kadardır?
Kaza sonrasında işçinin ne kadar istirahat edeceğine SSK Hastaneleri karar verir. SSK tarafından verilen istirahat süresince işçinin işten atılması mümkün değildir. İstirahat süresinin işçinin ihbar süresini 6 hafta geçmesi durumunda ise işveren işçiyi ancak tazminatlarını vererek işten çıkartabilir.
İş kazası sonrasında işçi işverene karşı ne yapabilir?
İşçinin iş mahkemelerine başvurarak maddi ve manevi tazminat davası açması en uygun yoldur.
SİGORTASIZ ÇALIŞTIRILMA DURUMUNDA YAPILMASI GEREKENLER VE HAKLARIMIZ
Sigorta nedir, ne işe yarar?
Sigorta, çalışma hayatı boyunca, çalışmasını engelleyecek her türlü (iş kazası, hastalık, doğum,) beklenmedik duruma karşı işçinin güvence altına alınmasıdır. Sigorta ayrıca işçinin çalışarak geçirdiği uzun yıllardan sonra emekli olduğunda asgari insani koşullarda yaşamasının garanti edilmesidir. Kapitalist düzenin işçilere vahşice sömürmesi karşısında işçiler zamanında isyan edip sigortalı çalışma hakkını elde etmişler ve bu haklarını devletlerin anayasalarına yazdırarak kalıcı hale getirmişler.
İşçileri ilgilendiren kaç türlü sigorta vardır?
İşçileri esas olarak ilgilendiren sigortalar şunlardır: a) Hastalık Sigortası b) Analık Sigortası c) İş kazası Sigortası d) Emeklilik Sigortası e) Ölüm Sigortası
Bu sigortalardan faydalanmak için ne yapmamız gerekiyor?
Sigortadan faydalanmak için öncelikle bir işyerinde çalışmak gerekiyor. İsteyen dışardan prim ödeyerek de "İsteğe Bağlı Sigortalılık" hakkından yararlanabilir. Ancak bu sigortanın hakları daha sınırlıdır.
Ülkemizde kaç türlü sigorta sistemi var?
En büyükleri Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK), Emekli Sandığı ve Bağ-Kur. Bunlar kamu kuruluşları. SSK işçilere, Emekli Sandığı devlet memurlarına, Bağ-Kur esnaf ve serbest çalışanlara hizmet veriyor. Bunların dışında bir de özel sigorta kuruluşları var. Onlar da kendilerine ek sigorta yaptıracak kadar parası olan vatandaşlara hizmet veriyor.
SSK nasıl çalışıyor?
SSK, Emekli Sandığı gibi değil. Aslında aynı özel sigorta gibi çalışıyor. SSK işçilerden ve patrondan prim topluyor. Bu primler karşılığında da işçilerin sigorta ihtiyaçlarını karşılıyor. Dolayısıyla SSK aslında işçilerin kendi parasıyla kurulmuş bir kurum. Ama işçiler bunu genellikle devletin (bir) bedavadan sunduğu bir avantaj gibi düşünürler. Bu doğru değil. SSK işçilerin parasıyla kurulmuştur. İşçilere hizmet vermek zorundadır.
Sigortalı çalışmak zorunluluk mu?
Evet. İşçiler çalışmaya başladıkları andan itibaren SSK’lı olarak çalışmak zorundadırlar. Bu yasal zorunluluktur.
Bu nasıl oluyor?
Patron işçiyi işe başlatmadan 1 gün önce SSK’ya bildirmek zorundadır. Ayrıca işçi her ihtimale karşı sigortaya (Ben şu işyerinde çalışmaya başladım) diye, 1 ay içerisinde kendisi bildirimde bulunabilir. İşçinin buna hakkı vardır.
Patronlar deneme süresi diye birşeyden bahsediyorlar. Bu nedir?
Deneme süresi bir işçinin işyerine ve işine uyum sağlayıp sağlayamayacağının anlaşılması için geçen süredir. Ancak bunun sigortayla bir ilgisi yoktur. Patronlar işçileri sigortasız çalıştırmak için “Hele bir deneme süresini görelim de ona göre” derler. Patronların bu tutumu yasa dışıdır ve işçileri kandırmak ve oyalamak içindir. 2 aylık bir iş için bile bir işyerine girseniz patron yine sizi işe girmeden 1 gün önce SSK’ya bildirmek ve sigortalı çalıştırmak zorundadır.
İşe başladık, sigortalı olduğumuzu nereden anlayacağız?
Patron sizin çalışmaya başladığınızı bir bildirim formuyla sigortaya bildirir. Bu formda sizin imzanız olması gerekir. Eğer ilk defa sigortalı iseniz, size üzerinde sizin fotoğrafınızın olduğu bir sigorta kartı vermeleri gerekir. Ayrıca patronun düzenlediği "Sigorta Bildirim Formu"nun bir örneğini size vermek zorundalar. Bu formda sigorta kurumunun formu aldığına dair kaşesi olur.
Sigortalı olduk diyelim, peki sigortamız ödeniyor mu nereden bileceğiz?
Patron her ay bir önceki ayın sigorta bildirgesini SSK’ya verip parasını ödemek zorunda. Ödenen primlerin kimlere ait olduğu da bu bildirgede yazılı. İşveren bu bildirgeyi görünür bir yere asmak zorunda. İşçi gidip oradan bakabilir. Ya da artık internet imkanı var. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın www.calisma.gov.tr internet adresinden sigorta sicil numaranızı girerek kendi durumunuzu görebilirsiniz. Fakat bu sitede son 4 aylık primleriniz henüz işlenmemiş olabilir.
Bir de patronlar (girdi-çıktı) yapıyorlarmış. Bu nedir?
Patronlar hiçbir zaman sigortalı işçi çalıştırmak istemezler. Çünkü onlar için işçi bir maliyet hesabıdır sadece. İşçileri genellikle insan olarak bile görmezler. Bana kaça mal olacak diye düşünürler. Bu yüzden (nasıl) bir işçi için verdiği her kuruş ona büyük acı verir. Yasalarımıza göre 1 yıl çalışan bir işçi kıdem tazminatı hakkı elde eder. Patronlar işte bu hakkı vermemek için ya işçiye bir çamur atarlar ve tazminatsız işten atmanın yollarını ararlar ya da işte bu (girdi-çıktı) denilen üç kağıtçılığı yaparlar.
Nasıl yapıyorlar bunu?
Patron, 1.yılı dolmaya yakın işçilerin listesini yapar. Bunları daha 11 aylıkken işyerinden ayrılmış gibi sigortaya bildirir. Sonra keyfince tekrar işe yeni girmiş gibi sigortasını yapar. Bu arada işten ayrılırken veya yeniden sigortalı olurken gerekli evraklarda işçinin imzası yerine sahte imzalar kullanır. Böylece işçi kıdem tazminatı hakkı dolmadan işten ayrılmış da sanki yeniden girmiş gibi olur. Kuşkusuz patron bunları kendisi yapmaz. Personel müdürlüğünde, muhasebede çalışan büro elamanlarına yaptırır bunu. Buralarda çalışanlarına imalatta çalışanlarından her zaman üç kuruş daha fazla verir ki patronun yaptığı her türlü ahlaksızlığa göz yumsunlar.
Bunu neden yapıyorlar?
Amaçları kıdemi artan işçilere kıdem tazminatı ödememek ve sigorta primi maliyetinden kurtulmak. Patron hem tecrübeli işçiyi çalıştırmayı ister, hem de ona kıdem tazminatı ödemek istemez. Kıdem tazminatı biriken işçiyi patron sevmez. Örneğin 10 sene çalışan bir işçiyi patron çıkarmak istiyor. Ona 10 yıllık kıdem tazminatı ödemek zorunda. Ama 10 yılda 5 kere girdi çıktı yapsa ve en sonuncusunu da 1 yıl önce yapsa. Ona 1 yıllık tazminat öder. İşçi itiraz edince de "Yasal olarak yapacak bir şeyin yok. Git mahkemeye başvur" der. İşçi de mahkemeye güvenmediği için 10 yıllık kıdem tazminatı alabilecekken patronla pazarlığa girer. Patronun da beklentisi budur zaten. Ona üç beş kuruş da sus payı verir, mesele kapanır. İşçi hakkını aramazsa tabii...!
Bir de sigortalarımızı eksik yatırıyorlarmış, bu nasıl oluyor?
Sigorta primi belli bir oran üzerinden yatırılıyor. Brüt ücretin yaklaşık %14’ü işçiden %20’si patrondan sigorta primi olarak kesilir. Ancak patron düşük prim ödemek için işçinin maaşını bordroda düşük gösterir. Örneğin 500 Lira alan işçinin maaşını bordroda asgari ücretten göstererek hem sigorta primini düşük öder hem de vergisini düşük öder, vergi kaçırır yani.
Patron bunu kendisi için yapıyor. Bunun işçiye ne zararı var?
İşçinin emekli maaşı ve emeklilik ya da işten ayrılma sırasında alacağı kıdem tazminatı sigortaya bildirilen ücreti üzerinden oluyor. Bu nedenle sigortaya düşük bildirim demek işçinin çok az kıdem tazminatı ve emeklilik maaşı alması demektir. Ayrıca İşsizlik Sigortası’ndan faydalanırken de bordroda yazan ücrete bakılıyor. Bu uygulama işçilere yapılan en büyük haksızlıklardan biridir. Bir işçi yıllarca çalışıyor bir bakıyor ki, üç kuruş kıdem tazminatı üç kuruş emekli maaşıyla bir başına kala kalmış...
Peki, işçiler sigortalı olmadıklarını, girdi-çıktı yapıldığını ya da sigortalarının eksik ödendiğini anladılar. Ne yapacaklar?
Bunu öğrenen işçi hemen Bölge Çalışma Müdürlüğü’ne ve SSK Bölge Müdürlüğü’ne başvuracak. Bunun üzerine bu resmi kurumlar müfettişlerini göndererek işyerinde inceleme yaparlar.
Müfettişler geldi, patron dedi ki;"Ben bu adamı tanımıyorum, yalan söylüyor." İşçi orada çalıştığını nasıl ispatlayacak?
Burada en önemli kanıt çalışma arkadaşlarıdır. Arkadaşlarını tanık olarak gösterebilir. Bir de işçiler işyerinde kendilerine verilen her türlü belgeyi mutlaka saklamalıdırlar. Bir fazla mesai çizelgesi, nöbet kağıdı, maaş zarfı vb. aklınıza ne gelirse mutlaka saklayın. Bu tür şeyler önemsiz gibi görülebilir ama ilerde bir sorun olduğunda mahkemede çok işe yararlar.
18.Sonra ne olur?
Müfettişler işçiyi haklı bulurlarsa fazla sorun olmaz. Bu raporla patrondan bu eksikliği gidermesi istenir, gidermezse işçi iş mahkemesine dava açar. İşten çıkartıldıktan sonraki 5 yıl içinde bu davayı açma hakkı vardır. Mahkeme büyük olasılıkla işçiyi haklı bulur ve patrondan bütün kayıplarını geri alır. Ama diyelim ki, patron müfettişleri ikna etti ya da müfettişler görevlerini düzgün yapmadılar. İşçinin bu durumda da mahkeme hakkı kaybolmaz. Bu sefer elindeki bütün kanıtlarla yine mahkemeye başvurabilir.
Peki, işçi patronu şikayet edecek ama şöyle bir durum var. Şimdi sigortalı çalışacağız veya bir haksızlığı gidereceğiz diye işimizden mi olacağız. Patron kendisine dava açan bir işçiyi işte tutmaz ki. İşçinin yine eli kolu bağlı olmayacak mı?
Her şeyden önce bu işçinin kendi kararı. İşçi haksızlığa boyun eğmemeli. Çünkü işçi bütün hayatı boyunca çalışmak zorunda. Böyle haksızlıklar karşısında boyun eğerek çalıştığı sürece ne çalıştığının bir kıymeti oluyor ne de geleceğe bir yatırım yapabiliyor. Ayrıca bu durum karşısında yasal bir güvencesi de var. Yasa diyor ki; eğer bir işçi patronunu herhangi bir nedenle dava etmiş ve patron bu dava etme olayından sonra işçiyi işten çıkarmış ise bu "kötü niyetli" bir davranıştır. İşveren bu "kötü niyetli" davranış karşılığında diğer yasal haklarının yanında ihbar tazminatının 3 katı kadar "kötü niyet tazminatı" öder.
Son olarak şunu soralım: Ülkemizde sigorta sistemi iyi çalışıyor mu?
Hayır iyi çalışmıyor. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; sigortanın sunduğu en temel hizmetler olan sağlıklı yaşamak ve emeklilik sonrası asgari bir gelir garantisi olması her insanın en temel hakkı olmalıdır. Yani bir vatandaşımız bu ülkeye yıllarca çalışarak bir hizmette bulunmuşsa devlet her koşulda o vatandaşımıza yani hepimize ömür boyu sağlıklı ve asgari standartları olan bir yaşamı sağlamak zorundadır. Devlet olmanın gereği budur. Buna sosyal devlet deniyor. Ancak bizim ülkemizde sosyal devlet sadece kağıtta yazılı olduğu için her şey özelleştiriliyor yani parası olan iyi yaşar olmayanın da vay haline. Önümüzdeki yıllarda öyle bir sistem getiriyorlar ki, şimdikinden daha zor günler olacak işçiler için. Bu konunun çok ayrıntılı olarak incelenmesi gerekiyor. Ayrı bir kitapçık çıkartarak bu konuyu bütün yönleriyle ele alacağız.
İŞTEN ÇIKARTILMA DURUMUNDA YAPILMASI GEREKENLER VE HAKLARIMIZ
İş nedir?
İş, insanlara faydalı olacak mal veya hizmetlerin üretilmesidir. İçinde yaşadığımız kapitalist düzende insanlığa faydalı olacak her şey patronların para kazanması için yapılır hale gelmiştir. Sermaye zenginlerde olduğu için işi kuran da sermaye sahibi olmuş işi yapan işçi ise patronun yanında bir köle haline gelmiş. Bu insanlık düşmanı kapitalist düzen değişmediği sürece de bu kölelik ilişkisinin değişmesi imkansız.
İşçi neden çalışmaya gerek duyar?
Aslında mesele sadece işçinin yaşamak için çalışması gerekir meselesi değildir. Patron daha çok zengin olmak için işçi çalıştırmak zorundadır. Emek sömürüsü yapacak ki, kar ortaya çıksın. Kendisi ya da çoluğu çocuğu çalışacak değil ya...! Sabancı’nın babası 60 sene önce küçük bir çırçır fabrikasıyla başladığı patronluk hayatından buraya nasıl geldi. Kendileri mi çalıştı da bugün Sabancı Holding oldular. Demek ki, işçinin emeği olmazsa sermayenin büyümesi imkansız.
Nasıl yani, işçi patrona muhtaç değil mi, patron olmazsa işçiye kim iş verir?
İşçi patrona muhtaç değildir. İşçinin sadece çalışmaya ihtiyacı vardır. Esasında patron işçiye muhtaçtır. Çünkü sermaye denilen şey emek sömürüsüyle biriken paradır. Ama işçi çalışmak için illa ki bir patrona kendini sömürtmek zorunda değildir. Örneğin kamu bütçesiyle kurulan bir şeker fabrikasında işçiler çalışarak hayatlarını kazanabilmektedir.
Öyleyse işçiler niye patron karşısında bu kadar aciz durumdalar?
Öncelikle kapitalist düzenin kanunu budur. Fabrikalar, atölyeler halkın malı haline gelmedikçe zenginler işçileri sömürmeye devam edecek. Ancak işçiler yine de patronun kölesi olmak zorunda değiller. Bunun için kendilerine iş veriyor diye patrona minnet duyma anlayışından vazgeçmeleri lazım.
Ne yapacaklar öyleyse?
Öncelikle kendilerinin işçi, onların patron olduğunu bilecekler. Patron işyerini para kazanmak için kurmuştur. Para kazanmak için işçiyi düşük ücretle ve kötü koşullarda çalıştırmak zorundadır. Dolayısıyla işçi ile patron arasında uzlaşmaz bir çelişki vardır. Patronlar ancak işçilerin gücünü gördüklerinde işçinin haklarını verirler. Avrupa’da bugün işçiler biraz rahatsa zamanında verdikleri mücadeleden dolayıdır. Bu nedenle işçiler aynı yolun yolcusu olduklarını bilmeliler ve ortak hareket etmelidirler.
Yani patron ona kapıyı gösterince ne yapacaklar?
Bir keresinde o işyerini ayakta tutan sermayenin kendisinin ve arkadaşlarının ortak emeğinin ürünü olduğunu bilecekler. Dolayısıyla işyeri patronun çiftlik gibi yöneteceği bir yer değildir. Bu nedenle öncelikle işyerindeki ve çevredeki işçi arkadaşlarıyla bir olup, patronun karşısına dikilmelidirler. "Biz senin kölen değiliz, bizimle istediğin gibi oynayamazsın" demeliyiz.
Peki ya işçilerin böyle bir birlikteliği ve örgütlülüğü yoksa?
Öncelikli mutlaka böyle bir birliktelik için uğraşılmalı. Örgütlü olmaktan daha garanti bir çözüm yok. Ama yine de bu birliktelik henüz kurulmamışsa o zaman yasal haklarımıza bakmamız lazım.
Yasalarda işçileri koruyan bir şeyler var mı?
Yasalar esas olarak patronların çıkarlarını korumak için vardır. Ancak eğer işçilerin bir gücü varsa yasa yapılırken işçiler de örgütlü güçleriyle, sendikalarıyla, eylemleriyle hükümete baskı yaparak kendi lehlerine bazı yasa maddelerini kabul ettirebilirler.
Şu anki yasada bizi koruyan neler var?
Öncelikle yasa patrona işçiyi işten çıkartma hakkını veriyor. Çünkü yasada işyerini patronun evi gibi görüyor. İşçiyi patronun yanında çalışan, ona muhtaç kişi olarak tanımlıyor. Ama işçi mücadeleleri sonucunda patronların işçileri işten çıkartmaları bazı koşullara bağlı hale getirilmiş. Yani patronun keyfi davranması biraz önlenmiş.
İhbar tazminatıyla mı?
Evet. Öncelikle patron işçiyi çıkartacağı zaman önceden haber vermesi gerekiyor. “Ben seni şu gerekçeyle çıkartıyorum, haberin olsun kendine iş aramaya başla” demesi lazım. Buna ihbar süresi deniyor. Eğer patron bunu yapmamışsa işçiye ceza ödüyor. Buna da ihbar tazminatı deniyor. Örneğin yasaya göre 1,5 yıl ile 3 yıl arasında bir süredir işyerinde çalışan bir işçiyi patron eğer işten çıkartacaksa patron işçiye 6 hafta önce bunu bildirmek zorunda. Eğer bildirmeden çıkarırsa 6 haftalık ücret tutarında ceza öder.
Başka ne tür haklarımız var?
İşçinin çalışma süresi 1 yılı geçmişse kıdem tazminatı hakkı vardır. Çalıştığı yıl başına aylık brüt ücreti ve sosyal haklarının toplamı kadar tazminat alır. Yıllık izin kullanmamışsa veya ödenmeyen fazla mesai ücreti vb. varsa onları alır.
Patron vermezse...?
Bu durumda işçi İş Mahkemesine dava açar. Kıdem tazminatı hakkı için 10 yıl, diğer alacaklarda 5 yıl boyunca dava açma hakkı vardır.
Her türlü işten çıkartmada bu haklar var mıdır?
Hayır. Eğer patron işçiyi yasada belirtilen (haklı sebeplere dayanan gerekçelerle yani işçinin açık kusurundan kaynaklanan nedenlerle) işten çıkartıyorsa kıdem tazminatı alamaz. Örneğin işçi hırsızlık yapmışsa veya bir başka işçi arkadaşına haksız olarak zarar vermişse vb. Bunlar yasada açık açık yazılıdır.
Peki işten atılan işçi, "Yapılan haksızlıktır ben tazminatımı falan almak istemiyorum, çalışmak istiyorum." diyebilir mi?
Evet diyebilir. Ancak bunun için o işyerinde 30’dan fazla işçi çalışıyor olması ve o işçinin en az 6 aydır orada çalışıyor olması lazım. Bir de işinin süresiz olması lazım. Yani 3 aylığına, 5 aylığına bir iş için alınmamış olması lazım. Bu koşulları yoksa, örneği işyerinde 25 kişi çalışıyorsa bu hakkı yoktur.
Koşulları uyuyorsa ne yapacak?
Koşulları uyuyorsa hemen mahkemeye başvuracak. "Ben haksız yere işten atıldım işime geri dönmek istiyorum" diyecek. Bunu işten çıkartıldığının kendisine bildirilmesinden itibaren 1 ay içinde yapmak zorunda.
Diyelim ki, mahkeme işçiyi haklı buldu...
Bu durumda patron işçinin işten çıkartıldıktan sonraki süreçte çalışamadığı süreler için 4 aylık ücretini ödemek zorundadır. Ayrıca işçinin mahkeme kararından sonra 10 gün içinde (İşe geri dönmek istiyorum) diye patrona başvurması lazım. 10 günü geçirirse hakkını kaybeder. İşveren de işçinin başvurusundan sonra 1 ay içinde de işçiyi yeniden işe başlatmak durumundadır
Patron mahkeme kararına uymazsa ne olur?
Eğer patron mahkeme kararına uymayıp işçiyi işe almazsa mahkemenin belirleyeceği miktarda bir para cezasını ayrıca işçiye ödemek zorundadır. Bu ceza en az 4 aylık en çok 8 aylık ücret tutarındadır.
İş hayatımızla ilgili birçok sıkıntı yaşıyoruz. Kimimiz sigortasız, kimimiz karnımızı bile zor doyurabileceğimiz bir ücretle çalışıyor. Kısaca güvencesiz çalıştırılıyoruz.
Güvencesiz işçiler, iş kazası geçiriyor, hastanelerde rehin kalıyor, sigortamız eksik yatırılıyor insanlık dışı koşullarda ve ücretlerde çalışıyoruz. Üstelik, patronların bizi istediği zaman kapı önüne koyabileceğini düşünüyoruz.
Sahip olduğumuz haklarımızdan haberdar olmadığımız için patronların pek çok haksızlıkları karşısında sessiz kalıyoruz. Bunları sineye çekiyoruz.
Bizler yani bu ülkede çalışan milyonlarca işçi haklarımızı öğrenmeliyiz. Haklarımızı bilmek sömürü çarkına dur diyebilmemiz için gereklidir.
Bunun yanında bir şeyi unutmamamız gerekiyor. Haklarımızı bilmek tek başına onları kullanmaya yetmiyor. Haklarımızı kullanmanın yolu birleşmekten ve örgütlenmekten geçiyor.
Ancak birleşen ve örgütlü işçiler haklarını ve taleplerini patronlar karşısında sonuna kadar savunabilirler. Patronlar, biz işçiler mücadele etmedikçe haklarımızı vermezler.
İŞ KAZASI DURUMUNDA HAKLARIMIZ VE YAPILMASI GEREKENLER
İş Kazası Nedir?
İş kazası işçinin, işyeri alanı içerisinde, işyeri dışında veya işverenin işyeri dışındaki bir işinde meydana gelen ve işçiye zarar veren olaydır.
Bir olayın iş kazası sayılabilmesi için işçinin bedenen zarara uğraması mı gerekir?
Hayır, işçinin iş kazasından bedenen zarar görmesi gerekmez. İş kazasına bağlı ruhsal rahatsızlıklar da iş kazası kapsamına girer.
İşçinin kendi işi dışında bir işten dolayı işyeri dışındayken başına bir kaza gelirse iş kazasından sayılır mı?
Evet. Eğer patron işçiyi herhangi bir iş için işyeri dışına göndermiş ve kaza o işin yapılması sırasında meydana gelmişse bu olay iş kazası olarak değerlendirilebilir
İş kazası sadece çalışırken meydana gelen kazaları mı kapsar?
Hayır. İşçiler patronun tuttuğu bir araç ile işlerine gider gelirken veya bir işyerinden patronun emri doğrultusunda işyeri dışındaki başka bir işe giderken yolda başlarına gelen herhangi bir kaza da iş kazası olarak değerlendirilir.
Bir iş kazası olduğunda işçi bundan hemen zarar görmeyip sonradan rahatsızlık ortaya çıkarsa ne yapılabilir?
Bir olayın iş kazası olarak sayılması için işçinin olay anında hemen bir zarara uğraması şart değildir. Kaza anında bir belirti görülmeyebilir. Ancak sonradan ortaya çıkan bedeni ve ruhi rahatsızlıkların kazaya bağlı olduğu doktor raporu ile tespit edilirse, üzerinden yıllar geçse bile, bu kaza da iş kazası olarak değerlendirilir.
İş kazasına uğrayan işçinin sigortalı olup olmaması önemli midir?
Hayır. İş kazası geçiren işçi sigortasız bile olsa bağlı bulundukları SSK’ya yapılan bir başvuru ile sigortalı işçilerin yararlandıkları bütün haklardan faydalanabilirler.
İş kazası olduğunda ilk ne yapılır?
İş kazası olduğunda işveren hemen bölgedeki zabıtaya (savcılık, jandarma veya karakol) bilgi vermek zorundadır. Eğer patron bu görevini yapmıyorsa işçiler de bu bildirimi yapabilir.
Daha sonra ne yapılır?
Zabıtadan sonra kaza hemen, bir dilekçe ile, SSK Bölge Müdürlüğü’ne bildirilir.
Olayın iş kazası olup olmadığına kim karar verir?
SSK Bölge Müdürlüğü’ne başvurulduktan sonra SSK hemen olay yerine müfettişlerini göndermek zorundadır. Müfettişlerin tuttuğu rapora göre olayın iş kazası olup olmadığına karar verilir.
Eğer olay iş kazası ise ne olur?
Olay iş kazası ise, işçinin tedavisi yapılır. Tedavisi süresince geçici iş göremezlik ödeneği ödenir. Maluliyet durumu varsa tespit edilir. Ve maluliyet durumunun %10’un üzerine çıkması ile maluliyet aylığı bağlanır.
İş kazası nedeniyle başka nerelere başvurulmalıdır?
SSK Müdürlüğü’nün yanı sıra Bölge Çalışma Müdürlüğü’ne de başvurmak gerekir. Bölge Çalışma Müdürlüğü kendi müfettişlerini göndererek iş kazasını ve tarafların kusur oranlarını tespit eder.
Müfettişlerin incelemesi esnasında işçiler nelere dikkat etmelidir?
Müfettişlerin kaza yeri incelemelerinde kazaya uğrayan işçi eğer orada olabilecek durumda ise mutlaka bulunmalıdır. Eğer kazazede işçi bulunamıyorsa olayı gören işçi arkadaşları mutlaka müfettişlere bilgi vermelidirler. Ayrıca müfettiş raporlarına kazayı gören işçiler tanık olarak isimlerini yazdırmalıdır.
İşçiler başka nelere dikkat etmelidirler?
Patronlar genellikle iş kazası sonrasında, kazaya uğrayan işçi sigortasızsa, kazayı gizlemek için, kazazede işçiyi SSK’ya ait olmayan bir hastaneye götürmektedir. Çoğunlukla da özel hastane ve devlet hastanesi tercih edilmektedir.
Bunun ne sakıncası var, özel hastane daha iyi değil mi?
Hayır. Eğer kaza ciddiyse ve uzun süreli tedavi gerekiyorsa ilk olarak özel hastaneye getirilmiş bir kazazede işçinin tedavi masraflarını SSK derhal ve tamamen ödemeyebiliyor. Patronun da ortada bırakması durumunda hastane, tedavi masraflarını işçinin ödemesini talep ediyor. Bu açıdan en doğrusu kaza sonrasında derhal en yakın SSK Hastanesine başvurulmalıdır.
Kaza sonrası, kazazede işçinin dinlenme süresi ne kadardır?
Kaza sonrasında işçinin ne kadar istirahat edeceğine SSK Hastaneleri karar verir. SSK tarafından verilen istirahat süresince işçinin işten atılması mümkün değildir. İstirahat süresinin işçinin ihbar süresini 6 hafta geçmesi durumunda ise işveren işçiyi ancak tazminatlarını vererek işten çıkartabilir.
İş kazası sonrasında işçi işverene karşı ne yapabilir?
İşçinin iş mahkemelerine başvurarak maddi ve manevi tazminat davası açması en uygun yoldur.
SİGORTASIZ ÇALIŞTIRILMA DURUMUNDA YAPILMASI GEREKENLER VE HAKLARIMIZ
Sigorta nedir, ne işe yarar?
Sigorta, çalışma hayatı boyunca, çalışmasını engelleyecek her türlü (iş kazası, hastalık, doğum,) beklenmedik duruma karşı işçinin güvence altına alınmasıdır. Sigorta ayrıca işçinin çalışarak geçirdiği uzun yıllardan sonra emekli olduğunda asgari insani koşullarda yaşamasının garanti edilmesidir. Kapitalist düzenin işçilere vahşice sömürmesi karşısında işçiler zamanında isyan edip sigortalı çalışma hakkını elde etmişler ve bu haklarını devletlerin anayasalarına yazdırarak kalıcı hale getirmişler.
İşçileri ilgilendiren kaç türlü sigorta vardır?
İşçileri esas olarak ilgilendiren sigortalar şunlardır: a) Hastalık Sigortası b) Analık Sigortası c) İş kazası Sigortası d) Emeklilik Sigortası e) Ölüm Sigortası
Bu sigortalardan faydalanmak için ne yapmamız gerekiyor?
Sigortadan faydalanmak için öncelikle bir işyerinde çalışmak gerekiyor. İsteyen dışardan prim ödeyerek de "İsteğe Bağlı Sigortalılık" hakkından yararlanabilir. Ancak bu sigortanın hakları daha sınırlıdır.
Ülkemizde kaç türlü sigorta sistemi var?
En büyükleri Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK), Emekli Sandığı ve Bağ-Kur. Bunlar kamu kuruluşları. SSK işçilere, Emekli Sandığı devlet memurlarına, Bağ-Kur esnaf ve serbest çalışanlara hizmet veriyor. Bunların dışında bir de özel sigorta kuruluşları var. Onlar da kendilerine ek sigorta yaptıracak kadar parası olan vatandaşlara hizmet veriyor.
SSK nasıl çalışıyor?
SSK, Emekli Sandığı gibi değil. Aslında aynı özel sigorta gibi çalışıyor. SSK işçilerden ve patrondan prim topluyor. Bu primler karşılığında da işçilerin sigorta ihtiyaçlarını karşılıyor. Dolayısıyla SSK aslında işçilerin kendi parasıyla kurulmuş bir kurum. Ama işçiler bunu genellikle devletin (bir) bedavadan sunduğu bir avantaj gibi düşünürler. Bu doğru değil. SSK işçilerin parasıyla kurulmuştur. İşçilere hizmet vermek zorundadır.
Sigortalı çalışmak zorunluluk mu?
Evet. İşçiler çalışmaya başladıkları andan itibaren SSK’lı olarak çalışmak zorundadırlar. Bu yasal zorunluluktur.
Bu nasıl oluyor?
Patron işçiyi işe başlatmadan 1 gün önce SSK’ya bildirmek zorundadır. Ayrıca işçi her ihtimale karşı sigortaya (Ben şu işyerinde çalışmaya başladım) diye, 1 ay içerisinde kendisi bildirimde bulunabilir. İşçinin buna hakkı vardır.
Patronlar deneme süresi diye birşeyden bahsediyorlar. Bu nedir?
Deneme süresi bir işçinin işyerine ve işine uyum sağlayıp sağlayamayacağının anlaşılması için geçen süredir. Ancak bunun sigortayla bir ilgisi yoktur. Patronlar işçileri sigortasız çalıştırmak için “Hele bir deneme süresini görelim de ona göre” derler. Patronların bu tutumu yasa dışıdır ve işçileri kandırmak ve oyalamak içindir. 2 aylık bir iş için bile bir işyerine girseniz patron yine sizi işe girmeden 1 gün önce SSK’ya bildirmek ve sigortalı çalıştırmak zorundadır.
İşe başladık, sigortalı olduğumuzu nereden anlayacağız?
Patron sizin çalışmaya başladığınızı bir bildirim formuyla sigortaya bildirir. Bu formda sizin imzanız olması gerekir. Eğer ilk defa sigortalı iseniz, size üzerinde sizin fotoğrafınızın olduğu bir sigorta kartı vermeleri gerekir. Ayrıca patronun düzenlediği "Sigorta Bildirim Formu"nun bir örneğini size vermek zorundalar. Bu formda sigorta kurumunun formu aldığına dair kaşesi olur.
Sigortalı olduk diyelim, peki sigortamız ödeniyor mu nereden bileceğiz?
Patron her ay bir önceki ayın sigorta bildirgesini SSK’ya verip parasını ödemek zorunda. Ödenen primlerin kimlere ait olduğu da bu bildirgede yazılı. İşveren bu bildirgeyi görünür bir yere asmak zorunda. İşçi gidip oradan bakabilir. Ya da artık internet imkanı var. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın www.calisma.gov.tr internet adresinden sigorta sicil numaranızı girerek kendi durumunuzu görebilirsiniz. Fakat bu sitede son 4 aylık primleriniz henüz işlenmemiş olabilir.
Bir de patronlar (girdi-çıktı) yapıyorlarmış. Bu nedir?
Patronlar hiçbir zaman sigortalı işçi çalıştırmak istemezler. Çünkü onlar için işçi bir maliyet hesabıdır sadece. İşçileri genellikle insan olarak bile görmezler. Bana kaça mal olacak diye düşünürler. Bu yüzden (nasıl) bir işçi için verdiği her kuruş ona büyük acı verir. Yasalarımıza göre 1 yıl çalışan bir işçi kıdem tazminatı hakkı elde eder. Patronlar işte bu hakkı vermemek için ya işçiye bir çamur atarlar ve tazminatsız işten atmanın yollarını ararlar ya da işte bu (girdi-çıktı) denilen üç kağıtçılığı yaparlar.
Nasıl yapıyorlar bunu?
Patron, 1.yılı dolmaya yakın işçilerin listesini yapar. Bunları daha 11 aylıkken işyerinden ayrılmış gibi sigortaya bildirir. Sonra keyfince tekrar işe yeni girmiş gibi sigortasını yapar. Bu arada işten ayrılırken veya yeniden sigortalı olurken gerekli evraklarda işçinin imzası yerine sahte imzalar kullanır. Böylece işçi kıdem tazminatı hakkı dolmadan işten ayrılmış da sanki yeniden girmiş gibi olur. Kuşkusuz patron bunları kendisi yapmaz. Personel müdürlüğünde, muhasebede çalışan büro elamanlarına yaptırır bunu. Buralarda çalışanlarına imalatta çalışanlarından her zaman üç kuruş daha fazla verir ki patronun yaptığı her türlü ahlaksızlığa göz yumsunlar.
Bunu neden yapıyorlar?
Amaçları kıdemi artan işçilere kıdem tazminatı ödememek ve sigorta primi maliyetinden kurtulmak. Patron hem tecrübeli işçiyi çalıştırmayı ister, hem de ona kıdem tazminatı ödemek istemez. Kıdem tazminatı biriken işçiyi patron sevmez. Örneğin 10 sene çalışan bir işçiyi patron çıkarmak istiyor. Ona 10 yıllık kıdem tazminatı ödemek zorunda. Ama 10 yılda 5 kere girdi çıktı yapsa ve en sonuncusunu da 1 yıl önce yapsa. Ona 1 yıllık tazminat öder. İşçi itiraz edince de "Yasal olarak yapacak bir şeyin yok. Git mahkemeye başvur" der. İşçi de mahkemeye güvenmediği için 10 yıllık kıdem tazminatı alabilecekken patronla pazarlığa girer. Patronun da beklentisi budur zaten. Ona üç beş kuruş da sus payı verir, mesele kapanır. İşçi hakkını aramazsa tabii...!
Bir de sigortalarımızı eksik yatırıyorlarmış, bu nasıl oluyor?
Sigorta primi belli bir oran üzerinden yatırılıyor. Brüt ücretin yaklaşık %14’ü işçiden %20’si patrondan sigorta primi olarak kesilir. Ancak patron düşük prim ödemek için işçinin maaşını bordroda düşük gösterir. Örneğin 500 Lira alan işçinin maaşını bordroda asgari ücretten göstererek hem sigorta primini düşük öder hem de vergisini düşük öder, vergi kaçırır yani.
Patron bunu kendisi için yapıyor. Bunun işçiye ne zararı var?
İşçinin emekli maaşı ve emeklilik ya da işten ayrılma sırasında alacağı kıdem tazminatı sigortaya bildirilen ücreti üzerinden oluyor. Bu nedenle sigortaya düşük bildirim demek işçinin çok az kıdem tazminatı ve emeklilik maaşı alması demektir. Ayrıca İşsizlik Sigortası’ndan faydalanırken de bordroda yazan ücrete bakılıyor. Bu uygulama işçilere yapılan en büyük haksızlıklardan biridir. Bir işçi yıllarca çalışıyor bir bakıyor ki, üç kuruş kıdem tazminatı üç kuruş emekli maaşıyla bir başına kala kalmış...
Peki, işçiler sigortalı olmadıklarını, girdi-çıktı yapıldığını ya da sigortalarının eksik ödendiğini anladılar. Ne yapacaklar?
Bunu öğrenen işçi hemen Bölge Çalışma Müdürlüğü’ne ve SSK Bölge Müdürlüğü’ne başvuracak. Bunun üzerine bu resmi kurumlar müfettişlerini göndererek işyerinde inceleme yaparlar.
Müfettişler geldi, patron dedi ki;"Ben bu adamı tanımıyorum, yalan söylüyor." İşçi orada çalıştığını nasıl ispatlayacak?
Burada en önemli kanıt çalışma arkadaşlarıdır. Arkadaşlarını tanık olarak gösterebilir. Bir de işçiler işyerinde kendilerine verilen her türlü belgeyi mutlaka saklamalıdırlar. Bir fazla mesai çizelgesi, nöbet kağıdı, maaş zarfı vb. aklınıza ne gelirse mutlaka saklayın. Bu tür şeyler önemsiz gibi görülebilir ama ilerde bir sorun olduğunda mahkemede çok işe yararlar.
18.Sonra ne olur?
Müfettişler işçiyi haklı bulurlarsa fazla sorun olmaz. Bu raporla patrondan bu eksikliği gidermesi istenir, gidermezse işçi iş mahkemesine dava açar. İşten çıkartıldıktan sonraki 5 yıl içinde bu davayı açma hakkı vardır. Mahkeme büyük olasılıkla işçiyi haklı bulur ve patrondan bütün kayıplarını geri alır. Ama diyelim ki, patron müfettişleri ikna etti ya da müfettişler görevlerini düzgün yapmadılar. İşçinin bu durumda da mahkeme hakkı kaybolmaz. Bu sefer elindeki bütün kanıtlarla yine mahkemeye başvurabilir.
Peki, işçi patronu şikayet edecek ama şöyle bir durum var. Şimdi sigortalı çalışacağız veya bir haksızlığı gidereceğiz diye işimizden mi olacağız. Patron kendisine dava açan bir işçiyi işte tutmaz ki. İşçinin yine eli kolu bağlı olmayacak mı?
Her şeyden önce bu işçinin kendi kararı. İşçi haksızlığa boyun eğmemeli. Çünkü işçi bütün hayatı boyunca çalışmak zorunda. Böyle haksızlıklar karşısında boyun eğerek çalıştığı sürece ne çalıştığının bir kıymeti oluyor ne de geleceğe bir yatırım yapabiliyor. Ayrıca bu durum karşısında yasal bir güvencesi de var. Yasa diyor ki; eğer bir işçi patronunu herhangi bir nedenle dava etmiş ve patron bu dava etme olayından sonra işçiyi işten çıkarmış ise bu "kötü niyetli" bir davranıştır. İşveren bu "kötü niyetli" davranış karşılığında diğer yasal haklarının yanında ihbar tazminatının 3 katı kadar "kötü niyet tazminatı" öder.
Son olarak şunu soralım: Ülkemizde sigorta sistemi iyi çalışıyor mu?
Hayır iyi çalışmıyor. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; sigortanın sunduğu en temel hizmetler olan sağlıklı yaşamak ve emeklilik sonrası asgari bir gelir garantisi olması her insanın en temel hakkı olmalıdır. Yani bir vatandaşımız bu ülkeye yıllarca çalışarak bir hizmette bulunmuşsa devlet her koşulda o vatandaşımıza yani hepimize ömür boyu sağlıklı ve asgari standartları olan bir yaşamı sağlamak zorundadır. Devlet olmanın gereği budur. Buna sosyal devlet deniyor. Ancak bizim ülkemizde sosyal devlet sadece kağıtta yazılı olduğu için her şey özelleştiriliyor yani parası olan iyi yaşar olmayanın da vay haline. Önümüzdeki yıllarda öyle bir sistem getiriyorlar ki, şimdikinden daha zor günler olacak işçiler için. Bu konunun çok ayrıntılı olarak incelenmesi gerekiyor. Ayrı bir kitapçık çıkartarak bu konuyu bütün yönleriyle ele alacağız.
İŞTEN ÇIKARTILMA DURUMUNDA YAPILMASI GEREKENLER VE HAKLARIMIZ
İş nedir?
İş, insanlara faydalı olacak mal veya hizmetlerin üretilmesidir. İçinde yaşadığımız kapitalist düzende insanlığa faydalı olacak her şey patronların para kazanması için yapılır hale gelmiştir. Sermaye zenginlerde olduğu için işi kuran da sermaye sahibi olmuş işi yapan işçi ise patronun yanında bir köle haline gelmiş. Bu insanlık düşmanı kapitalist düzen değişmediği sürece de bu kölelik ilişkisinin değişmesi imkansız.
İşçi neden çalışmaya gerek duyar?
Aslında mesele sadece işçinin yaşamak için çalışması gerekir meselesi değildir. Patron daha çok zengin olmak için işçi çalıştırmak zorundadır. Emek sömürüsü yapacak ki, kar ortaya çıksın. Kendisi ya da çoluğu çocuğu çalışacak değil ya...! Sabancı’nın babası 60 sene önce küçük bir çırçır fabrikasıyla başladığı patronluk hayatından buraya nasıl geldi. Kendileri mi çalıştı da bugün Sabancı Holding oldular. Demek ki, işçinin emeği olmazsa sermayenin büyümesi imkansız.
Nasıl yani, işçi patrona muhtaç değil mi, patron olmazsa işçiye kim iş verir?
İşçi patrona muhtaç değildir. İşçinin sadece çalışmaya ihtiyacı vardır. Esasında patron işçiye muhtaçtır. Çünkü sermaye denilen şey emek sömürüsüyle biriken paradır. Ama işçi çalışmak için illa ki bir patrona kendini sömürtmek zorunda değildir. Örneğin kamu bütçesiyle kurulan bir şeker fabrikasında işçiler çalışarak hayatlarını kazanabilmektedir.
Öyleyse işçiler niye patron karşısında bu kadar aciz durumdalar?
Öncelikle kapitalist düzenin kanunu budur. Fabrikalar, atölyeler halkın malı haline gelmedikçe zenginler işçileri sömürmeye devam edecek. Ancak işçiler yine de patronun kölesi olmak zorunda değiller. Bunun için kendilerine iş veriyor diye patrona minnet duyma anlayışından vazgeçmeleri lazım.
Ne yapacaklar öyleyse?
Öncelikle kendilerinin işçi, onların patron olduğunu bilecekler. Patron işyerini para kazanmak için kurmuştur. Para kazanmak için işçiyi düşük ücretle ve kötü koşullarda çalıştırmak zorundadır. Dolayısıyla işçi ile patron arasında uzlaşmaz bir çelişki vardır. Patronlar ancak işçilerin gücünü gördüklerinde işçinin haklarını verirler. Avrupa’da bugün işçiler biraz rahatsa zamanında verdikleri mücadeleden dolayıdır. Bu nedenle işçiler aynı yolun yolcusu olduklarını bilmeliler ve ortak hareket etmelidirler.
Yani patron ona kapıyı gösterince ne yapacaklar?
Bir keresinde o işyerini ayakta tutan sermayenin kendisinin ve arkadaşlarının ortak emeğinin ürünü olduğunu bilecekler. Dolayısıyla işyeri patronun çiftlik gibi yöneteceği bir yer değildir. Bu nedenle öncelikle işyerindeki ve çevredeki işçi arkadaşlarıyla bir olup, patronun karşısına dikilmelidirler. "Biz senin kölen değiliz, bizimle istediğin gibi oynayamazsın" demeliyiz.
Peki ya işçilerin böyle bir birlikteliği ve örgütlülüğü yoksa?
Öncelikli mutlaka böyle bir birliktelik için uğraşılmalı. Örgütlü olmaktan daha garanti bir çözüm yok. Ama yine de bu birliktelik henüz kurulmamışsa o zaman yasal haklarımıza bakmamız lazım.
Yasalarda işçileri koruyan bir şeyler var mı?
Yasalar esas olarak patronların çıkarlarını korumak için vardır. Ancak eğer işçilerin bir gücü varsa yasa yapılırken işçiler de örgütlü güçleriyle, sendikalarıyla, eylemleriyle hükümete baskı yaparak kendi lehlerine bazı yasa maddelerini kabul ettirebilirler.
Şu anki yasada bizi koruyan neler var?
Öncelikle yasa patrona işçiyi işten çıkartma hakkını veriyor. Çünkü yasada işyerini patronun evi gibi görüyor. İşçiyi patronun yanında çalışan, ona muhtaç kişi olarak tanımlıyor. Ama işçi mücadeleleri sonucunda patronların işçileri işten çıkartmaları bazı koşullara bağlı hale getirilmiş. Yani patronun keyfi davranması biraz önlenmiş.
İhbar tazminatıyla mı?
Evet. Öncelikle patron işçiyi çıkartacağı zaman önceden haber vermesi gerekiyor. “Ben seni şu gerekçeyle çıkartıyorum, haberin olsun kendine iş aramaya başla” demesi lazım. Buna ihbar süresi deniyor. Eğer patron bunu yapmamışsa işçiye ceza ödüyor. Buna da ihbar tazminatı deniyor. Örneğin yasaya göre 1,5 yıl ile 3 yıl arasında bir süredir işyerinde çalışan bir işçiyi patron eğer işten çıkartacaksa patron işçiye 6 hafta önce bunu bildirmek zorunda. Eğer bildirmeden çıkarırsa 6 haftalık ücret tutarında ceza öder.
Başka ne tür haklarımız var?
İşçinin çalışma süresi 1 yılı geçmişse kıdem tazminatı hakkı vardır. Çalıştığı yıl başına aylık brüt ücreti ve sosyal haklarının toplamı kadar tazminat alır. Yıllık izin kullanmamışsa veya ödenmeyen fazla mesai ücreti vb. varsa onları alır.
Patron vermezse...?
Bu durumda işçi İş Mahkemesine dava açar. Kıdem tazminatı hakkı için 10 yıl, diğer alacaklarda 5 yıl boyunca dava açma hakkı vardır.
Her türlü işten çıkartmada bu haklar var mıdır?
Hayır. Eğer patron işçiyi yasada belirtilen (haklı sebeplere dayanan gerekçelerle yani işçinin açık kusurundan kaynaklanan nedenlerle) işten çıkartıyorsa kıdem tazminatı alamaz. Örneğin işçi hırsızlık yapmışsa veya bir başka işçi arkadaşına haksız olarak zarar vermişse vb. Bunlar yasada açık açık yazılıdır.
Peki işten atılan işçi, "Yapılan haksızlıktır ben tazminatımı falan almak istemiyorum, çalışmak istiyorum." diyebilir mi?
Evet diyebilir. Ancak bunun için o işyerinde 30’dan fazla işçi çalışıyor olması ve o işçinin en az 6 aydır orada çalışıyor olması lazım. Bir de işinin süresiz olması lazım. Yani 3 aylığına, 5 aylığına bir iş için alınmamış olması lazım. Bu koşulları yoksa, örneği işyerinde 25 kişi çalışıyorsa bu hakkı yoktur.
Koşulları uyuyorsa ne yapacak?
Koşulları uyuyorsa hemen mahkemeye başvuracak. "Ben haksız yere işten atıldım işime geri dönmek istiyorum" diyecek. Bunu işten çıkartıldığının kendisine bildirilmesinden itibaren 1 ay içinde yapmak zorunda.
Diyelim ki, mahkeme işçiyi haklı buldu...
Bu durumda patron işçinin işten çıkartıldıktan sonraki süreçte çalışamadığı süreler için 4 aylık ücretini ödemek zorundadır. Ayrıca işçinin mahkeme kararından sonra 10 gün içinde (İşe geri dönmek istiyorum) diye patrona başvurması lazım. 10 günü geçirirse hakkını kaybeder. İşveren de işçinin başvurusundan sonra 1 ay içinde de işçiyi yeniden işe başlatmak durumundadır
Patron mahkeme kararına uymazsa ne olur?
Eğer patron mahkeme kararına uymayıp işçiyi işe almazsa mahkemenin belirleyeceği miktarda bir para cezasını ayrıca işçiye ödemek zorundadır. Bu ceza en az 4 aylık en çok 8 aylık ücret tutarındadır.
Etiketler:
SENDİKAL HAREKAT




























