Cenkyeri ve çevresinde ilkçağdan beri yerleşim olduğu arkeolojik bulgularla kanıtlanmıştır. İlkçağda Bergama Krallığı (m.ö. 283-133) döneminde Apollonia (Çerkesköy ile Cenkyeri arasında) gibi küçük yerleşimlere sahne olmuştur. Roma ve Bizans zamanında da kervan yollarının geçit noktasındaydı.
Konumu yamaç yerleşmesi olarak “yele açık, sele kapalı” olmakla bir üstünlük sağlanın ötesinde, Bakırçay Ovasına çevrilmiş yonü ile de “ sırtını dağa, yüzünü bağa” ilkesine örnek bir yer seçimi arz etmektedir. Bu jeopolitik elverişliliği ile zengin interlandın cazibe merkezinde oluşu geleceğini kutlu kıldı.
Cenkyeri ve çevresi Türk egemenliğine Karasi Beyliği döneminde erişti. Danişmentli Devleti'nin Anadolu Selçukluları tarafından ele geçirilmesi üzerine: Danişment'li ailesinden birçoğu, Selçuklu komutanları arasına girmişlerdi. İşte Karasi Beyin ataları da bunlar arasında yer almaktadır.
Karasi Bey, Anadolu'nun alınması sırasında Balıkesir ve Bergama taraflarını ele geçirmişti. Karasi Beyliği'nin sınırları; Marmara Denizi, Çanakkale Boğazı Bölgesi. Edremit Bölgesi ve iç kesimde Balat (Dursun-bey), Bigadiç, Soma, Cenkyeri, Kınık, Bergama ve dolayları idi.
Karasi Bey, Balıkesir'i başkent yapmış, karada kuvvetli bir ordu kurduğu gibi; Çanakkale kıyıları ile Çandarlı Limanı'nda bir donanması da bulunuyordu.
Karasi Bey 1330 dan önce ölmüştü. Türbesi Balıkesir Mustafa Fakıh Mahallesi'ndedir.
Karasi Beyliği'nin başına Karasi Bey'den sonra Aclân Bey, Aclân Bey'den sonra; Balıkesir bölgesi yönetimi oğlu Demirhan Bey, Bergama Bölgesi yönetimini de diğer oğlu Şücaüddin Yahşi Han (Yahşi Bey) almak suretiyle ülkeyi kendi aralarında paylaşmışlardı.
Aclân Bey'in üçüncü oğlu Dursun Bey ise, Orhan Gazi'nin yanında bulunuyordu.
Yahşi Bey, kendisine ait olan ülkeyi Gölmarmarası'na kadar genişletmişti. Nitekim, Bergama'dan Gölmarmara'ya kadar uzanan bu bölgeye; bazı kaynaklarda YAHŞİELİ de denmektedir.
Diğer yandan. Demirhan Bey zamanında Karasi Beyliği'nin donanması çok güçlenmiş; Rumlarla yapılan deniz savaşları kazanılmıştır. Barış zamanlarında Rumlarla ticaret yapan Demirhan Bey, onlara en çok ipek satmıştı.
Bütün bunlara rağmen halk, Demirhan Bey'in yönetiminden memnun değildi. Nihayet. Demirhan Bey'den kurtulmak için memleketin ileri gelenleri Hacı llbey'in başkanlığında meydana getirdikleri heyeti; Osmanlıların başında bulunan Bursa'daki Orhan Bey'e göndermişlerdi. Bu zamanda, yukarıda da açıkladığımız gibi; Orhan Gazi'nin yanında Dursun Bey bulunuyordu. Orhan Bey'in yanına gelenler Dursun Bey'i kendilerine baş olarak isteyeceklerdi.
Karasi büyüklerinin dilekleri Orhan Bey ordusuyla Bursa'dan Balıkesir'e doğru yürüdü. Henüz Rumların elinde bulunan yol üzerindeki Mihaliç, Kirmastı (M. Kemal Paşa) kalelerini aldı.
Bu durum karşısında Demir Bey, yaklaşmakta olan kuvvetli Osmanlı Ordusu'na karşı koyamayacağını anladı ve Bergama'ya kaçtı.
Orhan Bey'in Balıkesir'e gelmekte olduğunu duyan halk, karşılamak için yollara döküldü. Onu bir kurtarıcı olarak selamladılar (1326). Orhan Bey'in izniyle Dursun Bey'i başa geçirdiler.
Daha sonra Osmanlı Ordusu Bergama üzerine yürüdü. Demirhan Bey Bergama Kalesi'nde bulunuyordu. Kan dökülmesini istemeyen Orhan Gazi, Dursun Bey ile Demirhan Bey'in barışmalarını istedi. Aslında Dursun Bey de anlaşmak istiyordu. Bu düşünceyle kaleye doğru ilerlediği bir sırada; Demirhan Bey, kaleden bir ok atarak kardeşini öldürdü.
Dursun Bey'in kardeşi tarafından öldürülmesine herkes çok acı duydu. Fakat Orhan Gazi daha da çok üzülmüştü. Öfke ile kaleyi kuşatmaya başladı ve Demirhan Bey'in teslim olmasını istedi.
Bergamalılar kurtuluş olmadığını, durumun kötüye gittiğini anladılar. Onlar da Dursun Bey'in ölümüne üzülmüşlerdi. Bu yüzden Demirhan Bey'e kaleyi terk etmesini, aksi halde kendisini Orhan Bey'e teslim edeceklerini söylediler. Demirhan Bey kurtuluş yolu olmadığını anladığından Osmanlı kuvvetlerine teslim oldu. Orhan Bey de onun canını bağışladı ve Bursa'ya gönderdi. Bursa'da iki yıl yaşadıktan sonra taun (veba) hastalığına yakalanarak öldü.
Dursun Bey, Karasioğulları'na karşı yapılan bu seferde ve Bergama Kalesi önünde okla vurularak öldüğünden umduğu beyliğe kavuşamamıştı.
Bizans ve Batı kaynaklarının karşılaştırılmasından anlaşıldığına göre; Karasi ülkesi Osmanlılar tarafından birkaç seferde ve parça parça işgal edildi. Nitekim, Karasi Beyliği'nin bir parçası olan "Yahşi-Eli" nin zaptı da, 1336 sonrası tarihe rastlar. Böylece, "Yahşi-Eli" ne dahil bir yer olan Soma ve dolayları; bu tarihlerde Osmanlı egemenliğine geçmiş bulunmaktadır.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Osmanlı Beyliği; Karasioğulları'na ait ülkeyi, 1336 yılı sonrasında tamamen kendisine bağlamış ve ilçeyi "Sancak Merkezi" yapmıştı.
Cumalı Köyü Camisinin kitabesi Orhan Bey döneminde yapıldığını kanıtlamaktadır. Bölgeye yerleşen konar-göçer Türkler yani Yörükler sadece Cuma günleri ovaya iner ve cumalık camilerinde toplu namaz kılarlardı. Cumalıköy gibi Sucahlı köyünde de cumalık bulunur ve Yunddağlı Yörüklere merkezlik yapardı. Marda Yörüklerinin cumalığı ise Aşağıcuma ve yukarıcuma köylerinde yer alırdı.
Yıldırım Bayezid'in zamanında, Karaman Devleti'nin egemenliği altında Osmanlılar'a karşı; Aydın, Saruhan, Menteşe, Germiyan, Hamid, Teke ve Kadı Burhâneddin hükümetlerinden meydana gelmiş bir "Anadolu Türk İttifakı" vardı. Hatta, bu birliğe dahil olan beylikler tarafından; Osmanlı arazisinin bazı yerleri dahi zapt edilmişti. Bu durum karşısında, Rumeli ve Bizans sorunlarını düzelten Yıldırım Beyazıt; Anadolu durumunu da kesin bir şekilde halletmek üzere harekete geçmişti. Nitekim bu amaçla Yıldırım Beyazıt, Anadolu seferine çıkarken; Rumeli'den büyük bir kuvvet toplamıştı. Bu kuvveti, Rumeli Beylerbeyi Kara Timurtaş Paşa'nın emrine vermişti.
Yıldırım Beyazıt, ilk önce Saruhan ülkesine saldırmış ve bir hamlede ele geçirilen beyliğin başında bulunan İshak Bey'in (İshak Çelebi) ölümü dolayısıyla; Saruhan Beyliği'ni Karasi Eyaleti'ne dahil etmişti (1390).
Bu durum, "Ankara Savaşı" na kadar devam etti. Ancak, Yıldırım Beyazıt ile Timur arasında olan söz konusu savaştan sonra ve İznik ile Bursa'nın yağma ve yıkılmasına gidilmeden; başta Karaman hükümeti olmak üzere, bütün Batı Anadolu beylikleri tekrar kurulmuştur.
Nitekim Hızır Şah Bey, Ankara Savaşı'ndan tam 20 gün sonra başkent Manisa'ya girmiş ve Saruhan Beyliğini yeniden kurmuştu.
Diğer yandan İsa Çelebi, güçlü bir olasılıkla, Timur tarafından Balıkesir Beyliğine tayin edilmiş olduğu gibi; Bursa'yı da zapt edip saltanatını ilan etmişti. Bu sıralarda, Soma'nın da Timur istilasına uğradığı görülür.
Timur, 1402-1403 yılları arasında (10 ay kadar bir zaman) Anadolu'da kalmıştı. Timur’un çekilmesinden sonra Soma, Cüneyt adlı âsinin yönetimine geçmişti.
Ancak 1423-1425 de Akhisar Ovası'nda, Sultan Murat l'in ordusu tarafından Cüneyt mağlup edilerek savaş alanından kaçmış; Soma'dan geçerek hükümet merkezi saydığı Bergama'ya ve oradan da Kazıkbağlar üzerinden Sisam Adası'na gitmiş ise de az sonra İpsili Hisar'da yakalanarak idam edilmiştir.
Yöremizde en eski yerleşim Tarhallı (Darkale) dir. Göçerler 150 yıl önce zorunlu iskan kanunu ile yerleşik yaşama geçmiştir. Dolayısıyla köylerimizin tarihi 150 yıl kadar geriye gider.
ACILI YILLAR
Soma'da, düşman kuvvetlerinin işgali 24 Haziran 1920 Perşembe günü 10-11 sıralarında gerçekleşti. Soma bu tarihten itibaren 2 yıl 2 ay 19 gün Yunan işgali altında kaldı.
Dumlupınar Savaşı'ndan sonra bütün il ve ilçeler teker teker düşman istilasından kurtarılarak düşmandan temizlenince Soma, Cenkyeri ve Kınık da Türk Kuvvetleri'ni 13 Eylül 1922 Cumartesi günü saat 10.30-11,30 aralarında kurtarılmış oldu.
. İzmir’de Hasan TAHSİN, düşmana ilk kurşunu atar ve orada şehit olur. Vurulduğu yere ona yakışır bir şekilde "İlk Kurşun Anıtı" dikilir.
Soma'ya gelince; Yunan Kuvvetleri'nin Manisa-Akhisar hattından ilerleyişine kadar devam eder. Bir yıla yakın bir süre düşmana geçit verilmez. 24 Haziran 1920'ye kadar halk kahramanca direnir, fakat sonunda geri çekilmek zorunda kalır.
24 Temmuz 1920'de düşman birlikleri Bergama yolundan Soma'ya girer. Bugünkü Etibank - Cengiz Han arasında Zeher Ali silahını çeker, düşmana ateş açar, ancak orada şehit olur. Bağımsızlık savaşı boyunca 9 Eylül 1922'ye kadar sıkılan bu kurşunlara yüzbinlerce kurşun eklenir.
Soma'da ünlü şehit Zeher Ali'nin şehit olduğu yere bir "İlk Kurşun" anıtının dikilmelidir.
CİNGE CEPHESİ VE CENKYERİ’NİN ÖYKÜSÜ
I.Dünya Savaşında Almanya kanadında yenildik. 30 Ekim 1918’ de Mondros Ateşkesi imzalandı. Elimizde kalan Anadolu’ da İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan arasında bir pasta gibi paylaşılacaktı. Paris Barış Konferansı bu amaçla toplandı ve buraya rum, ermeni, yahudi gibi azınlıklar bile çağrılıp pastadan bir dilim de onlara ikram edildi.
15 Mayıs 1919’ da İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edildi. Arkasında İngiltere vardı. Planlı eylem başlamıştı.
Daha İzmir işgal edilmeden, İzmir halkı durumu öğrenmiş ve tepki geliştirmeye başlamıştı. Derhal Redd-i İlhak Cemiyeti kurulmuş ve miting düzenlenmişti.
30 Ekim 1918'de Limni'nin Mondros Limanı'nda imzalanan Mondros Ateşkesinin 7. maddesine göre, uzlaşma devletleri kendi güvenliklerini tehlikede gördükleri zaman, askeri bakımdan önemli olan Türk topraklarını işgal edebileceklerdi. Bu maddeye dayanarak İngiltere ve Fransa'nın onayını da alan Yunanlılar'ın 1. Tümeni, 15 Mayıs 1919 günü İzmir'e çıktı. Bazı direniş hareketleri ile karşılayan Yunanlılar, 19-20 Mayıs'ta bu tepkileri etkisiz duruma getirdi ve kolorduda tamamen dağıtıldı.
Yunanlılar, 23 Mayıs 1919'da işgali Gediz Vadisi boyunca genişletmeye başladı. Bu sırada Manisa'da askeri birlik olarak 23.Tümen'in 68. Piyade Alayı'nın bir taburu ile 59Topçu alayı vardı. Ama erlerin büyük çoğunluğu dağılmıştı. Bu yüzden de 17. Kolorduya ait Manisa'da ki mühimmat deposu, birkaç erle korunuyordu. Osmanlı Harbiye Nezaretince 17. Kolordu Komutanlığı Vekilliği ve 56.Tümen Komutanlığı'na atanan Albay Bekir Sami Bey, 24 Mayıs'ta geldiği Akhisar'dan, Manisa'daki birliklerin komutanı Binbaşı Ahmet Zeki Bey'e derhal mühimmat deposunun boşaltılarak temin edilecek sivil arabalarla Salihli'ye naklini, çektiği telgrafla emretti. Gerek binbaşının beceriksizliği, gerek Mutasarrıf Hüsnü Bey'in olumsuz tutumu yüzünden 80 obüs, 80 kamasız top, 48.00 piyade tüfeği, 4 makınalı tüfek ve milyonlarca mermisi yoldan geri çevrildi. Yunanlılardın eline geçti.
26 Mayıs 1919 günü Yunanlılar'ın 5. Alayı hiçbir direniş ile karşılaşmadan Manisa'yı işgal etti. Kemalpaşa üzerinden giden bir tabur tarafından da 29 Mayıs 1919 günü, Kasaba (Turgutlu) işgal edildi.
5 Haziran 1919'da önce tren istasyonunu, daha sonra da Akhisar'ı işgal eden Yunanlılar, yöreden tamamen uzaklaşmadan, bir müddet geri çekildiler. Bu arada Redd-i İlhak Cemiyeti önderliğinde bir direniş gerçekleşti. Mihalli İstasyonu üst edinen Yunanlılar'a kayıplar verdirdi. 5 Haziran'da Ahmetli de işgal edildi.
Haziran ortalarında Yunan işgalinin hızı kesildi. Bundan yararlanan Türk birlikleri, teşkilatlanmaya başladı. En önemli görev de, Miralay Kazım Bey'in komutasındaki 61.Tümen'indi. Ayvalık. Soma ve Akhisar olmak üzere üç mıntıkada, cephe oluşturuldu.Bergama’ da da işgalden önce Redd-i İlhak Cemiyetinin şubesi örgütlenmiş ve mitinge katılmışlardır. Bergama Redd-i İlhak Cemiyetinin kurucu üyeleri :
Hacı Niyazi Alanyalı Ahmet Efendi
Kara Mustafa Narlıcalı Hafız Şerif
Tatar Osman Efendi Terzizade Mustafa Efendi
Belediye Reisi Süleyman Hacı Tevfik
Yeşiloğlu Halil Arif Hoca Sami Bey Nafiz Bey Riyaziye Muallimi (Matematik Öğretmeni) Osman Bey’ dir.
Bu cemiyet 12 Mayıs 1919’ da delegelerini İzmir’ e göndermiş, 14 Mayıs akşamı İzmir maşatlıktaki mitinge Bergamalı dernek üyeleri de katılmışlardır.
İzmir işgal edilince örgüt çalışmalarına Bergama’ da devam edilmiş, hatta İstanbul’ a kadar temsilci gönderilip, durum padişaha bildirilmiştir. Ne yazık ki Osmanlı Padişahı Vahdettin’ in hiçbir hareket göstermediğini ve tam aksine ulusal örgütleşmeye karşı olduğunu anlayınca geri dönmek zorunda kalmıştır.
ATEŞTEN GÖMLEK
Uzlaşma (İtilaf) devletleri, I. Dünya Savaşı sırasında Yunanlılara söz vermesi nedeniyle İzmir işgal edilmiş, ancak bölgede İtalyan istekleriyle çatıştığından, işgal alanı belirsizliği doğmuştu. Bu durumdan yararlanan Venizelos, Batı Anadolu’ya tümden sahiplenme ve Büyük Yunanistan projesini gerçekleştirme hareketine girişti. Bunun sonucu olarak da 15 Mayıs’ta İzmir’i işgalinden sonrası bir ay içinde Ayvalık, Bergama, Manisa, Ödemiş ve Aydın Yunanlıların eline geçti. İşgal hareketleri sırasında sivil halka baskı, işkence, kıyım, yağma, ırza geçme gibi her türlü ahlak dışı ve insanlık dışı davranış sergiliyorlardı. 1919 Ağustosunda Yunanlılar tarafından yapılan cinayet ve işkenceler, hırsızlık ve yağmayı şikayet üzerine uluslararası bir “Tahkikat Komisyonu” görevlendirilmişti. Ancak Yunanlılar yaptıklarından geri kalmıyor, işgalci kuvvetlerini artırıyordu. Bu sırada Aydın-Ödemiş-Turgutlu-Manisa-Bergama-Ayvalık hattının batısında kalan işgal bölgesinde 5 tümenden fazla Yunan askeri bulunmaktaydı.
Halk, işgaller karşısında kendi başına kalmış ve arayış içine girmişti. Her yerde milli kuvvetlerin arttırılması çalışmaları ve özellikle silah, cephane gibi ihtiyaçların sağlanması gayretleri yürütülüyordu. Bu konuda duyarlılığı geliştirmek ve ulusal heyecanı yükseltmek amacıyla mitingler düzenleniyordu. Aynı zamanda Yunan vahşetini dünya kamuoyuna duyurma fırsatı da veriliyordu. Yunan zulmünü ve Uzlaşma Devletlerinin aldırmazlığını protesto eden Balıkesir’de görkemli bir miting 28 Kasım 1919 tarihinde yapıldı.
BÖLÜCÜ VE YIKICILAR
Osmanlı Devleti düşkünlük içinde, hükümet ise sapkınlık, aymazlık ve hayınlık içindeydi. Her yerde ülkeyi parçalamaya yönelik zararlı dernekler mantar gibi ürüyordu. İşte bazıları:
Kürt Teali Cemiyeti
Teali İslam Cemiyeti
Hürriyet ve İtilaf Fırkası
Askeri Nigehban Cemiyeti
Kızıl Hançer Cemiyeti
Mukaddesatı Muhafaza Cemiyeti
Tarık-ı Selah Cemiyeti
Saltanatı Muhafaza Cemiyeti
Hint Uhuvvet ve Hilafeti İslamiye Cemiyeti
İngiliz Muhipler Cemiyeti
Ermeni Taşnak ve Hınçak cemiyetleri
Trabzon Ademi Merkeziyet Cemiyeti
Amerikan Manda Cemiyeti
Pontus Rum Cemiyeti
Mavri Mira Cemiyeti
MÜDAFA-İ HUKUKÇULAR
Bu yıkıcı ve zararlı cemiyetlere karşı milli cemiyetler yani ulusal savunma dermekleri kuruluyordu. İşte MÜDAFA-İ HUKUK DERNEKLERİ:
Trakya Paşaeli Müdafa Heyeti Osmaniyesi
İzmir ve Havalisi Müdafa-i Hukuk Cemiyeti
Vilayet-i Şarkiye Müdafa-i Hukuk Cemiyeti
Trabzon Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti
Kilikyalılar Cemiyeti
Milli Kongre Cemiyeti
Anadolu Kadınları Müdafa-i Vatan Cemiyeti
Sivas Kongresi'nden sonra yöremizde Müdafaa-i Hukuk Şubesi adını alan şu cemiyetler kuruldu:
Manisa : İstihlas-i Vatan, Cemaat-ı İslamiyye, Cemiyet-i Müderrisin.
Kula : Redd-i İlhak.
Soma : Müdafaa-i Hukuk.
Turgutlu : Müdafaa-i Hukuk-u Osmani.
Kırkağaç : Istihlas-ı Vatan.
Demirci : Müdafaa-i Hukuk-u Osmani.
Gördes : Harekat-ı Milliye Teşkilatı.
Bu teşkilatlar, direnişin stratejisini tespit etmek ve tek elden yönetilmesini sağlamak gayreti içinde idi. Ağustos 1919'a kadar da, ikisi Balıkesir'de, biri Nazilli'de olmak üzerü üç kongre yapıldı.
Ege Bölgesi'nde yapılan direniş kongrelerinin en önemlisi Alaşehir Kongresi'dir. Kongre, 16 Ağustos 1919 günü. Balıkesir delegesi Hacim Muhittin (Çarıklı) Bey'in başkanlık ve önderliğinde Alaşehir eşrafından Mustafa Bey'in salonunda açıldı. Aydın, Nazilli, Sarayköy, Buldan, Ödemiş, Manisa, Turgutlu, Salihli, Akhisar, Gördes, Kula, Eyme, Sındırgı, Demirci, Uşak, Soma, Balıkesir, Ayvalık, Afyon ve İnegöl olmak üzere yirmi merkezin Redd-i İlhak heyetlerince seçilen, kırk iki temsilcisi katıldı. On gün süren çalışmalardan sonra 25 Ağustos 1919 günü yetkilerini aralarında seçtikleri bir Heyet-i Temsiliye'ye vererek kapandı. Bu heyetin başkanı da Teşkilat-ı Mahsusa'nın ileri gelenlerinden ve Ege Bölgesi'nde direniş teşkilatlarının kurulması için yoğun çaba harcayana Kara Vasıf Bey'di.
Kongre, esasları yirmi altı madde içinde toplanan, önemli kararlar aldı. Bu kararları da Padişaha, Sadrazama ve İtilaf Orduları Başkomutanına, İngiltere, Amerika, Fransa ve İtalya hükümetleri siyasi temsilciliklerine telgrafla gönderdi.
Alaşehir Kongresi'nin Kuvay-ı Milliye teşkilatlanmasına çok büyük faydası oldu. Kongre sonrasında Salihli, Alaşehir. Akhisar, Demirci, Kula, Gördes'te direniş için daha sağlam, merkezi bir yapı elde edildi. Bu teşkilatlanma ve çarpışmalarda nice isimsiz kahramanlar, şehit ve gaziler yanında. Albay Bekir Sami Bey. Yüzbaşı Selahattin, Kara Vasıf Bey, Demirci Kaymakamı İbrahim Etem (Akıncı) Bey, Dr. Fazıl Bey, Alaşehir Eşrafından Mustafa Bey, Gördesli Halil Efe'nin eşi Makbule Hanım. Gördesli Hacı Ethem (Büke), Manisa'dan Parti Pehlivan. Karaosmanoğlu Halit Paşa, Müftü Alim Efendi'yi rahmet, minnet ve şükranla anmak milli bir borçtur
Soma'da Kuvayi Milliye'nin Kuruluşu ve Redd-i İlhak Faaliyetleri :
14/15 Mayıs 1919 gecesi izmir Maşatlıkta (şimdi Bahri Baba Parkı) yapılan büyük mitingde, "İlhak'ın Reddi" konusu kesin olarak kararlaştırılıyor ve bütün çevre ilçelere çekilen tellerle halk, silahlı direnmeye davet ediliyordu. Nitekim. Soma'nın olaydan haberdar edilişi de bu şekilde olmuştur.
O gece telgraf, eşraftan Bakırlı Hafız Hüseyin Efendiye çekilmişti. Soma'ya telgrafı çekenin, kasaba (Turgutlu) PTT Müdürü Ferit Bey olduğu söylenir. Ferit Bey'in o gece açık bulduğu telgrafhanelere yazdığı telgraf da :
"YUNANLILAR İZMİR'E ASKER ÇIKARIYOR, EFZUNLAR KATLİAM YAPIYOR, HALK SİLAHA SARILDI. SİZ DE VATAN ORDUSUNA İLTİHAK EDİN", deniyordu. Bu acı haber hemen ilçeye yayılıvermişti. Küme küme topluluklar, meydan ve sokakları dolduruyor, dertleşiyorlardı.
Hal böyle iken bir yandan, telgrafı almış bulunan Bakırlı Hafız Hüseyin Efendi, kasaba eşrafına durumu bildiriyor ve Belediye binasında ilk toplantı yapılarak; Bakırlı Hafız Hüseyin Efendi, Hacı Raşit Efendi ve Belediye Reisi Osman Bey'den oluşan KUVAYİ MİLLİYE HEYETİ seçiliyor. Heyet Başkanlığına da Hacı Raşit Efendi getiriliyor. (15 Mayıs 1919)
Diğer yandan acele harekete geçilerek; 150 silahlı bir müfreze (birlik) teşkil ediliyor, bu müfreze, hemen yapılacak işleri görüşmek üzere. Bakırlı Hafız Hüseyin Efendi'nin çiftliğinde (Sabri Balcı Çiftliği) toplanıyor.
Bu müfrezenin başına getirilen Niyazi Bey'in (Erakıncı), girişeceği faaliyetlerden şüphe edilerek tutuklanması üzerine; o sıralarda Fransız askeri kuvvetlerinin elinde bulundurduğu istasyonunun kuşatılmasına girişiliyor.
İlçede hüküm süren bu ciddi durum karşısında Kaymakam Necati Bey (Kambur Necati) ileri gelenlerle acele bir toplantı yapıyor. Ardından, müfreze Komutanı Niyazi Bey makama davet ediliyor. Ve Niyazi Bey'den müfrezenin bir zarar meydana getirmemesi isteniyor. Niyazi Bey bu şartla serbest bırakılıyor.
Bu oluşturulan müdafa-ı hukukçuluk yani vatan bütünlüğü adına hakkımızı, hukukumuzu savunma halkın oluşturduğu bir sivil örgütlenme biçimiydi. Önce müdafa-i hukuk yapılanması ardından da hak arayışının yazılı, sözlü, protestolu, mitingli, şikayetli, dilekçeli çıkışları ve bunlar da yetersiz kalınca kuvva-i milliye denilen silahlı milis kuvvetlerle işgalcilere karşı koyma gündeme gelmiştir. Bu bir yerde yerel, bölgesel savunma kapsamlı olduğu için güçlerin birleştirilmesi Sivas Kongresinde olmuştur. Tüm müdafa-i hukuk cemiyetleri Anadolu ve Rumeli Müdafa-ı Hukuk Cemiyeti adıyla bir çatı altında toplanmıştır. Temsil Heyeti kuva-i milliyeyi de organize şekle getirmiş, Batı Cephesi Kuva-i Milliye Komutanlığı kurulmuş, düzenli ordu kurulıncaya kadar da işlevini sürdürmüştür.
Bu geniş cephe, Temsil Heyetinin önerisi doğrultusunda üçe ayrımıştı:
1- İzmir Kuzeyi: Ayvalık, İvrindi, Soma, Ahisar birimleri 61.Tümen komutanı Albay Kazım (Özalp)
2- İzmir Doğusu: Gediz, Salihli ve Bozdağ birimleri 23.Tümen Komutanı Albay Ömer Lütf
3- İzmir Güneyi : Ödemiş ve Aydın birimleri 57.Tümen Komutanı Albay Şefik (Aker) emrine verilerek bu yetkilerini Mart 1920 tarihinden itibaren kulanmaya başladılar

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder