31 Aralık 2010

HOŞ GELDİN YENİ YIL


Yeni yılınızı kutlar,2011'in sağlık,mutluluk ve başarı getirmesini dilerim.

Sevgi ve saygılarımla.

1 Aralık 2010

ATATÜRK DİNSİZDİ DİYENLERE;

Atatürk, çağını aşmış bir "savaş ustası", gelmiş geçmiş en büyük "örgütçü"lerden biri ve Asya'nın en büyük "devrimcisi"dir.


O tartışmasız bir "dahidir". Bu kadar "üstün yeteneklere" sahip bir insanı, bir "dahiyi" anlamak doğrusu çok da kolay değildir. Hele hele "okumanın" sadece "boş zaman" etkinliği olarak kabul edildiği, "felsefe" dersinin "önemsiz" görülerek okullardan kaldırıldığı, kitabi ve akıl süzgecinden geçirilmiş bilgininin yerine "kulaktan dolma" nakilciliğin egemen olduğu bir toplumda, Atatürk gibi çağını aşmış bir "dehayı" anlamak, özellikle de onun "felsefi derinliğini" çozmek çok zordur. Buna, bir de değişik kaygılarla bu dehanın "çarpıtılması" da eklenince, Atatürk'ün "insana," "evrene", "doğaya" ve "Tanrı"ya bakışını tam olarak ortaya koyabilmek neredeyse imkansızlaşmıştır.

SÜREKLİ GELİŞEN VE OLGUNLAŞAN BİR BEYİN

Atatürk üzerine yaklaşık olarak 15 yıldır kafa yoran ve Atatürk'ü doğumundan ölümüne kadar inceleyen biri olarak şunu söyleyebilirim ki: Atatürk sürekli gelişen ve olgunlaşan bir düşünce dünyasına sahiptir. Bir taraftan ömrünü adadığı toplumunu kurtarmaya çabalarken, diğer taraftan içinde yaşadığı "evreni" anlamaya çalışmıştır. Felsefeden, tarihe, dinden, kuramsal fiziğe kadar pek çok farklı alanda 5000 civarında kitap okumasının altında yatan bir "bilimsel zeka" ve "bilim insanlarına has bir "merak" ve "sorgulama dürtüsü" vardır. Atatürk'ün "göz kamaştıran başarılarının" anahtarını da burada aramak gerekir....

DAHİNİN FELSEFİ KODLARI VE BİLİMSEL KAFA YAPISI

Yarı bağımlı, az gelişmiş bir imparatorluğun "sürekli değişimi arzulayan bir bireyi" olarak yetişen Atatürk, aile kucağında ve çevrede aldığı geleneksel dinsel eğitimden sonra (Zübeyde Hanım etkisiyle), eğitim hayatında, özellikle İstanbul Harp Okulu ve Harp Akademisi yıllarında dünyayı etkilemeye başlayan Pozitivizm, Materyalizm, Darvinzim, Sosyalizm üzerine kafa yormaya başlamış ve nitekim 1905'de not defterlerinden birine "Evvela Sosyalist olmalı maddeyi anlamalı" diye bir not düşmüştür...Atatürk'ün sonraki yıllarda karşımıza çıkacak olan "Akıl ve bilim" vurgusunun kökleri bu dönemlere gider. J. Jack Rousseau'dan, Montesquieu'ya, Namık Kemal'den Abdullah Cevdet'e birçok yerli ve yabancı aydının görüşleriyle bu dönemde tanışmıştır.

DİNE KAFA YORAN BİR DEVRİMCİ

Atatürk bir taraftan pozitivizm ve materyalizm üzerine kafa yorarken diğer taraftan da "din üzerine" okumaya ve düşünmeye devam etmiştir. Okuduğu kitaplar arasında bütün tek tanrılı dinlerin kutsal kitaplarıyla birlikte özellikle İslam dini konusunda "yüzlerce kitap" vardır... Onun sıradan insanlardan farkı; atadan, deden gelen her bilgiyi çağının gelişmelerine paralel yeniden değerlendirmesi ve sorgulamasıdır... Dolayısıyla mensup olduğu İslam dini de dahil, din ve Tanrı kavramlarını bile yaşamı boyunca ciddi biçimde sorgulamıştır. Atatürk'ün, din ve inanç konusundaki görüşlerini anlamak için bu "sorgulamalara" da göz atmak gerekir.

Atatürk'ün, Lenin, Stalin, Napolyon, İskender gibi liderlerden ve devrimcilerden en temel farkı "din üzerine" ciddi bir biçimde, entelektüel düzeyde kafa yormuş olması ve dini yok etmek için değil, dinin anlaşılması için uğraşmasıdır.

ÇANAKKALE ETKİSİ

Atatürk, özellikle Çanakkale Savaşı yıllarında, savaş meydanlarında karşılaştığı manzaralardan dolayı olsa gerek, din ve Tanrı kavramı üzerinde düşünmekle kalmamış, inancın gücünü de bizzat gözlemlemiştir. Atatürk'ün Çanakkale savaşlarından yakın dostlarına yazdığı mektupların satır aralarındaki "Allah büyüktür", "Allah dilerse olur", "Allahın inayetine sağınarak çalışıyorum" gibi dinsel ifadeler ve Çanakkale anıları arasında bize aktardığı Bombasırtı Vakası, onun 1915 yılında Çanakkale'de din ve Tanrı kavramını "içselleştirdiğini" kanıtlamaktadır. O günlerde askerlerinin inancıyla gurur duyan Atatürk, herşeye rağmen o dönemde bile "akılcı düşünceyi" bir kenara bırakmamıştır. Sonraları,"Hangi şey ki akla mantığa uygundur, biliniz ki o şey dinidir" diyen Atatürk, "gerçek dinin" "akılla" bir probleminin olmadığına inanmaktadır. O "akıl dışılığı" aynı zamanda "din dışılık" olarak görmektedir. Atatürk'ün bu yaklaşımı Fransız düşünürü Voltaire'nin "Akılla inanma" kuramını akla getirmektedir.Bilindiği gibi "akıldışı" unsurlardan dolayı Hırisitiyanlığı eleştiren Voltaire, "aklının kendisini bir Tanrı'ya inanmaya zorladığını" belirtmiştir.

İSLAMİ MEŞRUİYET POLİTİKASI

Türk insanının "inancını" çok iyi bilen Atatürk, Kurtuluş Savaşı yıllarında bilerek ve inanarak bir "dinsel meşruiyet politikasına" başvurmuştur... Müslüman Anadolu insanını, Hıristiyan işgalciye karşı en iyi birleştirecek şeyin İslam dini olduğunu görerek, Kurtuluş Savaşı'nın başından sonuna kadar İslam dininden övgüyle söz etmiştir. Bu sırada Meclisi dualarla açtırmış, bazen camiye, bazen cem evine gitmiş, bütün yazışmalarında dinsel bir uslüp kullanmıştır. Atatürk, bunu yaparken aslında Kuran'daki "cihat" kavramından yararlanmıştır.... O günlere ait "Hafıza kuran okuttum", "Hafız Kuran okudu", "TANRI BİRDİR VE BÜYÜKTÜR" biçimindeki kendi el yazısıyla tuttuğu özel notlarından kendisinin de o dönemde samimi olarak Tanrı'ya yöneldiği anlaşılmaktadır....

DEVRİM STRATEJİSİ VE DİNSEL SÖYLEMİN TERKEDİLİŞİ

Atatürk, Kurtuluş Savaşı sonrasında, devrimler sürecinde "dinsel söylemlerden" zamanla neredeyse tamamen vageçmiştir. Büyük bir "taktisyen" olan Atatürk'ün 1923 sonrasında dinsel söylemlerini önce azaltmasının, sonra din eleştirileri yapmasının ve son olarak da dinsel söylemlerden tamamen vazgeçmesinin nedeni yine "stratejiktir": Şöyle ki: Nasıl ki Kurtuluş Savaşı yıllarında dinin, Müslüman toplumu bir araya getireceğine inanarak "dinsel söylem" kulandıysa, dinden "övgüyle" söz ettiyse, devrimler sürecinde de "akıl ve bilimi" esas alan "laik" bir devleti yerleştirme sürecinde dinsel söylemlerden o kadar uzak durmuş, hatta zaman zaman "din eleştirileri" yapmıştır...

Tanrısal kaynaklı monarşik Osmanlı'nın yerine kurduğu laik Türkiye cumhuriyetinin lideri olarak "dinsel söylem" kullanmaya devam etmesi kuşkusuz ki büyük bir tutarsızlık olurdu.

MEDENİ BİLGİLER KİTABI'NIN SIRRI

Atatürk, 1930 yılında Afet İnan'a Medeni Bilgiler adlı bir kitap "dikte ettirmiştir". Bu kitabın yazılış amacı, adı üstünde topluma "medeni bilgiler" vermektir. Tarihi, sosyal, toplumsal ve dinsel konularda yoğunlaşan Medeni Bilgiler kitabında Atatürk, "devrimci bir yaklaşımla" yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarını "evrensel bilgilerle" tanıştırmak istemiştir. Bu kitabın temel amacı, akıl ve bilime vurgu yaparak, çağdaş ve demokratik bir devletin yurttaşlarını bilinçlendirmektir. Radikal bir devrimci olan Atatürk, Osmanlı toplumunda "akıl ve bilimin" önünü kapatan şeyin "din", daha doğrusu "dinin çarpıtılmış yorumları", olduğunu bilmektedir.Bu durumda en çabuk biçimde akıl ve bilimin önünü açmak için, "kendisine dinsiz denilmesini bile göze alarak", genelde dinleri özelde de İslam dinini ağır biçimde eleştirmiştir. Dünya tarihinde hiçbir Müslüman liderin cesaret edemeyeciği bu "din eleştirileri", Atatürk'ün kendisini toplumuna feda ettiğinin en açık kanıtlarından biridir.

İSLAM ELEŞTİRİLERİNİN NEDENİ

Medeni Bilgiler kitabındaki ATATÜRKÜN İSLAM DİNİNE YÖNELİK ELEŞTİRİLERİNİ okurken, Atatürk'ün neyi ne zaman nerede ve neden söylediğini ve yazdığını bilerek okumak gerekir. Bunun için de ATATÜRK'Ü ANLAMIŞ OLMAK gerekir!.. Nasıl ki Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı yıllarında "İslam ve din" konusundaki "övgü dolu" yaklaşımlarını onun "dindarlığına" kanıt olarak gösteremezsek (çünkü, bunlar o günün koşullarında müslüman halkı milli mücadele etrafında toplamak için söylenmiştir), Atatürk'ün 1930'da Medeni Bilgiler kitabında yazdığı "İslam ve din eleştirilerini" de onun "dinsizliğine" kanıt olarak gösteremeyiz. Çünkü Atatürk 1930'larda Türk devriminin temel taşı olan "akıl ve bilime "vurgu yaparak onları öne çıkarmak ve "irticanın önünü kesmek" istiyordu, bunu yaparken de "devrimci bir mantıkla" dini eleştiriyordu. Atatürk'ün benzer "din eleştirileri" Tarih II Orta Zamanlar adlı kitapta da vardır... Özetle Atatürk'ün, hem 1920'lerdeki din hakkındaki "övgü dolu söylemleri" hem de 1930'da din hakkında "eleştirel yazdıkları" Atatürk'ün din anlayışını gerçek anlamda ortaya koymaz. bunlar tamamen "stratejik" ve "devrimci" açıklamalardır.

Bu kadar basit bir gerçeğe rağmen, bugün yobazı, liboşu, hatta "sözüm ona Atatürkçüsü", Medeni Bilgiler Kitabı'ndaki "din eleştirilerine" dayanarak Atatürk'ün "dinsiz" olduğunu iddia etmektedir...

HALKI İÇİN KİŞİSEL İNANÇLARINDAN VE ZEVKLERİNDEN BİLE VAZGEÇEN BİR DEVRİMCİ

Adeta toplumu için yaşayan Atatürk, zaman zaman "kişisel inançlarını" ve "zevklerini" bile toplumsal ilerleme adına bir kenara bırakabilmiştir. Örneğin, Alaturka müziği çok seven Atatürk, kulakları Alafranga müziğe alıştırmak için bir dönem (6 ay) Alaturka müziği yasaklamıştır. Ama o yasak günlerinde sarayda gizli gizli Alaturka müzik dinlemiştir... Bunun gibi 1930'da yazılan 1931'de basılan Medeni Bilgiler kitabında "İslamı eleştiren" Atatürk, yine 1930'lu yıllarda geceleri gizlice sarayında manevi kızı Nebile'ye ezan, özel hafızı Hafız Yaşar Okur'a ise Kuran okutup "göz yaşları içinde" dinlemiş, dinde Türkçeleştirme çalışmalarını başlatmış, Hafızlara güzel Kuran okuma yarışmaları yaptırmış, Çanakkale'de Mehmet Çavuş Abidesi'nde ve annesinin mezarı başında mevlüt okutmuş, Hz. Muhammed'ten övgüyle söz etmiş, hatta Hz. Muhammed'in mezarını yıkmak isteyen Arapları tehdit etmiştir... Yani toplumsal amaçlar için kişisel inanaçlarını ve zevklerini gizli yaşayabilecek kadar kendini topluma adamış bir liderdir Atatürk....Atatürk'ün, akıl ve bilimin önünü açmak için vahiy kaynaklı "dine yönelik" bu "dokundurmaları", onun "dinsizliğinin" değil, onun "taktisyenliğinin" bir göstergesidir.

GERÇEK DİN ANLAYIŞININ ADRESİ

Atatürk'ün gerçek din anlayışını "özel notlarında", "hatıralarında", "not defterlerinde" ve "mektuplarında" bulabiliriz... Ben bütün bu kaynakları taradım ve gerçeği gördüm... (bkz. ATATÜRK İLE ALLAH ARASINDA...) Atatürk'ün kendine özgü bir din anlayışı vardır... O, Hurafelerden arındırılmış İslama inanıyordu... İslama girmiş Emevi adetlerini ve bazı uygulamaları eleştiriyordu....Yobaza, din bezirganına, dinciye, dinin siyasete alet edilmesine karşıydı... Akıl ve bilimin önünü tıkamayan saf ve samimi bir din anlayışına asla karşı değildi; buna DOĞAL DİN adını veriyordu. ELMALILI HAMDİ YAZIR TEFSİRİNİ cebinden para vererek hazırlatması, BUHARİ HADİSLERİNİ TÜRKÇEYE ÇEVİRTMESİ, 50 HUTBE KİTABINI HAZIRLATMASI VE 100.000 TAKIM DİN KİTABINI BASTIRIP TÜRKİYE'YE ÜCRETSİZ DAĞITMASININ anlamı, "Şuura muahlif, ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyor" dediği İslam dininin anlaşılmasıydı.

Din hakkındaki gerçeklerin bir gün yine bilim tarafından aydınlatılacağına, bu aydınlanma sağlanıncaya kadar heryerde dini kullanan DİN OYUNU AKTÖRLERİNE rastlanacağına inanıyordu....

ÖZGÜN BİR DİNDAR

Ayrıca, tabi ki Atatürk sıradan bir Müslüman değildi, İslam da da eleştirdiği, sorguladığı noktalar vardı. ibadetlerini eksiksiz yerine getiren biri de değildi, ama tek Tanrı'ya, İslamın "öz itibariyle" ilerlemeye engel olmadığına inancı tamdı....Gizli dünyasında kendine özgü biçimde ibadet eder, hatta Kuran okur ve dinlerdi, dini anlamaya çalışırdı...Toplumsal anlamda hiçbir zaman dine karşı bir savaş başlatmadı, o yobazlığa düşmandı, "dindarla" değil "dinciyle" kavgalıydı...

Atatürk de bir Müslümandı, ama onun Müslümanlığı "dahilere" özgü sorgulayan, düşünen, anlamaya çalışan ve çok daha önemlisi "aklı ve bilimi" asla devre dışı bırakmayan bir Müslümanlıktı. O İslam'ın "İlim Çin'de bile olsa al" emrini "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" biçiminde ifade etmişti.

SAKIN ATATÜRK'Ü KENDİ İDEOLOJİNİZE HAPSETMEYİN

Bir insan, hem akla ve bilime vurgu yapar, hem materyalizm ve pozitivizm üzerine düşünür hem de nasıl dinle ilgilenir ve inanır? diye düşünüyorsanız, işte bu durum, çağını aşan deha, Atatürk'ün farkıdır.... İşte bu nedenle Atatürk, hiçbir ideolojinin kalıpları içine hapsedilememektedir, bütün kalıpları parçalayarak kendi ideolojisini, KEMALİZMİ yaratmaktadır. Sakın Atatürk'ü kendi ideolojinizin dar kalıplarına hapsetmeye kalkmayın, yoksa üzülürsünüz. Çünkü Atatürk, birşekilde sizin ideolojinizi parçalayacaktır. Atatürk'ü sevin ama sakın onu kendi ideolojinizin ideologu olarak göstermeyin, çünkü o yalnızca bir tek ideolojinin ideologudur, o da kendisinin 1935 ve 37'de bizzat el yazısıya yazdığı gibi KAMALİZİM' (Kemalizm)dir.

Ha gerçek bir Kemalist'seniz başka....

Not:Size bir gün birileri, Atatürk'ün Medeni Bilgiler kitabındaki "din eleştirilerini" gösterip, "Bakın işte Atatürk dinsizdi!" derse ona bu yazımı okutun....

NUR İÇİNDE YATSIN!..

Sinan Meydan

HAKAN ŞÜKÜR TRT'DEN YILDA 728 BİN TL KAZANDI

TRT, eski futbolcu Hakan Şükür'le Stadyum ve diğer programları için 2008 yılında bir sözleşme imzaladı.


Bu sözleşmeye göre; Hakan Şükür’ le üst limiti sponsorluk dahil ayda 80 BİN TL olmak üzere pazarlığa oturuldu. Yapılan anlaşma sonucunda, ayda net (vergiler hariç) 56 BİN TL üzerinden anlaşma sağlandı. Bu ödeme yılın 365 gününü kapsıyordu.

Yani 12 ay boyunca, haftanın her pazartesi günü Hakan Şükür’ ün -HSBC Bank Bomonti Şubesi 608-******* numaralı hesabına 14 BİN TL yatıyordu.

Bu 2008 -2009 yılı için yıllık 728 BİN TL demekti. Hakan Şükür sadece Pazar günleri TRT’ nin İstanbul’ daki stüdyolarına gelip, Stadyum programında yorum yaparak bu parayı alıyordu.

Sözleşmede dikkat çekici bir ayrıntı daha var. Sözleşmeye göre Hakan Şükür, TRT'nin daimi elemanı gibi görünüyor. Bir şirket aracılığıyla değil, doğrudan sözleşmeyi imzalıyor.

Peki pek çok şirketi denetleyen SGK yönetimine ve TRT'ye soralım.

TRT Hakan Şükür'ün sigortasını yatırıyor mu?

Peki Hakan Şükür sözkonusu kazancının vergisini ödüyor mu?

Elbette referandum sürecinde mitinglerde "evet" şapkası ile gördüğümüz Hakan Şükür de, referandum da "evet" seçeneğini destekledikleri iddiasıyla yargılanan TRT yöneticileri de bu soruya "ödüyoruz", "yatırıyoruz" cevabını verecektir. Aksini düşünmek bile istemiyoruz.

Ancak biz görevimizi yapıp kamuoyunun merak ettiği soruyu hem Hakan Şükür'e hem TRT yönetimine hem de vergi-SGK denetçilerine soralım: "Hakan Şükür'ün bu kazancının vergisi ödeniyor mu? TRT, daimi elemanı Şükür'ün sigortasını yatırıyor mu?"

İşte Hakan Şükür'ün TRT'yle yaptığı o anlaşma:


25 Kasım 2010

Chp'li Kadınlardan "kadına Şiddete Hayır" Eylemi

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Kadın Kolları üyeleri, 25 Kasım Uluslararası Kadına Karşı Şiddete Hayır Günü nedeniyle Taksim Atatürk Anıtı önünde eylem yaptı.

CHP üyesi kadınlar, Taksim Atatürk Anıtı önünde toplandı. Pankart açan grup, İstiklal Marşı'nı okuyup, basın açıklaması yaptı. CHP İl Kadın Kolları Başkanı Avukat Tuğba Ütebay yaptığı açıklamada, "25 Kasım Uluslar arası Kadına Şiddete Hayır Günü dünyanın her yerinde kadına yönelik şiddetin en yaygın, en sıradan insan hakları ihlali olarak yaşanmakta olduğuna dikkat çekmek için var. Bütün dünyada ve Türkiye'de kadınlar kadın oldukları için şiddete uğruyorlar, kız bebek olduğu için doğmasına izin verilmemekten, yaşlılıkta yaşadıklarına kadar, yaşamın her döneminde kadınların hayatlarının bir gerçeği şiddet" dedi.

Her yaştan, her durumdan kadının, herhangi bir zamanda evinde, sokakta, işyerinde, bulunduğu herhangi bir yerde şiddete, taciz ve tecavüze uğrayabildiğini anlatan Ütebay, "Yoksulluk, kıtlık, savaş gibi hallerse kadınları şiddete karşı daha korumasız hale getiriyor. Türkiye'de CHP Kadın Kolları olarak iktidar ve muhalefette kadına yönelik şiddetin sona ermesi için sürekli bir çaba içerisinde olduğumuzu ve olmaya devam edeceğimizi bir kez daha ilan ediyorum" diye konuştu.

CHP iktidarında Güldünya yasasını çıkartacaklarını belirten Ütebay, namus cinayetlerinin en ağır şekilde cezalandırılması için Türk Ceza Kanunu'nda gerekli düzenlemeyi yapacaklarını söyledi. Ütebay, "Namus cinayetlerine, 'namus' adı altında kadınların öldürülmesin sakat bırakılmasına karşı kararlı bir mücadele içinde olacağız" şeklinde konuştu.

24 Kasım 2010

ÖĞRETMENLER GÜNÜ

                                         ÖĞRETMENLER GÜNÜ     24 KASIM 2010



                                                                                              
   Bir toplumun gelişmesi ve kalkınması bilimdeki gelişmelere bağlıdır. Bilime önem veren toplumlar daha çabuk kalkınırlar. Bilim, ilk öğretimden başlayarak; eğitimin her kademesinde öğretmenler tarafından okullarda öğretilir. Bu nedenle bir toplumun geleceğinin biçimlenmesinde en büyük yük öğretmenlerin omuzlarındadır. Geleceğin insanını yetiştirme bakımından da öğretmenlerin önemi büyüktür. Bunun için öğretmenler toplumun en saygın kişileridir.

     izmir’in işgal edildiği günlerde Milli Kongre Cephesi ni öğretmenler kurmuşlardır. Yurdumuzun düşmanlar tarafından işgal edilmesine karşı duyulan öfke, Sultan Ahmet Mitingi ile dünyaya duyuruldu. Bu miting öğretmen olan Halide Edip Adıvar’ın öncülüğünde düzenlenmiştir. Atatürk öğretmenlerin bu çabalarını biliyordu. Ulusları kurtaracak yalnız ve ancak öğretmenlerdir.” diyerek öğretmenleri yüceltmiştir.


     Atatürk, kalkınma ve gelişmenin önemini yurt gezilerinde sık sık dile getiriyordu. Halkın yüzde doksanından fazlası okur yazar değildi. Kalkınmak için halkın okur yazar olmasının şart olduğunu biliyordu. Bunun için de okullara ve öğretmenlere gereksinim vardı. Bu nedenle Atatürk, yeni okulların açılmasıyla kalkınmada en büyük adımın atılacağına inanıyordu.

     1928 yılında Arap harflerini kaldırdı. Yerine öğrenilmesi daha kolay olan Latin harflerini kabul etti. Daha sonra, yeni harflerle halkı okuma yazma öğretmek amacıyla Ulus Okullarını (Millet Mekteplerini) açtı. Bu okullarda bizzat kendisi tahta başına geçerek yeni Türk alfabesini halka tanıttı. Böylece yeni harflerle okuma yazma seferberliğini başlattı.

     Atatürk’e, bu çabalarından dolayı, Bakanlar Kurulu 11 Kasım 1928′de Millet Mektepleri Başöğretmenliği unvanını verdi. Atatürk de 24 Kasım 1928′de “Başöğretmenlik unvanını kabul etti.

     Atatürk’ün, başöğretmenliği kabul ettiği 24 Kasım günü, 1981 yılından beri yurdumuzda Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır.

     Öğretmenler Günü’nde okullarda, ilgili birimlerde törenler “düzenlenir. Bu törenlerde yapılan konuşmalarda öğretmenliğin kutsallığı, önemi, karşılaştıkları sorunlar konuşulur. Öğretmene duyulan sevgi, saygı dile getirilir.

    Bir kez daha öğretmenlerimize duyduğumuz sevgi ve saygıyı anımsayarak, Atatürk ilke ve inkilapları doğrultusunda,öğretmenlik mesleğine emeği geçen herkesi selamlıyoruz.

    ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN.

18 Kasım 2010

BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN



Birlik ve beraberliğimizi, kardeşlik ve dostluğumuzu en sıcak şekilde hissedeceğimiz mübarek Kurban

Bayramınızı tebrik eder, mutluluklar dilerim.


                                                                                    Kadir BİLİR

14 Kasım 2010

Günümüzün Köpekleri

                                                                               Günümüzün Köpekleri

Çorum’un ünlü bir Koyun Baba’sı var ki söylenceleri dilden dile dolaşıyor. Koyun Baba her gün bir kez koyun gibi melermiş, sanı buradan kaynaklanıyor; üç köpeği varmış: Kara Kadı, Ala Kadı, Sarı Kadı. Bağdat Kadısı yöreden geçerken köpeklerin adlarını duyunca bozulmuş, padişaha başvurmuş. Padişah, Koyun Baba’yı çağırıp sormuş:


- Köpeklerine neden bu adları koydun?


Koyun Baba:

- Kadılar haram helal bilmezler, benim köpeklerim haram yemezler...

Padişah denemeye karar vermiş. Yirmisi helal, yirmisi haram kırk kap yemeği köpeklerin önüne koymuşlar. Hayvanlar helal yemekleri yiyip ötekine dokunmamışlar.

Koyun Baba kendisini padişaha şikâyet eden Bağdat Kadısı’na şöyle bir bakmış, adam sizlere ömür...
*
Çağ değişti, günümüzün köpekleri sürekli haram yiyorlar; ye babam ye!..

Üstelik günümüzde Koyun Baba da yok..

Ama koyun çok...

"Cumhuriyet'i niçin yıkamazsınız?"

Bekir Çoşkun-Onuncu Köy




“Cumhuriyet'i niçin yıkamazsınız?”




Başınızı dört bir yana çevirip bakın; her şey Cumhuriyetin eseridir…

Şu şehirler, şu kasabalar, şu yollar, şu otomobil fabrikaları, şu üniversiteler, şu okullar, şu hastaneler…

Şu okul bahçesinde oynayan çocuklar…

Şu üniversiteli kız…

Şu sırtında bilgisayar çantası olan oğlan…

Son lokması ağzında, saçına tokasını takarken işine koşan kadın… Şu alnında yaşamın derin çizgilerini taşıyan duraktaki adam…

Ben…

Siz…

Hepimiz…
*
Türkiye Büyük Millet Meclisi…

Cumhurbaşkanı…

Başbakan…

İktidar, muhalefet, siyaset, seçim sandıkları, tümü Cumhuriyetin eseridir…

Cumhuriyetin koltuğuna oturmuş, Cumhuriyete burun kıvıran badem bıyıklı… Cumhuriyet olmasaydı inek güdecekti, Cumhuriyet adam etmiştir onu…

Cumhuriyetin eseridir…

Övünerek yaptıklarını söyledikleri her şey, ama her şey cumhuriyetin eseridir…

Türbanlısı…

Cüppelisi…

Yobazı dahi…

Tümü Cumhuriyet’in sağladığı özgürlük ortamının eserleridir…
*
“Çok iş yaptık” diyor cumhuriyete kızan ahmak…

Sekiz senede mi büyütüp de yetiştirdin; ekonomistleri, bankacıları, profesörleri, bürokratları, gemi, uçak, makine mühendislerini?.. O yolları yapan şantiye şefini, o dozer şoförünü, o haritacıyı, o kısım amirini, o plancıları?..

Pekiiii…

Cumhuriyet olmasaydı hangi toprak üzerine yapacaktın yol, hangi toprak üzerine kuracaktın fabrika?.. Hangi özgür-bağımsız ülkenin, hangi çağdaş okullarında büyümüş, hangi Batı gibi üniversitelerde okumuş insan gücü sana “çok iş yaptık” deme olanağını verecekti?..
*
Cumhuriyeti yıkma hevesiniz için dahi ona muhtaçsınız..

Onun demokrasisinden yararlanmak, onun özgürlük ortamına sığınmak, onun kurumlarını ve kurallarını kullanmak, onun koltuklarına oturmak, onun kıyafetini giymek, onun çatısı altında durmak zorundasınız…

Cumhuriyetin gücü de buradan gelir…

Bu yüzdendir; yıkamazsınız Cumhuriyeti…

8 Kasım 2010

10 KASIM



     10 Kasım’da, o unutulmaz acılı günde bir buket kasımpatı ile O’nu saygı ve artan bir özlemle anacağız. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Aydınlanma Devrimi”nin, çağdaşlığın, uygar olmanın simgesidir".

Aydınlanmanın bilgesi İlhan Selçuk bir yazısında şöyle demişti:

                                “Atatürk geçmişin anısı değil, geleceğe bakışın önderidir.”

       Onuru, bağımsızlık duygusunu ve başını dik tutabilmeyi halkına aşılayan Atatürk, çağdaşlığa giden yolda hiç sönmeyen bir ışıktır.
      Atatürkçülük ateşini diri tutmak zorundayız. Bu ateşi diri tutmanın tek yolu devrim ilkelerinin ilerisinde, onların ruhuna uygun yeni ateşler yakmaktır. Ancak laik, demokratik Cumhuriyete ve Ulu Önder’e yönelik haksız ve acımasız saldırıların her geçen gün yoğunlaştığı bu duyarlı dönemde, “Büyük Kurtarıcı”nın izinde yürümek temel ülkümüz olmalıdır.
      Günümüzde Atatürk’e dudak büken, onun devrimlerinin evrensel boyutunu bir türlü kavramak istemeyen mandacılar, mürteciler, bölücüler ve tatlısu aydınları ve ikinci cumhuriyetçiler bilmelidirler ki Atatürk’ün kurduğu laik, demokratik Cumhuriyet asla yıkılmayacaktır. Türkiye üzerine oynanan oyunların farkında olan ve yaşamlarını ülkemizin aydınlık yarınlarına adayan sevgili dostlar, ulusal bilincin günden güne yitirildiği bu dönemde laik Cumhuriyete ve Ulu Önder’in bin bir emekle gerçekleştirdiği devrimlerine sahip çıkmak hepimizin birincil görevi olmalıdır.

29 Ekim 2010

29 EKİM 2010

 


Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 87. yıldönümünü çoşkuyla kutlarken, bize bu eşsiz mirası bırakan Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK'ü sevgi ve saygıyla birkez daha anıyor, tüm ulusumuzun CUMHURİYET Bayramı'nı kutluyorum



CHP SOMA YÖNETİM KURULU ÜYESİ
KADİR BİLİR

26 Ekim 2010

YÖK,Yıldız Teknik Üniversitesini Özgürlerştirdi;

Türbana karşı afiş asan 26 öğrenci hakkında rektörlük tarafından soruşturma açıldı. Derse girmek için okula gelen öğrencilere 'Soruşturma sonuçlanana kadar girişiniz yasaklanmıştır' yazılı kâğıtlar verildi.













Yıldız Teknik Üniversitesi’nde (YTÜ) geçen çarşamba günü türban karşıtı afiş asan 26 üniversite öğrencisi hakkında rektörlük tarafından soruşturma açıldı. Sabah saatlerinde derse girmek için okula gelen öğrencilere “Açılan disiplin soruşturmasının sağlıklı yürütülebilmesi ve kampus düzeninin sağlanabilmesi amacıyla üniversitemiz kampuslarına soruşturma sonuçlanana kadar girişiniz yasaklanmıştır” yazılı kâğıtlar verildi. Üniversitenin soruşturma kararına tepki gösteren öğrenciler, “Saldırıya uğrayan biz, okuldan uzaklaştırılan yine biz. İşte türbanın altındaki özgürlük anlayışı” dediler.

Okuldan uzaklaştırılan öğrencilerden Ali Duman, geçtiğimiz çarşamba günü Öğrenci Kolektifi ve TKP’li öğrencilerin türbana karşı afiş astığını ve ardından gerici öğrencilerin saldırısına uğradığını anımsatarak, “YÖK, özgür üniversite başlığıyla yayımladığı bildiri ile türbana serbestlik ve üniversiteye polisin girmesinin yolunu açtı. Bizde türbana karşı astığımız afiş dolayısıyla çoğunluğu okul dışından olan gerici öğrencilerin saldırısına uğradık. Bu yetmezmiş gibi birde çevik kuvvetin müdahalesi ile karşılaştık. Sabah okula geldiğimizde ise elimize ‘Açılan disiplin soruşturmasının sağlıklı yürütülebilmesi ve kampus düzeninin sağlanabilmesi amacıyla üniversitemiz kampuslarına soruşturma sonuçlanana kadar girişiniz yasaklanmıştır’ yazılı kâğıt tutuşturdular. Üniversitede türbana karşı çıkanlara tahammül edemeyen bir yönetim ve polis baskısı ile karşı karşıyayız. Saldırıya uğrayan biz, okuldan uzaklaştırılan yine biz. İşte türbanın altındaki özgürlük anlayışı” dedi.

Üniversiteye alınmayan öğrenci Deniz Aydın saldırının basında sağ-sol çatışması gibi gösterildiğini belirterek, “Üniversitedeki olayın gerçekte ne olduğunu biz perşembe günü gördük. Gerici öğrenciler, polisin ve idarenin gözü önünde bizi tehdit ederek sopaları yere bırakıp dışarı çıktılar. Ertesi gün ise polis müdahale ederek 7 arkadaşımızı yaraladı. Son zamanlarda Yıldız Teknik Üniversitesi’nde parasız, bilimsel eğitimden yana olan sol görüşlü öğrenciler cezalandırılıyor. Türkiye’deki özgürlük anlayışını biz öğrenciler yakından biliyoruz; bir taraftan parasız eğitim istediği için 15 yıla kadar yargılanan üniversite öğrencileri ve türban adı altında okulu gericiliğe bırakan yönetim anlayışına tepki gösteren öğrenciler, diğer yandan türbanı özgürlük olarak gören anlayış” diye konuştu. Aydın soruşturma süresinin ucunun açık olduğunu ne zaman sonuçlanacağını bilmedikleri için eğitim haklarının elinden alındığını söyledi. Öte yandan okuldan uzaklaştırmalara ilişkin görüşlerini almak istediğimiz Rektörlük’ten toplantıda oldukları gerekçesiyle yanıt alamadık.

10 Ekim 2010

Bu sözü Genel Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu söyleseydi kıyamet kopardı!

   “Tarihimizde olduğu gibi Türkiye’de keşke her inanç grubunun ayrı mahkemesi olsa ne iyi olurdu!..” Bu sözü eden Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanıdır ve Marmara Üniversitesi’nin yeni eğitim döneminin açılışında edilmiştir.
    Evet Üniter ve Milli Devlet olan Türkiye Başbakanının söylediğine bakar mısınız?.. Bu dehşet ifadeye medyadan zerre bir eleştiri yok, zira bizim medyamızın çok büyük bölümü artık kendini Başbakan’ın koruyucusu gibi görüyor, dolayısı ile eleştirmek haddine mi!..
    Peki aynı sözü kazara  Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu etseydi ne olurdu lütfen hayal edin!.. Hiç abartmıyorum, bu ifade manşetlere oturtulur ve Sayın Kılıçdaroğlu hem ekranlardan hem köşelerden günlerce dövülürdü!..
    Ondan sonra bu ülkede demokrasi ve basın özgürlüğü var deniliyor!.. Bir başka şey, birileri Başbakan’a kapitülasyonları ve onunla verilen ayrı yargılama hakkının ne rezil bir şey olduğunu anlatmalıdır!.. Ah Recep Bey, hadi tarih bilmiyorsun, bilene danışsana!

2 Ekim 2010

BAKAN ALİ BABACAN ANLATIYOR...

Ankara, elmas gibi kıymetli bir bürokratı konuşuyor. Adı Ömer Elmas…


Elmas çok parlak, göz kamaştıran bir kişi.

Elmas’ın hikayesini iki yıl kadar önce Odatv yazdı, sonra Hürriyet…

Elmas bugün Meclis huzuruna çıktı.

Sorular soruldu, Elmas’ın bağlı bulunduğu bakan Ali Babacan yanıtladı.

Yanıtladı derken, ne kadar ciddiyiz siz değerlendirin.
****
Elmas, İstanbul Hukuk Fakültesi’ni 2000 yılında bitirdi. Avukatlık tecrübesini (1 yıllık staj dahil) üç yılda noktalandı. Çünkü Elmas derin sulara açıldı, hızla yükselmeye başladı. Önce Tasfiye Halindeki Emlak Bankası’na Hukuk Koordinatörü oldu. Ardından genç yaşına rağmen 150 yaşındaki koca Ziraat Bankası’na Başhukuk Müşaviri, ardından da Vakıfbank’a Başhukuk Müşaviri atandı. Burada durmadı, Vakıfbank’a Genel Müdür Yardımcısı yapıldı. Banka müfettişi dosyasında “askerlikle ilgili sahte belgeye” rastlayınca soluğu Erzurum’da aldı.
****
Ömer Elmas, Meclis gündemine taşındı. Kırklareli CHP milletvekili Turgut Dibek, odatv ve Hürriyet’in yazdıklarından yararlanarak bir dizi soru sordu. İlgili Bakan Ali Babacan da cevap olarak “Yazılı soru önergesinin cevabına ilişkin olarak, T.Vakıflar Bankasının yazısı ekte sunulmaktadır” diye yazı gönderip Elmas’ı savundu.

Sorular ve “Gizli” koduyla gönderilen yanıtla şöyle:





 CHP Kırklareli Milletvekili Sayın Turgut DiBEK'in 15566 sayılı soru önergesinde, Bankamızı ilgilendiren hususlara ilişkin olarak Bankamızı ilgilendiren cevaplar aşağıda arz edilmiştir.


Soru 1: Sahte belge ile işe girdiği için iş akdi fesih edilen Ömer Elmas'ın daha önemli bir göreve atanmasının nedenleri nelerdir?

Cevap 1: Sn. Ömer ELMAS'ın dosyasında mevcut olan askerlik durumunu gösteren belgede kişinin askerliğini ertelettiği görülmüş olup, söz konusu durum ile ilgili olarak Bankamız Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından yapılan incelemede mezkur belgede yer alan bilgilerin doğru olduğu tespit edilmiştir. Sn. Ömer ELMAS, 29.05.2006 tarihinde Bankamızda Baş Hukuk Danışmanı olarak görevine başlamıştır. Bankamız Yönetim Kurulu'nun 07.10.2008 tarihli toplantısında ise, adı geçenin iş akdinin feshine ilişkin karar alınmış olup, fesih gerekçesi ilgili Yönetim Kurulu Kararında, "sahte belge" değil askerlik görevinin yapılmaması olarak belirtilmiştir.

Soru 2: 2000 yılında hukuk fakültesini bitiren, bir yıl stajyer avukatlık, 2 yıl da avukatlık yapan Ömer Elmas'ın hangi donanımları Vakıfbank Baş Hukuk Danışmanı olmasını sağlamıştır?

Cevap 2: Sn. Ömer ELMAS, 29.05.2006 tarihinde Bankamızda Baş Hukuk Danışmanı olarak göreve başlamış olup, adı geçen daha önce T.C.Ziraat Bankası A.Ş.'de Baş Hukuk Müşaviri olarak görev yapmıştır.

Soru 3: Ömer Elmas hakkında müfettiş raporu veren teftiş kurulunun başkanının tenzili rütbe ile Erzurum'a atanmasının nedenleri nelerdir?

Cevap 3: Bankamız Teftiş Kurulu Başkanı'nın Doğu Anadolu Bölge Müdürlüğü'ne Bölge Müdürü olarak tayin edilmesi hususu; bir tenzili rütbe olmayıp Bankamız yönetimi tarafından genel işleyiş içerisinde yapılan idari bir tasarruftur. Bahsi geçen Teftiş Kurulu Raporunun tarihi ile adı geçen kişinin Erzurum'a atanması tarihi arasında uzun bir sure bulunmakta olup, Bankamızda görev yapan Bölge Müdürü ile Başkan unvanlı personel denk statüde (makam tazminatı vb.) görev yapmaktadırlar.

Soru 4: Vakıfbank eski Genel Müdürü Bilal Karaman'ın görevden alınması ile Ömer Elmas hakkındaki müfettiş raporunun gereğini yapması arasında bir bağlantı var mıdır?

Cevap 4:Bankamız Eski Genel Müdürü Sn.Bilal KARAMAN'ın görevinden alınması ile, Sn.Ömer ELMAS hakkında yapılan idari tasarruflar arasında bir bağlantı bulunmamakta olup, Sn.Ömer ELMAS'ın Baş Hukuk Danışmanı olarak göreve başlaması ve bilahare Genel Müdür Yardımcısı olarak atanması Bankamız Eski Genel Müdürü Sn. Bilal KARAMAN'ın görev yaptığı dönem içerisinde gerçekleşmiştir.

‘Yat’ işlet devret

Küreselleşmedir aslında bu...




Çaça, Rus.

Orospular, Ukraynalı.

Müşteri, Kazak.

Alışveriş, ABD dolarıyla.

Kiracı, Irak’ta.

Bandıra, Türk.

E bandırır tabii adam.

Ve, hâlâ deniyor ki:

“Savarona’da fuhuş yapılmış!”

Ya ne yapılacaktı birader...

Balıkçılık mı?

Araplar da kiralıyor ha bire...

Mevlit mi okuyorlar dersiniz?

İşin külfet boyutunu defalarca yazdık, alt tarafı 900 bin dolar civarında yıllık masrafı var; devlet için çok cüzi bi rakamdır, ayıptır... Mesela, çıkarıp şak diye 12 Dev Adam’a ödenen ikramiyeyi ver, 25 senelik bakımını kurtarıyorsun... Valilerin garajında duran ikinci üçüncü makam arabalarından vazgeç, 100 senesi bedavaya gelir. Benzini kıssan bile, yeter.

İşin vizyon boyutu vardır.

Sadece “hatıra” değildir Savarona.

Üzerinde pek durulmayan detaydır.

Bakın, bi tane özel şirket kurdu Mustafa Kemal... Taaa 1924’te, Türkiye İş Bankası’nı... Forbes’un son dünya sıralamasına göre, bugün bile hâlâ, Türkiye’nin en değerli varlığıdır.

Yani?

Siyasi-askeri dehası üzerine binlerce kitap yazılmıştır ama, aynı zamanda, “Türkiye’nin gelmiş geçmiş en vizyoner patronu”dur Mustafa Kemal.

Savarona’ya dönersek...

Yavuz jilet oldu. Nusrat maket... Bandırma vapuru hurdacıya satıldı. Kurtuluş Savaşı’nda silah taşıdığı için Gazi unvanı alan Alemdar’ı duba yaptılar.

Savarona’dan önceki makam yatı Ertuğrul, artık tencere, tava... Çanakkale’de Goliath’ı batıran Muavenet-i Milliye, dökümcüye gitti. Hamidiye zırhlısı kiloyla verildi. İlk ve son transatlantiğimiz Gülcemal’den trafik levhası yaptılar.

Elbette emanete hıyanet vardı ama, aynı zamanda, yanlış yatırımlardı...

Ömürleri kısaydı.

O güzel adam ise, hayatı boyunca, bi tek oyuncak aldı... 72 sene geçmesine rağmen, hâlâ, günlüğü 50 bin dolardan kiralanabilecek kadar değerli Savarona.

Almaya kalk, ilk fiyatının 50 katı.

Vizyoner yatırımıdır çünkü.

Ve, eminim ki, önceki gece Anıtkabir’in avlusunda volta atarlarken gülümsemiştir, “İster misin çok değerlendi diye, burayı da TOKİ’ye versinler İsmet!”

1 Ekim 2010

PKK'nın Eylemsizlik ve Geri Çekilme Kararı, Bir AKP Tuzağıdır!

Şu soruyu sorabilirsiniz:


Türkiye’nin Doğu’sundaki siyasi gelişmeler Kürt devleti için zaten bir zemin hazırlamıştır, o halde ABD ya da Erdoğan siyaseti PKK’dan vazgeçemez mi?

Hem geçmez, hem geçemez.

Vazgeçmezler, çünkü PKK ile işleri bitmedi henüz, sırada İran var, Suriye var.

Olası bir İran savaşında PKK’yı kullanacaklar.

Öte yandan, “Büyük Kürdistan” parçalarını birleştirmek için, zamanı geldiğinde İran ve Suriye’ye karşı PKK’yı kullanacaklar, bu yüzden vazgeçmezler.

Vazgeçemezler, çünkü PKK’yı öylesi bir kurumsal yapıya ulaştırdılar ki, yok etmek için harekete geçtiklerinde, PKK’nın da karşı atakları ortaya çıkacak, bundan çekiniyorlar.

PKK’nın karşı atağı nedir?

PKK, AB ülkelerinde yaygın bir siyasi cepheye sahiptir.

Türkiye’de ise, Habur olayı ile halkla bütünleşmiş ve halkın temsilcisi konumuna gelmiştir. Irak kuzeyinde Barzani içinde silahlı unsurlar yerleştirmiştir. Barzani bölgesinde, bugün peşmerge olup geçmişte PKK olan binlerce insan vardır.

Dolayısıyla, olası bir ABD harekâtında PKK’nın karşı koz olarak kullanabileceği üç önemli alan ortaya çıkmaktadır;

birincisi, Avrupa ve Türkiye’de ağır toplumsal olaylar çıkarmak. Türkiye’de çıksın, biz alışık can vermeye, bu yüzden küresel güçler bizim kayıplarımızı umursamayacaktır, şimdiye kadar umursamadıkları gibi.

Ama ya Avrupa?

AB ülkelerinde çıkacak ve günlük yaşamı felç edecek toplumsal olaylar, AB siyasetini rahatsız eder ve oradaki insanlar bizim çektiklerimize katlanamaz. Bu demektir ki AB siyaseti, PKK’ya karşı bir harekata destek vermeyecektir.

Öte yandan, Irak kuzeyindeki PKK’ya yönelik bir ABD harekatında ise, PKK-Barzani çatışması kaçınılmaz bir durum olarak ortaya çıkar.

Bu da, küresel siyasetin Kürt devleti projesini sekteye uğratacağı için ABD, böyle bir harekatı asla yapmayacaktır.

Sonuç olarak, PKK sorunu bizi terk etmeyecektir. Barzani peşmergesi ölmesin ya da Avrupalı insanlar rahatsız olmasın ya da küresel projeler sekteye uğramasın için, Mehmetçik ve bizler, Erdoğan siyaseti tarafından terör ateşine atılmaktayız.

Bu tablo içerisinde, PKK ile sözde uzlaşma zeminin aranması ya da BDP ile barış görüşmeleri gibi konular, bize kurulmuş olan tuzağın bir başka yönüdür. Amaç; bu tür arayışlarla kamuoyunu oyalamak ve yapılması düşünülen anayasal değişikliklere zemin hazırlamaktır.

Bu zemin, referandum sonrasında hemen hazırlanmaya başlamıştır. Erdoğan siyaseti, PKK’nın siyasi kolu BDP ile görüşmelere başlamış ve PKK örgütü de sözde eylemsizlik kararı almıştır.

Bugün Eylül 2010’dur. Kış gelmektedir.

Yurt içinde PKK üyeleri, yurt dışındaki kamplarına gitmek için yola çıkmıştır bile. Kısacası örgütün kış uykusuna geçme zamanıdır.

Dolayısıyla adına eylemsizlik diyerek, sözde uzlaşma arayışlarına geçmek, örgüt için bir siyasi taktiktir. Bu taktik aynı zamanda Erdoğan siyaseti için de geçerlidir, çünkü referandumdan güçlü çıkmış ve anayasal değişikleri yapmak için de bir zemin kazanmıştır.

2011 yılı ilk döneminden itibaren, örgüt kış eğitimini yaparak gelecek yaza eylem için hazırlanırken, Erdoğan siyaseti de anayasal düzenlemelerle bir Kürt devletine yasal temel oluşturmaya çalışacaktır.

Önümüzdeki yaz aynı zamanda genel seçim yazıdır. AKP zihniyeti, teröre son vereceğini kamuoyuna anlatarak oy toplamaya çalışacaktır. Hatta bu düzenlemelerle ülkeye barış geleceği iddiasında bulunarak güven kazanmaya gayret edecektir.

Diğer tarafta eylem hazırlığını tamamlayan PKK örgütü, baharla birlikte ara sıra eylem yaparak bir yandan varlığını sürdürecek, öte yandan “barış isteniyorsa eğer anayasal düzenleme” yapılmasının şart olduğunu söyleyerek Erdoğan siyasetine güç kazandıracaktır.

İşte iç siyaset yönünden Kurt Kapanı budur. Türkiye, örgüt ve siyaset sarmalına alınacaktır.

İçine çekildiğimiz tuzağın dış siyaset yönü ise, ABD ve AB’nin, “Türkiye iyi yolda yürüyor” diyerek Erdoğan siyasetine verdiği desteğin sürdürülmesiyle şekillenecektir.

Bu da Kurt Kapanı’nın dış sarmalıdır.

Peki, iç ve dış siyaset, karşımıza nasıl bir anayasa çıkaracaktır?

Öncelik, Anayasa’nın 66 ncı maddesinde yazılı olan “Türk” kimliğinin kaldırılmasına verilecektir. Buna ait çalışmalar da başlamış durumdadır. Bakın Yeniçağ’dan Fatih Erboz’un yazısına;

“TBMM’de zaman zaman yaşanan birçok kavgada ismi ön planda olan AKP Grup Başkanvekili Ayşenur Bahçekapılı, hükümetin “PKK açılımı” politikasının bir sonucu anayasanın değiştirileceğini belirterek, “Demokratikleşmek için Türklük tanımının anayasadan çıkması gerektiğini” dile getirmişti.

Açılım çerçevesinde, dağlardaki Türklükle ilgili yazıların kaldırılması, öğrencilerin “Andımızı” okumaması gibi taleplerle birlikte, 66. maddedeki Türklük tanımının da değiştirilmesi talebi dile getirilmişti. 3

01. maddedeki değişikliğin ardından alevlenen tartışmalar sırasında AKP Grup Başkanvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, “Anayasayı değiştireceğiz, vatandaşlıktaki Türklük tanımını kaldıracağız.

Yoksa demokratikleşmeyi yapamayız. Herkes kendi etnik kökenini ifade edebilecek ve üst kimlik olarak ’Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım’ diyecek. Bu sorunu çözer” demişti.

BDP ise anayasanın başlangıç bölümüyle birlikte 66. maddenin de değiştirilmesini talep etmişti. ABD’de yayımlanan raporlarla Türklüğe karşı girişilen altyapı hazırlığı ortaya çıkmıştı.”

Ardından Kürt-Laz-Çerkez gibi çok etnik farklılıkları ifade eden “genel bir kimlik” arayışına geçilecektir.

Bakınız adı TRT olan TRT’ye; “TRT Kürt” açtılar, yetmedi, “TRT Arap” açtılar yetmedi, şimdi de “TRT Türk” açtılar.

Ne demektir bu; “Türk ülküsü” etnik bir kimliğe dönüştürülebilir mi?

Projenin bir parçası işte bu; kimliksiz toplum, kimliksiz birey!

Burada yaratılmak istenen “genel kimlik”, aslında kimliksiz bir toplum ve bireyi ifade etmek için kullanılacaktır.

Bunun üzerine çok din, çok dil, çok bayrak, çok toprak gibi tek olan devleti ve tek milleti parçalamak ve Doğu’da ayrı bir devlet ve millet yaratabilmek için, aklınıza gelen her “çok” u ekleyebilirsiniz.

Peki, bunu da yapsalar, Türkiye aradığı huzur ve güvenliğe kavuşacak mıdır? Hayır.

Çünkü küresel siyasetin adı PKK olan örgütü, nihai hedefe ulaşılıncaya kadar ortadan kaldırılmayacak, bir tehdit unsuru olarak yanı başımızda yaşatılacaktır, ta ki bu örgüt, kurulması planlanan Kürt yönetiminin başına geçinceye ve teröristlerin de bu yeni oluşumun güvenlik gücü oluncaya kadar.

Hatırlarsınız, Erdoğan siyaseti “Özel Ordu” diyerek böylesi bir çalışma da başlatmıştı ancak Türk Ordusu ve kamuoyunun tepkileri üzerine geri çekilmişti ve bu konuyu gündemden şimdilik kaydıyla düşürmüştü.

Peki, ne olacak, biz ne yapacağız?

Not: Henüz baskıya girmemiş kitabımızdan bir alıntı, taraf gazetesi bir bomba iddia atmış, pkk ırak'a çekiliyormuş, cevap olsun için yeri geldi yazdım...

--------------------------------------------------------------------------------



                                                                                                 Erdal SARIZEYBEK - 26 Eylül 2010

--------------------------------------------------------------------------------

Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.



--------------------------------------------------------------------------------

24 Eylül 2010

SÖYLEMİŞTİK!!!!!

Hükümet ile BDP uzun süredir yapılması planlanan görüşme için bir araya geldi. Görüşmenin ardından, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "Görüşme diyaloğun olabileceğini gösterir. Ancak tek bir görüşmeyle bütün sorunlar çözülmez. Görüşmeler müzakere sürecine dönüşmeli" dedi. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek de yeni bir sayfa açtıklarını söyledi.


Görüşmeye, Hükümet kanadından Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Adalet Bakanı Sadulah Ergin, BDP tarafından ise Genel Başkan Selahattin Demirtaş, Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak ve BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan katıldı.


TBMM'deki Başbakanlık makamında saat 14.05'de başlayan görüşme, yaklaşık 2 saat sürdü. Adalet Bakanı Ergin, BDP heyetini kapıda karşılayarak tokalaştı.

Demirtaş, kritik görüşme sonrası gazetecilere açıklamalarda bulundu.

BDP lideri "Şüphesiz biz Meclis'te grubu bulunan bir parti olarak, görüş alışverişi sürecini çok önemsiyoruz. Görüşme herşeyden önce sorunlarımızın tartışılarak çözülebilmesi için, diyalog sürecinin başlaması için vesile olur umarım" dedi.

"Hükümet ile BDP arasında uzlaşma olması sorunların çözümü anlamına gelmez. Bu görüşme diyaloğun olabileceğini göstermesi açısından önemli" diyen Demirtaş, "Yeni Anayasa sürecinin başlaması gerekir. Toplumsal barışa hizmet edecektir. Yeni Anayasa sürecini destekliyoruz. Hangi yol ve yöntemlerle hazırlanacağı konusunda da BDP olarak fikirlerimizi aktardık" şeklinde konuştu.

18 Eylül 2010

Adnan Menderes'in Köyü Çakırbeyli, Adnan Menderes Gibi Davrandı;

Adnan Menderes’in köyü Çakırbeyli, ‘’Her evet oyu, babamın ruhuna okunmuş Fatiha’dır" diyen oğlu Aydın Menderes'e sürpriz yaptı. Çakırbeyli köyünden 336 ‘’Hayır’’ 139 ‘’Evet’’ çıktı.



Eski Başbakan Adnan Menderes’in köyü Çakırbeyli, ‘’Her evet oyu, merhum babamın ruhuna okunmuş Fatiha olacaktır" diyen oğlu Aydın Menderes'e gerekli dersi verdi. Aydın’ın Çakırbeyli köyünden 336 ‘’Hayır’’ 139 ‘’Evet’’ oyu çıktı.


27 Mayıs 1960 darbesi olduğunda 14 yaşında olan Aydın Menderes, 12 Eylül referandumuyla ilgili yaptığı değerlendirmede ‘’27 Mayıs'tan sonra ise Türkiye'de bir vesayet rejimi kurulmuştur. Yeter! Söz milletindir tanımı geçerliliğini yitirmiştir. Milli irade ortadan kaldırılmıştır’’ demiş ve ‘’Evet’’ oyu istemişti. Ancak babasının köyünden ‘’Hayır’’ çıktı.

1950-60 arası yıllarını okuduklarımızdan ve anlatılanlardan  biliyoruz.Rahmetli Menderes aydın ilerici Atatürk'çü bir insandı keşke sende böyle olabilseydin yazık çok yazık. Ama sizin anlayamadığınız Babanızı köyü Çakılbeyli ve Aydın çok iyi anlamış.

Bir başka anlayamayanda  Başbakan Recep Bey;

Başbakan Recep Bey 12 Eylül halk oylamasında rahmetli  Adnan Menderes'i kullanırken onu gercekten anlayabilmiş olmasını isterdim.

Okuduklarımızdan biliriz bir vatandaşın  rahmetli Menderes'in yakasına yapışıp,"Demokrasi istiyoruz" demesine;
"Bir Başbakanın yakasını tutuyorsun.Bundan güzel demokrasi olurmu demiştir."

O  günleri arıyoruz.Nerden nereye geldik.Bırakın yakasına yakışmayı  en ufak  bir eleştiriyi dahi kabullenemiyen.bir Başbakan ve AKP yönetimi var ülkede.

Şu an 27 Mayıs'tan daha fazla "YETER! SÖZ MİLLETİNDİR" tanımı gecerliliğini yitirmiş ve 12 Eylül'de sivil diktanın  önü açılmıştır..Bunu Aydın Menderes bilmiyormu?

Onun içindir ki Adnan Menderes’in köyü Çakırbeyli,Adnan Menderes Gibi Davrandı ve HAYIR dedi.





16 Eylül 2010

ULUS DEVLETİMİZİ PARÇALAMA PROJESİ;

ULUS DEVLETİMİZİ PARÇALAMA PROJESİ



                          Vural SAVAŞ
              Yargıtay C. Onursal Başsavcısı
          NİSAN 2007'de Yazmış Olduğu Yazı

1991 yılının Haziran ayında, Almanya’nın Baden Baden bölgesindeki ‘Kara Ormanlar’da bir avuç etkili ve zengin insan bir araya gelerek önümüzdeki yüzyılın, hatta belki de daha ötesinin büyük stratejisini belirlemeye çalıştı. Aralarında devlet başkanlarından, önemli hanedanlıkların mensuplarına varıncaya kadar çok önemli simaları barındıran ve kendilerini ‘Bilderbergci’ olarak adlandıran bu kişilerin hepsi özel davetiye ile toplantıya çağrılmıştı. Halkın bu toplantının ayrıntılarından hiçbir zaman haberi olmadı.

Trilateral Komisyon’un da kurucusu David Rockefeller, Baden Baden’de ki toplantının açılış konuşmasını yaptı. Rockefeller konuşmasına şöyle başlamıştı: “Washington Post, The New York Times gazetelerinin ve Times dergisinin yöneticilerine, toplantımıza katıldıkları ve aynı zamanda 40 yıldır, gizlilik kurallarına riayet ettikleri için minnettarız… Eğer geçen zaman dilimi içerisinde kamuoyunun dikkatine maruz kalsaydık, dünya için tasarladığımız planları gerçekleştirmemiz mümkün olmayacaktı.” (Texe Marrs, Uluslararası Güç Odakları, s.103)

Söz konusu planı, bir başka konuşmasında David Rockefeller şöyle açıklıyordu: “Dünyada bin devlet oluşturduğumuzda dünya daha mükemmel ve daha istikrarlı olacaktır. Halkların kendilerini yönetme hakları, artık dünya bankerleri ve entelektüelleri olan elitin otoritesi altına girecektir. Yüzyılımızda izleyeceğimiz strateji budur.”

ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Robert Strawsz Hupe da şöyle haykırıyordu: “Amerika’nın misyonu milli devletleri gömmek, halklarını daha küçük birimlere bölerek yaşatmaktır. Gelecek Amerika’nındır. Yeni Dünya Düzeni, Amerikan İmparatorluğu ve tüm insanlığın rakip olmadığı evrensel düzenin adıdır,” (Erol Bilbilik, CFR ‘Dış İlişkiler Konseyi, Umay Yayınları).

Kenan Evren, 28 Şubat 2007 tarihinde Sabah Gazetesinde yayımlanan demecinde: “Türkiye ileride eyalet sistemine geçebilir. Bundan korkmamak gerekir” deyince, Paşamızın tartışmaya açık yeni bir düşünce ortaya attığı sanıldı.

Halbuki, önceki yıllarda ulus devletimizi çökertmek için, askerlerimiz eliyle hayata geçirilmeye çalışılan bir ABD planı söz konusuydu.


12 Eylül 1980’de yönetime el koyanlar, ABD yönetiminin “Bizim çocuklar başardı (our boys did it)” dediği subaylardı.

Genel Kurmay Başkanlığınca, Askeri Tarih ve Stratejik Etüdler Başkanlığı’na, PKK eylemleri henüz başlamamışken hazırlattırılan 10 Mart 1981 tarihli raporda şöyle deniyor: “…Türkiye’miz bugün tek merkezden idare edilebilme imkanını yitirme sınırına gelmiştir…. Her il merkezi, teşrii (yasama), icrai (yürütme) ve kazai (yargı) yetkileriyle techiz edilerek…67 il merkezimizde… Millet Meclisleri kurulmalıdır…1919–1938 yılları arasında, Ankara’daki tek lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bütün Türkiye’ye yetiyordu. Ancak köprülerin altından çok sular geçti… Bugün tek değil, her vilayette bir Atatürk’e; 67 adet 23 Nisan 1920 Meclisine ihtiyaç vardır.” (Cengiz Özakıncı, Türkiye’nin Siyasi İntiharı ‘Yeni Osmanlı’ Tuzağı, 2.Basım, s.199).

Bu öneriler, Abdullah Öcalan’ın söyledikleri ile tamamen örtüşmektedir: “Türkiye’de cumhuriyet bir reformdan geçmeli. Türkiye’nin reforma ihtiyacı var. 81 il olması anlamsız. Türkiye için 25 bölge düşünüyorum. Kürt nüfusunun yoğun olduğu 7 Kürt eyaleti, Türk nüfusunun yoğun olduğu 18 Türk eyaleti olmalı. Bunların yerel parlamentoları da olur.” (Sinan Aygün, 3 Mart 2007, Sabah gazetesi Ankara Eki)

1983 seçimlerinden kısa bir süre önce, Kenan Evren Türkiye’yi 8 bölgeye ayıran 4 Ekim 1983 tarihli kararnameyi Milli Güvenlik Konseyi’ne çıkarttırıyor ve uygulamayı yeni hükümete bırakıyor.

Yeni hükümetin Başbakanı Turgut Özal, Bakanlar Kurulu’nda: “Biz Türkiye’yi bölgelere ayırır ve bu kararnameyi uygularsak, bize, siviller Türkiye’yi bölüyor damgasının vururlar” diyerek, 11 Temmuz 1984’te anılan kararnameyi TBMM İçişleri Komisyonu’nda reddedilmesini sağlamıştır.

Bir süre sonra Turgut Özal’ın, 2 Şubat 1991 tarihinde “ABD ile İngiltere’nin Iraklı Kürt Liderler ile yaptıkları ‘Kürt-Türk-Arap Federasyonu Planı’nı desteklediğini yakın çevresine açıkladığını”, 2 Mart 1991 tarihinde “Kürt Planında aşama aşama ‘federatif bir devlet yapısından yana olduğunu’ yakın çevresine söylediğini”, 26 Mart 1991 tarihinde “Talabani Turgut Özal’ın kendisine ‘Kürtlere özerkli vereceğini’ söylediğini Der Spiegel’e açıkladığını”, 14 Ekim 1991 tarihinde “Federasyon dâhil her şeyi açık açık konuşmalıyız” dediğini Milliyet gazetesi belgelemiştir.

Belli başlı siyasal İslamcılar’ın görüşleri de farklı değildir. Birkaç örnek vermek gerekir ise:

Cemalettin Kaplan “Atatürk laikliğinden doğan bölünmez, tekçi Türkiye’ye karşıyız. Bunun yerine Anadolu Federe İslam Devleti’ni kurduk” diyerek halifeliğini açıklamıştır.

Refah Partisi İstanbul İl Başkanı iken, Recep Tayyip Erdoğan’a bu konuda sorulan sorulara verdiği cevaplar unutulmamalı ve unutturulmamalıdır:


“Soru… Örneğin Kürtler biz ayrı yaşamak istiyoruz diyebilirler?


Erdoğan: Bu durumda belki Osmanlı eyaletler sistemi benzeri bir şeyler yapılabilir…


Soru: “Bağımsızlık isterlerse. Tamamen ayrılmak isterlerse…


Erdoğan: Bu toprak üzerinde böyle bir bağımsız yapıyı kurma kudreti varsa… kurar.” (Hikmet Çetinkaya, Cumhuriyet Gazetesi, 8 Mayıs 1998)

Recep Tayyip Erdoğan bunlarla da yetinmemiş:

Yetmiş yıllık tarihinde Türkiye Cumhuriyeti katı bir üniter anlayışa sahip olmuştur” diyebilmiştir. (Metin Sever/Cem Dizdar, II: Cumhuriyet Tartışmaları)


Bu ve benzeri düşünceleri vurgulayarak, Recep Tayyip Erdoğan için, düzenlediğim 4 Eylül 1998 tarihli tebliğnamede, “çok etkili dış güçlere, sizin aradığınız adam benim imajı vermeye çalışmaktadır” demiştim.

Eyaletler, Osmanlı İmparatorluğu’nun en büyük yönetim birimi idi. Ancak, eyaletler asi paşa ve derebeylerinin, “Ayan” denilen nüfuz ve servet sahiplerinin, bölücülük yanlılarının cirit attığı yerler haline geldiğinden, 1864’te eyaletler vilayetlere dönüştürülmüştür.

Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’ni, Osmanlı İmparatorluğu’nun felaketle sonuçlanan 1864’ten önceki haline sokulmasını çözüm yolu olarak önerebiliyor.

Büyük Larousse Ansiklopedisi, eyaleti “Bir ülkede merkezi yönetime bağlı, çoğunlukla bir valice yönetilen, bir tür bağımsızlığı olan büyük il”; Esat Şener ise, Hukuk Sözlüğü adlı eserinde “Eyalet, federe devlet anlamında da kullanılmaktadır. Adı ne olursa olsun, bir ülkenin büyüdükçe bir yöresine verilen idari muhtariyettir” şeklinde tarif etmektedirler.

Anayasamızın değişmez ilkeleri ihlal edilmeden; başka deyişle “Anayasayı ihlal” suçu işlenmeden T.C. bir federasyon veya konfederasyon haline dönüştürülebilir mi?

Bu konudaki belli başlı görüşlere değinmek istiyorum:

“Devletin ülkesi ile bütünlüğü, hakimiyetin ülkede tümü ile Türk milletine ait bulunmasını ifade eder. Ülkenin belirli kısımlarında devlet hâkimiyetinin sınırlanmasını, daraltılmasını ifade eden her türlü çabalar, kanaatimizce ‘Devletin ülkesi ile bütünlüğü ve bölünmezliği ilkesini’ ihlal eder.

Mesela, Türkiye’nin belirli kısımlarında yaşayan gurupların, cemaatlerin kendilerine mahsus bir federe devlet statüsüne sahip olmasını öğütleyen çabalar, faaliyetler, bu nevi fikirlerin propagandasının yapılması, Anayasamız’la muayyen devlet şekline göre, ülke üzerinde hakimiyetinin sınırlanmasını ifade edeceğinden, ilkeye aykırıdır. (Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Devletin Ülkesi Ve Milletiyle Bölünmezliği İlkesi, İÜHFM, 50.Yıl Armağanı)

“Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” sözü, her şeyden önce bölücülük hareketlerine karşı bir tepki olarak Anayasa’nın kimi maddelerine serpiştirilmiştir. Bölünmezlik ilkesinin ortaya koyduğu sonuçlar: Vatan toprağının devredilmezliği, federalizmin olanaksızlığıdır. (Prof. Dr. Mümtaz Soysal, 100 Soruda Anayasanın Anlamı, s.180)

“ ‘Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmezliği’ ilkesi, anayasanın değişmez ve değiştirilmesi teklif edilemez hükümleri arasında yer almıştır. Bu durumda, tekil devlet ilkesini dışlayacak ya da federal vb. örgütlenmeleri mümkün kılacak bir anayasa değişikliği de mümkün değildir. Demek oluyor ki, bu ilke yalnız yasama iktidarını değil, tali kurucu iktidarı (Anayasa değiştirme iktidarını) da bağlar. Siyasi partiler Yasası’nın 80.maddesi, partilerin bu ilkeyi değiştirmeye çalışamayacaklarını bildirir. Bu kural açıkça, bir siyasi partinin federal sistemin kurulmasını amaçlayamayacağının kanıtıdır. Anayasa Mahkememizin hem 1961 hem de 1982 Anayasası dönemlerinde verdiği birden çok karara göre de: ‘Anayasa, bölgeler için özerklik ve özyönetim adı altında ayrılık getiren yöntemlere ve biçimlere kapalıdır.” (Prof. Dr. Zafer Gören, TBMM Önceki Başkan Ömer İzgi, T.C. Anayasasın Yorumu Cilt I).

Bu yazımı rahmetli OSMAN BÖLÜKBAŞI’nın söyledikleri ile bitirmek istiyorum:

“Vatan, babanızdan kalma tarla değildir. Onun üzerinde, izale-i şuyu (paydaşlığın giderilmesi) davası açamazsınız.”

7 Eylül 2010

EMEKÇİ YANIMLA SORUYORUM:

           HALKI APTAL YERİNE KOYANLARA

        İKİNCİ 12 EYLÜL'DE DE

        HAYIR


                                                                    Sermaye hegemonyasına son vereceğim'mi dedin?!

        RECEP,VAR MISIN?
     Referandumda HAYIR oyları yükseldikçe Recep Bey ne yapacağını şaşırıyor.Devlet imkanlarıyla yaptığı mitinglerde etrafa hakaretler yapan,tehtitler savunan Recep Bey,"Nasılsa 13  Eylül günü unutulur" diyerek bol keseden atıyor.Nasıl dokunulmazlık hakkında verdiği sözleri unuttuğu gibi;Son olarak bir iftar yemeğin de TÜSİAD'a ve "biz bu ülkeyi sermaye hegemonyasına terketmeyeceğiz" dedi.Artık Recep Bey kendisi  sermayenin ta kendisidir.Neyse Recp Bey'e soralım: "Sermaye hegemonyasını ortadan kaldırmaya varmısın?Yaparsan bizde EMEKÇİLER VE İŞÇİLER OLARAK EVET deriz!"Recp efendi bakalım söyledikleri kadar delikanlımısın?

1-Sermayenin hegemonyasını gercekten geriletmeye varmısın Recep Bey?O zaman ÜLKER'den başlayalım mı?Ülkeri kamulaştırabilirmisin?

2-Oğlunun gemiçiğini kamulaştırmaya varmısın?

3-Geçtiğimiz günlerde sattığımız BEDAŞ,GEDİZ Elektirik ve Başkent Doğalgaz'ı Karamehmet'ten geri almaya varmısın?

4-TÜSÜAD'a üye olan en büyük sermaye gurubu KOÇ HOLDİNG'e sattığın TÜPRAŞ'ı kamulaştırmaya varmısın?

5-RECEP,sen sayılarla konuşmayı iyi bilirsin.Yoksulluk sınırının 2 bin TL'nin üzerinde olduğu ülkemizde askeri üçretin 580 TL olduğu ülkemizde bunu anlatmaya varmısın?

6-Kamuda hizmet alımıyla özelleştirdiğin yerlerde işçinin maaşının 300 TL'sini gidip taşeron firmaya geri ödediğini biliyormusun?

7-TÜSİAD'a sermaye diyorsun da,MÜSİAD ve TUSKON'a ne diyorsun? Onlarıda bertaraf etmeye varmısın?




2 Eylül 2010

"KÜRDİSTAN'I KURMAK İÇİN "EVET"

     AKP iktidarı siyasi hedeflerine ulaşabilmek için her türlü siyasi tezgahı uygulayabilmek için adeta şeytanla yarışmaktadır. Yapılan her genel ve yerel seçim öncesi siyaseti ahlak temelinde değil,yalan üzerine bina ederek seçim propagandası yapmaktadırlar ve kitleyi kandırarak koltukta kalmayı başarmaktadırlar.


Özellikle 22 Temmuz 2007 genel seçimleri ve 29 Mart 2009 yerel seçimleri öncesi bugüne kadar Türk siyasi tarihinde görülmemiş siyasi sahtekarlıklar AKP tarafından büyük bir iştahla uygulanmıştır. Şimdi de 12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak referandum için aynı taktikler uygulanmaya başlanmıştır.

    
     AKP ahlaki,vicdani hiçbir ölçüyü kabul etmeden kendi karşısında yer alan muhalefeti etkisiz hale getirmeye ve sindirmeye çalışmaktadır.Yeter ki, kendi hedeflerine ulaşsınlar .

     Ne Allah,kitap,peygamber,ne de hukuk düzeninin bir ölçüsünü tanıyorlar.Türk devlet yapısını babalarının çiftliği haline getirdiler.Devletin gücünü kullanarak ele geçirdikleri yada sıfırdan kurdukları medya organları ile toplumun zihnini zehirli sarmaşık gibi sardılar.Öyle bir kirli propaganda seferberliği başlattılar ki,halk doğruyu yanlıştan ayırt etmeye zorlanmaktadır.

     12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak referandumda "Evet" çıkarmak için yalan ve iftira pompalayarak adeta insanların akıl ve sabır sınırlarını zorlamaktadırlar.AKP her zaman yaptığı gibi sanal kutuplaştırma senaryolarını devreye koyarak "Ya onlarla,ya benimlesin" gibi psikolojik bir tercihe zorluyor.

     Bakıyorsunuz siyasi manada menfaatlerini korumak ve yaşatmak için  MHP-CHP birlikteliğinden yeri geliyor MHP-CHP-BDP birlikteliğinden bahsederek halkı yine aldatma ve kandırma yoluna gidiyorlar.

     PKK'nın partisi BDP bugüne kadar aldığı tavizlerin fazlasını istemek adına "Boykot" kararı aldığını duyuruyor.

      Aslında BDP'nin "Boykot" kararı aldık" demesi de AKP ile anlaşmalı yapılmış bir yalanıdır.Çünkü BDP "Hayır" vereceğiz" demiyor."Hayır"vereceğiz" dese AKP o bölgede büyük bir sıkıntı yaşar.


     BDP Diyarbakır İl Başkanı Nijad Yaruk'un "Biz AKP'yle, Başbakan Erdoğan'la, temsilcileri ile kurmaylarıyla tahmin ettiğinizin ötesinde görüşmeler yaptık. Referandum paketi öncesinde de bize söylenen şuydu; 'Biz sizinle asla aynı karede görünmeyeceğiz. Bize destek verebilirsiniz ama gizli destek vereceksiniz' demişlerdi. Buyurun kendilerine sorun böyle olmadığını iddia etsinler" şeklindeki konuşmasını bu açıdan değerlendirmek siyasetin arka planını görmenize yardımcı olacaktır.
                     "KÜRDİSTAN'I KURMAK İÇİN "EVET"


Bu referandum da "evet" çıkması  HSYK'nın yapısı,  Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetkilerini değiştirerek,yargıyı kendi ellerine gecirmek istemektedirler.  Bunlar büyük tehditler ama esas tehdidin yanında hiçbirşeydir. Esas tehdit FEDERASYON olma tehdidir.  Bugün sorun  Türkiye'nin etnik ve mezhep temelli bir federasyon halini almasıdır. Buna Fener Kilisesi'nin ekümeniklik fantazisini ve buna bağlı olarak Vatikan'la sanki devletmiş gibi imzaladığı "Ravena Sözleşmesi"ni de eklersek sorun kabak gibi karşımıza çıkar. 12 Eylül Referandumu ilk aşamadır, esas sorun referandumdan güçlü bir "evet" çıkması halinde ortaya çıkacaktır. Türkiye işte o zaman Tayyip Erdoğan'ın da dediği gibi "kapsamlı bir anayasa çalışmasına girecektir ve bu çalışma geniş tabanlı olacaktır."

29 Ağustos 2010

Anayasa'da değiştirilmesi öngörülen maddelerin eski ve yeni halleri;

NOT: Bu belgede kullanılan kırmızı renk eski yasadan çıkarılan kısımları, sarı ise yeni yasaya eklenen kısımları göstermektedir.


1) Kanun önünde eşitlik / 1982 Anayasası
Madde 10 / Eski Hali

Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.

Madde 10 / Yeni Hali

Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.”“Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.”

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.

2) Özel hayatın gizliliği / 1982 Anayasası
Madde 20 / Eski Hali

Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.

Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.

Madde 20 / Yeni Hali

Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.

Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.

Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.

3) Yerleşme ve seyahat hürriyeti / 1982 Anayasası

Madde 23 / Eski Hali

Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.

Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;

Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;

Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.

Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, vatandaşlık ödevi ya da ceza soruşturması veya kovuşturması sebebiyle sınırlanabilir.

Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz.

Madde 23 / Yeni Hali

Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.

Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;

Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;

Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.

Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilir.

Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz.

4) Ailenin korunması / 1982 Anayasası
Madde 41 / Eski Hali

Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.

Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.

Madde 41 / Yeni Hali

Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.

Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.

Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.

5) Sendika kurma hakkı / 1982 Anayasası
Madde 51 / Eski Hali

Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.

Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.

Sendika kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.

Aynı zamanda ve aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üye olunamaz.

İşçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları gördükleri hizmetin niteliğine uygun olarak kanunla düzenlenir.

Sendika ve üst kuruluşlarının tüzükleri, yönetim ve işleyişleri, Cumhuriyetin temel niteliklerine ve demokrasi esaslarına aykırı olamaz.

Madde 51 / Yeni Hali

Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.

Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.

Sendika kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.

İşçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları gördükleri hizmetin niteliğine uygun olarak kanunla düzenlenir.

Sendika ve üst kuruluşlarının tüzükleri, yönetim ve işleyişleri, Cumhuriyetin temel niteliklerine ve demokrasi esaslarına aykırı olamaz.

6) Toplu iş sözleşmesi hakkı / 1982 Anayasası
Madde 53 / Eski Hali

İşçiler ve işverenler, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler.

Toplu iş sözleşmesinin nasıl yapılacağı kanunla düzenlenir.

128 inci maddenin ilk fıkrası kapsamına giren kamu görevlilerinin kanunla kendi aralarında kurmalarına cevaz verilecek olan ve bu maddenin birinci ve ikinci fıkraları ile 54 üncü madde hükümlerine tabi olmayan sendikalar ve üst kuruluşları, üyeleri adına yargı mercilerine başvurabilir ve İdareyle amaçları doğrultusunda toplu görüşme yapabilirler. Toplu görüşme sonunda anlaşmaya varılırsa düzenlenecek mutabakat metni taraflarca imzalanır. Bu mutabakat metni, uygun idarî veya kanunî düzenlemenin yapılabilmesi için Bakanlar Kurulunun takdirine sunulur. Toplu görüşme sonunda mutabakat metni imzalanmamışsa anlaşma ve anlaşmazlık noktaları da taraflarca imzalanacak bir tutanakla Bakanlar Kurulunun takdirine sunulur. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usuller kanunla düzenlenir.


Aynı işyerinde, aynı dönem için, birden fazla toplu iş sözleşmesi yapılamaz ve uygulanamaz.

Madde 53 / Yeni Hali

İşçiler ve işverenler, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler.

Toplu iş sözleşmesinin nasıl yapılacağı kanunla düzenlenir.

Memurlar ve diğer kamu görevlileri, toplu sözleşme yapma hakkına sahiptirler.


Toplu sözleşme yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde taraflar Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna başvurabilir. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları kesindir ve toplu sözleşme hükmündedir.


Toplu sözleşme hakkının kapsamı, istisnaları, toplu sözleşmeden yararlanacaklar, toplu sözleşmenin yapılma şekli, usulü ve yürürlüğü, toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere yansıtılması, Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun teşkili, çalışma usul ve esasları ile diğer hususlar kanunla düzenlenir.

7) Grev hakkı ve lokavt / 1982 Anayasası
 54/Madde Eski Hali

Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler. Bu hakkın kullanılmasının ve işverenin lokavta başvurmasının usul ve şartları ile kapsam ve istisnaları kanunla düzenlenir.

Grev hakkı ve lokavt iyi niyet kurallarına aykırı tarzda, toplum zararına ve millî serveti tahrip edecek şekilde kullanılamaz.

Grev esnasında greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu, grev uygulanan işyerinde sebep oldukları maddî zarardan sendika sorumludur.

Grev ve lokavtın yasaklanabileceği veya ertelenebileceği haller ve işyerleri kanunla düzenlenir.

Grev ve lokavtın yasaklandığı hallerde veya ertelendiği durumlarda ertelemenin sonunda, uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulunca çözülür. Uyuşmazlığın her safhasında taraflar da anlaşarak Yüksek Hakem Kuruluna başvurabilir. Yüksek Hakem Kurulunun kararları kesindir ve toplu iş sözleşmesi hükmündedir.

Yüksek Hakem Kurulunun kuruluş ve görevleri kanunla düzenlenir.

Siyasî amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişler yapılamaz.

Greve katılmayanların işyerinde çalışmaları, greve katılanlar tarafından hiçbir şekilde engellenemez.

Madde 54 / Yeni Hali

Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler. Bu hakkın kullanılmasının ve işverenin lokavta başvurmasının usul ve şartları ile kapsam ve istisnaları kanunla düzenlenir.

Grev hakkı ve lokavt iyi niyet kurallarına aykırı tarzda, toplum zararına ve millî serveti tahrip edecek şekilde kullanılamaz.

Grev ve lokavtın yasaklanabileceği veya ertelenebileceği haller ve işyerleri kanunla düzenlenir.

Grev ve lokavtın yasaklandığı hallerde veya ertelendiği durumlarda ertelemenin sonunda, uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulunca çözülür. Uyuşmazlığın her safhasında taraflar da anlaşarak Yüksek Hakem Kuruluna başvurabilir. Yüksek Hakem Kurulunun kararları kesindir ve toplu iş sözleşmesi hükmündedir.

Yüksek Hakem Kurulunun kuruluş ve görevleri kanunla düzenlenir.

Greve katılmayanların işyerinde çalışmaları, greve katılanlar tarafından hiçbir şekilde engellenemez.

8) Dilekçe hakkı / 1982 Anayasası


Dilekçe, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkı
Madde 74 / Eski Hali

Vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikâyetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir.

Kendileriyle ilgili başvurmaların sonucu, gecikmeksizin dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirilir.

Bu hakkın kullanılma biçimi kanunla düzenlenir.

Madde 74 / Yeni Hali

Vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikâyetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir.

Kendileriyle ilgili başvurmaların sonucu, gecikmeksizin dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirilir.

Herkes, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkına sahiptir.


Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili şikâyetleri inceler.


Kamu Başdenetçisi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gizli oyla dört yıl için seçilir. İlk iki oylamada üye tam sayısının üçte iki ve üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu aranır. Üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılır; dördüncü oylamada en fazla oy alan aday seçilmiş olur.


Bu maddede sayılan hakların kullanılma biçimi, Kamu Denetçiliği Kurumunun kuruluşu, görevi, çalışması, inceleme sonucunda yapacağı işlemler ile Kamu Başdenetçisi ve kamu denetçilerinin nitelikleri, seçimi ve özlük haklarına ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.

9) Milletvekilliğinin düşmesi / 1982 Anayasası


Madde 84 / Eski Hali


İstifa eden milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesi, istifanın geçerli olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanınca tespit edildikten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca kararlaştırılır.


Milletvekilliğinin kesin hüküm giyme veya kısıtlanma halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.


82 nci maddeye göre milletvekilliğiyle bağdaşmayan bir görev veya hizmeti sürdürmekte ısrar eden milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, yetkili komisyonun bu durumu tespit eden raporu üzerine Genel Kurul gizli oyla karar verir.


Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak bir ay içerisinde toplam beş birleşim günü katılmayan milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, durumun Meclis Başkanlık Divanınca tespit edilmesi üzerine, Genel Kurulca üye tam sayısının salt çoğunluğunun oyuyla karar verilebilir.


Partisinin temelli kapatılmasına beyan ve eylemleriyle sebep olduğu Anayasa Mahkemesinin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararında belirtilen milletvekilinin milletvekilliği, bu kararın Resmî Gazetede gerekçeli olarak yayımlandığı tarihte sona erer. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bu kararın gereğini derhal yerine getirip Genel Kurula bilgi sunar.




Madde 84 / Yeni Hali


İstifa eden milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesi, istifanın geçerli olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanınca tespit edildikten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca kararlaştırılır.


Milletvekilliğinin kesin hüküm giyme veya kısıtlanma halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.


82 nci maddeye göre milletvekilliğiyle bağdaşmayan bir görev veya hizmeti sürdürmekte ısrar eden milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, yetkili komisyonun bu durumu tespit eden raporu üzerine Genel Kurul gizli oyla karar verir.


Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak bir ay içerisinde toplam beş birleşim günü katılmayan milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, durumun Meclis Başkanlık Divanınca tespit edilmesi üzerine, Genel Kurulca üye tam sayısının salt çoğunluğunun oyuyla karar verilebilir.


10) Başkanlık Divanı / 1982 Anayasası

Madde 94 / Eski Hali


Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanı, Meclis üyeleri arasından seçilen Meclis Başkanı, Başkanvekilleri, Kâtip Üyeler ve İdare Amirlerinden oluşur.


Başkanlık Divanı, Meclisteki siyasî parti gruplarının üye sayısı oranında Divana katılmalarını sağlayacak şekilde kurulur. Siyasî parti grupları Başkanlık için aday gösteremezler.


Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı için, bir yasama döneminde iki seçim yapılır. İlk seçilenlerin görev süresi iki, ikinci devre için seçilenlerin görev süresi üç yıldır.


Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan adayları, meclis üyeleri içinden, Meclisin toplandığı günden itibaren beş gün içinde, Başkanlık Divanına bildirilir. Başkan seçimi gizli oyla yapılır. İlk iki oylamada üye tam sayısının üçte iki ve üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu aranır. Üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılır; dördüncü oylamada en fazla oy alan üye, Başkan seçilmiş olur. Başkan seçimi, aday gösterme süresinin bitiminden itibaren, beş gün içinde tamamlanır.


Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekillerinin, Kâtip Üyelerinin ve İdare Amirlerinin adedi, seçim nisabı, oylama sayısı ve usulleri, Meclis İçtüzüğünde belirlenir.


Madde 94 / Yeni Hali


Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanı, Meclis üyeleri arasından seçilen Meclis Başkanı, Başkanvekilleri, Kâtip Üyeler ve İdare Amirlerinden oluşur.


Başkanlık Divanı, Meclisteki siyasî parti gruplarının üye sayısı oranında Divana katılmalarını sağlayacak şekilde kurulur. Siyasî parti grupları Başkanlık için aday gösteremezler.


Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı için, bir yasama döneminde iki seçim yapılır. İlk seçilenlerin görev süresi iki, ikinci devre için seçilenlerin görev süresi ise o yasama döneminin sonuna kadar devam eder.


Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan adayları, meclis üyeleri içinden, Meclisin toplandığı günden itibaren beş gün içinde, Başkanlık Divanına bildirilir. Başkan seçimi gizli oyla yapılır. İlk iki oylamada üye tam sayısının üçte iki ve üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu aranır. Üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılır; dördüncü oylamada en fazla oy alan üye, Başkan seçilmiş olur. Başkan seçimi, aday gösterme süresinin bitiminden itibaren, beş gün içinde tamamlanır.


Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekillerinin, Kâtip Üyelerinin ve İdare Amirlerinin adedi, seçim nisabı, oylama sayısı ve usulleri, Meclis İçtüzüğünde belirlenir.


Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasî partinin veya parti grubunun
Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine; görevlerinin gereği olan haller dışında, Meclis tartışmalarına katılamazlar; Başkan ve oturumu yöneten Başkanvekili oy kullanamazlar.

11) Yargı Yolu / 1982 Anayasası

Madde 125 / Eski Hali


İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. (Ek hüküm: 13.8.1999-4446/2 md.) Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların millî veya milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir. Milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebilir.


Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askerî Şûranın kararları yargı denetimi dışındadır.


İdarî işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar.


Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idarî eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez.


İdarî işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idarî işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir.


Kanun, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halinde ayrıca millî güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık nedenleri ile yürütmenin durdurulması kararı verilmesini sınırlayabilir.


İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.


Madde 125 / Yeni Hali


İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. (Ek hüküm: 13.8.1999-4446/2 md.) Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların millî veya milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir. Milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebilir.


Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askerî Şûranın kararları yargı denetimi dışındadır. Ancak, Yüksek Askerî Şûranın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır.


İdarî işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar.


Yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiç bir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idarî eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez.


İdarî işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idarî işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir.

Kanun, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halinde ayrıca millî güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık nedenleri ile yürütmenin durdurulması kararı verilmesini sınırlayabilir.


İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.


12) Kamu hizmeti görevlileriyle ilgili hükümler / 1982 Anayasası

Madde 128 / Eski Hali


Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.


Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.


Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla özel olarak düzenlenir.


Madde 128 / Yeni Hali


Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.


Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır.

Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla özel olarak düzenlenir.

13) Görev ve sorumluluklar, disiplin kovuşturulmasında güvence / 1982 Anayasası

Madde 129 / Eski Hali


Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.


Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.


Uyarma ve kınama cezalarıyla ilgili olanlar hariç, disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz.


Silahlı Kuvvetler mensupları ile hâkimler ve savcılar hakkındaki hükümler saklıdır.


Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.


Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idarî merciin iznine bağlıdır.


Madde 129 / Yeni Hali


Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.


Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.


Silahlı Kuvvetler mensupları ile hâkimler ve savcılar hakkındaki hükümler saklıdır.


Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.


Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idarî merciin iznine bağlıdır.

Disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz.

14) Hâkim ve savcıların denetimi / 1982 Anayasası

Madde 144 / Eski Hali

Hâkim ve savcıların görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (Hâkimler için idarî nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma, Adalet Bakanlığının izni ile adalet müfettişleri tarafından yapılır. Adalet Bakanı soruşturma ve inceleme işlemlerini, hakkında soruşturma ve inceleme yapılacak olandan daha kıdemli hâkim veya savcı eliyle de yaptırabilir.


Madde 144 / Yeni Hali

Adalet hizmetleri ile savcıların idarî görevleri yönünden Adalet Bakanlığınca denetimi, adalet müfettişleri ile hâkim ve savcı mesleğinden olan iç denetçiler; araştırma, inceleme ve soruşturma işlemleri ise adalet müfettişleri eliyle yapılır. Buna ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir

15) Askerî yargı / 1982 Anayasası
Madde 145 / Eski Hali

Askerî yargı, askerî mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler, asker kişilerin; askerî olan suçları ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerî mahallerde yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler.


Askerî mahkemeler, asker olmayan kişilerin özel kanunda belirtilen askerî suçları ile kanunda gösterilen görevlerini ifa ettikleri sırada veya kanunda gösterilen askerî mahallerde askerlere karşı işledikleri suçlara da bakmakla görevlidirler.


Askerî mahkemelerin savaş veya sıkıyönetim hallerinde hangi suçlar ve hangi kişiler bakımından yetkili oldukları; kuruluşları ve gerektiğinde bu mahkemelerde adlî yargı hâkim ve savcılarının görevlendirilmeleri kanunla düzenlenir.


Askerî yargı organlarının kuruluşu, işleyişi, askerî hâkimlerin özlük işleri, askerî savcılık görevlerini yapan askerî hâkimlerin mahkemesinde görevli bulundukları komutanlık ile ilişkileri, mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik teminatı, askerlik hizmetinin gereklerine göre kanunla düzenlenir. Kanun, ayrıca askerî hâkimlerin yargı hizmeti dışındaki askerî hizmetler yönünden askerî hizmetlerin gereklerine göre teşkilatında görevli bulundukları komutanlık ile olan ilişkilerini de gösterir.


Madde 145 / Yeni Hali

Askeri yargı, askeri mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler; asker kişiler tarafından işlenen askerî suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidir. Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde adliye mahkemelerinde görülür.


Savaş hali haricinde, asker olmayan kişiler askerî mahkemelerde yargılanamaz.


Askerî mahkemelerin savaş halinde hangi suçlar ve hangi kişiler bakımından yetkili oldukları; kuruluşları ve gerektiğinde bu mahkemelerde adlî yargı hâkim ve savcılarının görevlendirilmeleri kanunla düzenlenir.


Askerî yargı organlarının kuruluşu, işleyişi, askerî hâkimlerin özlük işleri, askerî savcılık görevlerini yapan askerî hâkimlerin görevli bulundukları komutanlıkla ilişkileri, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.


16) Anayasa Mahkemesi Kuruluşu / 1982 Anayasası

Madde 146 / Eski Hali

Anayasa Mahkemesi onbir asıl ve dört yedek üyeden kurulur.


Cumhurbaşkanı, iki asıl ve iki yedek üyeyi Yargıtay, iki asıl ve bir yedek üyeyi Danıştay, birer asıl üyeyi Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurullarınca kendi Başkan ve üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğu ile her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; bir asıl üyeyi ise Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri içinden göstereceği üç aday arasından; üç asıl ve bir yedek üyeyi üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından seçer.


Yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri ile üst kademe yöneticileri ve avukatların Anayasa Mahkemesine asıl ve yedek üye seçilebilmeleri için, kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim görmüş veya öğrenim kurumlarında en az onbeş yıl öğretim üyeliği veya kamu hizmetinde en az onbeş yıl fiilen çalışmış veya en az onbeş yıl avukatlık yapmış olmak şarttır.


Anayasa Mahkemesi, asıl üyeleri arasından gizli oyla ve üye tamsayısının salt çoğunluğu ile dört yıl için bir Başkan ve bir Başkanvekili seçer. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler.


Anayasa Mahkemesi üyeleri, aslî görevleri dışında resmî veya özel hiçbir görev alamazlar.


Madde 146 / Yeni Hali

Anayasa Mahkemesi onyedi üyeden kurulur.


Türkiye Büyük Millet Meclisi; iki üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun kendi başkan ve üyeleri arasından, her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden, bir üyeyi ise baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday içinden yapacağı gizli oylamayla seçer. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak bu seçimde, her boş üyelik için ilk oylamada üye tam sayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğu aranır. İkinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada en fazla oy alan aday üye seçilmiş olur.


Cumhurbaşkanı; üç üyeyi Yargıtay, iki üyeyi Danıştay, bir üyeyi Askerî Yargıtay, bir üyeyi Askerî Yüksek İdare Mahkemesi genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; en az ikisi hukukçu olmak üzere üç üyeyi Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden; dört üyeyi üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile en az beş yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından seçer.


Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurulları ile Yükseköğretim Kurulundan Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday göstermek için yapılacak seçimlerde, her boş üyelik için, bir üye ancak bir aday için oy kullanabilir; (Anayasa Mahkemesi’nce çıkarılmıştır) en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır. Baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday için yapılacak seçimde de her bir baro başkanı ancak bir aday için oy kullanabilir ve (Anayasa Mahkemesi’nce çıkarılmıştır) en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır.


Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için, kırkbeş yaşın doldurulmuş olması kaydıyla; yükseköğretim kurumları öğretim üyelerinin profesör veya doçent unvanını kazanmış, avukatların en az yirmi yıl fiilen avukatlık yapmış, üst kademe yöneticilerinin yükseköğrenim görmüş ve en az yirmi yıl kamu hizmetinde fiilen çalışmış, birinci sınıf hâkim ve savcıların adaylık dahil en az yirmi yıl çalışmış olması şarttır.
Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile dört yıl için bir Başkan ve iki başkanvekili seçilir. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler.


Anayasa Mahkemesi üyeleri aslî görevleri dışında resmi veya özel hiçbir görev alamazlar.”


17) Anayasa Mahkemesi Üyeliğinin sona ermesi / 1982 Anayasası

Anayasa Mahkemesi Üyeliğinin görev süresi ve üyeliğin sona ermesi /
Madde 147 / Eski Hali


Anayasa Mahkemesi üyeleri altmışbeş yaşını doldurunca emekliye ayrılırlar.


Anayasa Mahkemesi üyeliği, bir üyenin hâkimlik mesleğinden çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymesi halinde kendiliğinden; görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceğinin kesin olarak anlaşılması halinde de, Anayasa Mahkemesi üye tam sayısının salt çoğunluğunun kararı ile sona erer.


Madde 147 / Yeni Hali


Anayasa Mahkemesi üyeleri oniki yıl için seçilirler. Bir kimse iki defa Anayasa Mahkemesi üyesi seçilemez. Anayasa Mahkemesi üyeleri altmışbeş yaşını doldurunca emekliye ayrılırlar. Zorunlu emeklilik yaşından önce görev süresi dolan üyelerin başka bir görevde çalışmaları ve özlük işleri kanunla düzenlenir.

Anayasa Mahkemesi üyeliği, bir üyenin hâkimlik mesleğinden çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymesi halinde kendiliğinden; görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceğinin kesin olarak anlaşılması halinde de, Anayasa Mahkemesi üye tam sayısının salt çoğunluğunun kararı ile sona erer.

18) Anayasa Mahkemesi Görev ve yetkileri / 1982 Anayasası
Anayasa Mahkemesi Görev ve yetkileri / Yeni Hali
Madde 148 / Eski Hali


Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz.


Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır. Şekil bakımından denetleme, Cumhurbaşkanınca veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin beşte biri tarafından istenebilir. Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren on gün geçtikten sonra, şekil bozukluğuna dayalı iptal davası açılamaz; def’i yoluyla da ileri sürülemez.


Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.


Yüce Divanda, savcılık görevini Cumhuriyet Başsavcısı veya Cumhuriyet Başsavcıvekili yapar.


Yüce Divan kararları kesindir.


Anayasa Mahkemesi, Anayasa ile verilen diğer görevleri de yerine getirir.


Madde 148 / Yeni Hali


Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler ve bireysel başvuruları karara bağlar. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz.


Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır. Şekil bakımından denetleme, Cumhurbaşkanınca veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin beşte biri tarafından istenebilir. Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren on gün geçtikten sonra, şekil bozukluğuna dayalı iptal davası açılamaz; def’i yoluyla da ileri sürülemez.


Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.


Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.


Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.

Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.

Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanırlar.

Yüce Divanda, savcılık görevini Cumhuriyet Başsavcısı veya Cumhuriyet Başsavcıvekili yapar.

Yüce Divan kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabilir. Genel Kurulun yeniden inceleme sonucunda verdiği kararlar kesindir.

Anayasa Mahkemesi, Anayasa ile verilen diğer görevleri de yerine getirir.


Yüce Divan kararları kesindir.

19) Anayasa Mahkemesi Çalışma ve yargılama usulü / 1982 Anayasası

Madde 149 / Eski Hali

Anayasa Mahkemesi, Başkan ve on üye ile toplanır, salt çoğunluk ile karar verir. Anayasa değişikliklerinde iptale ve siyasî parti davalarında kapatılmaya karar verebilmesi için beşte üç oy çokluğu şarttır.


Şekil bozukluğuna dayalı iptal davaları Anayasa Mahkemesince öncelikle incelenip karara bağlanır.


Anayasa Mahkemesinin kuruluşu ve yargılama usulleri kanunla; mahkemenin çalışma esasları ve üyeleri arasındaki işbölümü kendi yapacağı İçtüzükle düzenlenir.


Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar dışında kalan işleri dosya üzerinde inceler. Ancak, gerekli gördüğü hallerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çağırabilir (Ek ibare: 23.7.1995-4121/14 md.) ve siyasî partilerin temelli kapatılması veya kapatılmasına ilişkin davalarda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından sonra kapatılması istenen siyasî partinin genel başkanlığının veya tayin edeceği bir vekilin savunmasını dinler.


Madde 149 / Yeni Hali

Anayasa Mahkemesi, iki bölüm ve Genel Kurul halinde çalışır. Bölümler, başkanvekili başkanlığında dört üyenin katılımıyla toplanır. Genel Kurul, Mahkeme Başkanının veya Başkanın belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en az oniki üye ile toplanır. Bölümler ve Genel Kurul, kararlarını salt çoğunlukla alır. Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlar oluşturulabilir.


Siyasî partilere ilişkin dava ve başvurulara, iptal ve itiraz davaları ile Yüce Divan sıfatıyla yürütülecek yargılamalara Genel Kurulca bakılır, bireysel başvurular ise bölümlerce karara bağlanır.


Anayasa değişikliğinde iptale, siyasî partilerin kapatılmasına ya da Devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğu şarttır.


Şekil bozukluğuna dayalı iptal davaları Anayasa Mahkemesince öncelikle incelenip karara bağlanır.Anayasa Mahkemesinin kuruluşu, Genel Kurul ve bölümlerin yargılama usulleri, Başkan, başkanvekilleri ve üyelerin disiplin işleri kanunla; Mahkemenin çalışma esasları, bölüm ve komisyonların oluşumu ve işbölümü kendi yapacağı İçtüzükle düzenlenir.


Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar dışında kalan işleri dosya üzerinde inceler. Ancak, bireysel başvurularda duruşma yapılmasına karar verilebilir. Mahkeme ayrıca, gerekli gördüğü hallerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çağırabilir ve siyasî partilerin kapatılmasına ilişkin davalarda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından sonra kapatılması istenen siyasî partinin genel başkanlığının veya tayin edeceği bir vekilin savunmasını dinler.”

20) Askerî Yargıtay / 1982 Anayasası
Madde 156 / Eski Hali


Askerî Yargıtay, askerî mahkemelerden verilen karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Ayrıca, asker kişilerin kanunla gösterilen belli davalarına ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar.


Askerî Yargıtay üyeleri birinci sınıf askerî hâkimler arasından Askerî Yargıtay Genel Kurulunun üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla her boş yer için göstereceği üçer aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.


Askerî Yargıtay Başkanı, Başsavcısı, İkinci Başkanı ve daire başkanları Askerî Yargıtay üyeleri arasından rütbe ve kıdem sırasına göre atanırlar.


Askerî Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, mensuplarının disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik teminatı ve askerlik hizmetlerinin gereklerine göre kanunla düzenlenir.


Madde 156 / Yeni Hali


Askerî Yargıtay, askerî mahkemelerden verilen karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Ayrıca, asker kişilerin kanunla gösterilen belli davalarına ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar.


Askerî Yargıtay üyeleri birinci sınıf askerî hâkimler arasından Askerî Yargıtay Genel Kurulunun üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla her boş yer için göstereceği üçer aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.


Askerî Yargıtay Başkanı, Başsavcısı, İkinci Başkanı ve daire başkanları Askerî Yargıtay üyeleri arasından rütbe ve kıdem sırasına göre atanırlar.

Askerî Yargıtayın kuruluşu, işleyişi, mensuplarının disiplin ve özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.

21) Askeri Yüksek İdare Mahkemesi / 1982 Anayasası

157 / Eski Hali


Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, askerî olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin idarî işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesidir. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz.


Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin askerî hâkim sınıfından olan üyeleri, mahkemenin bu sınıftan olan başkan ve üyeleri tam sayısının salt çoğunluğu ve gizli oy ile birinci sınıf askerî hâkimler arasından her boş yer için gösterilecek üç aday içinden; hâkim sınıfından olmayan üyeleri, rütbe ve nitelikleri kanunda gösterilen subaylar arasından, Genelkurmay Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.


Askerî hâkim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en fazla dört yıldır.


Mahkemenin Başkanı, Başsavcı ve daire başkanları hâkim sınıfından olanlar arasından rütbe ve kıdem sırasına göre atanırlar.

Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik teminatı ve askerlik hizmetlerinin gereklerine göre kanunla düzenlenir.

Madde 157 / Yeni Hali


Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, askerî olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin idarî işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesidir. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz.


Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin askerî hâkim sınıfından olan üyeleri, mahkemenin bu sınıftan olan başkan ve üyeleri tam sayısının salt çoğunluğu ve gizli oy ile birinci sınıf askerî hâkimler arasından her boş yer için gösterilecek üç aday içinden; hâkim sınıfından olmayan üyeleri, rütbe ve nitelikleri kanunda gösterilen subaylar arasından, Genelkurmay Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.


Askerî hâkim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en fazla dört yıldır.


Mahkemenin Başkanı, Başsavcı ve daire başkanları hâkim sınıfından olanlar arasından rütbe ve kıdem sırasına göre atanırlar.

Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.

22) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu / 1982 Anayasası

Madde 159 / Eski Hali

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.


Kurulun Başkanı, Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir. Kurulun üç asıl ve üç yedek üyesi Yargıtay Genel Kurulunun, iki asıl ve iki yedek üyesi Danıştay Genel Kurulunun kendi üyeleri arasından, her üyelik için gösterecekleri üçer aday içinden Cumhurbaşkanınca, dört yıl için seçilir. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilirler. Kurul, seçimle gelen asıl üyeleri arasından bir başkanvekili seçer.


Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu; adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar.Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin veya bir hâkimin veya savcının kadrosunun kaldırılması veya bir mahkemenin yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlar. Ayrıca Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirir.


Kurul kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz.


Kurulun görevlerini yerine getirmesi, seçim ve çalışma usulleriyle itirazların Kurul bünyesinde incelenmesi esasları kanunla düzenlenir.


Adalet Bakanlığının merkez kuruluşunda geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcıların muvafakatlarını alarak atama yetkisi Adalet Bakanına aittir.


Adalet Bakanı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ilk toplantısında onaya sunulmak üzere, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde hizmetin aksamaması için hâkim ve savcıları geçici yetki ile görevlendirebilir.

Madde 159 / Yeni Hali

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.


Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yirmi iki asıl ve oniki yedek üyeden oluşur; üç daire halinde çalışır.


Kurulun Başkanı Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir. Kurulun, dört asıl üyesi, nitelikleri kanunda belirtilen; yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca, üç asıl ve üç yedek üyesi Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca, iki asıl ve iki yedek üyesi Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca, bir asıl ve bir yedek üyesi Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından, yedi asıl ve dört yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından adlî yargı hâkim ve savcılarınca, üç asıl ve iki yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından idarî yargı hâkim ve savcılarınca, dört yıl için seçilir. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilir.


Kurul üyeliği seçimi, üyelerin görev süresinin dolmasından önceki altmış gün içinde yapılır. Cumhurbaşkanı tarafından seçilen üyelerin görev süreleri dolmadan Kurul üyeliğinin boşalması durumunda, boşalmayı takip eden altmış gün içinde, yeni üyelerin seçimi yapılır. Diğer üyeliklerin boşalması halinde, asıl üyenin yedeği tarafından kalan süre tamamlanır.


Yargıtay, Danıştay ve Türkiye Adalet Akademisi genel kurullarından seçilecek Kurul üyeliği için her üyenin, birinci sınıf adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları arasından seçilecek Kurul üyeliği için her hâkim ve savcının; ancak bir aday için oy kullanacağı seçimlerde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilir. Bu seçimler her dönem için bir defada ve gizli oyla yapılır.


Kurulun, Adalet Bakanı ile Adalet Bakanlığı Müsteşarı dışındaki asıl üyeleri, görevlerinin devamı süresince; kanunda belirlenenler dışında başka bir görev alamazlar veya Kurul tarafından başka bir göreve atanamaz ve seçilemezler.


Kurulun yönetimi ve temsili Kurul Başkanına aittir. Kurul Başkanı dairelerin çalışmalarına katılamaz. Kurul, kendi üyeleri arasından daire başkanlarını ve daire başkanlarından birini de başkanvekili olarak seçer. Başkan, yetkilerinden bir kısmını başkanvekiline devredebilir.


Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar; Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlar; ayrıca, Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirir.


Hâkim ve savcıların görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (hâkimler için idarî nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma işlemleri, ilgili dairenin teklifi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanının oluru ile Kurul müfettişlerine yaptırılır. Soruşturma ve inceleme işlemleri, hakkında soruşturma ve inceleme yapılacak olandan daha kıdemli hâkim veya savcı eliyle de yaptırılabilir.


Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz.


Kurula bağlı Genel Sekreterlik kurulur. Genel Sekreter, birinci sınıf hâkim ve savcılardan Kurulun teklif ettiği üç aday arasından Kurul Başkanı tarafından atanır. Kurul müfettişleri ile Kurulda geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcıları, muvafakatlerini alarak atama yetkisi Kurula aittir.


Adalet Bakanlığının merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcılar ile adalet müfettişlerini ve hâkim ve savcı mesleğinden olan iç denetçileri, muvafakatlerini alarak atama yetkisi Adalet Bakanına aittir.


Kurul üyelerinin seçimi, dairelerin oluşumu ve işbölümü, Kurulun ve dairelerin görevleri, toplantı ve karar yeter sayıları, çalışma usul ve esasları, dairelerin karar ve işlemlerine karşı yapılacak itirazlar ve bunların incelenmesi usulü ile Genel Sekreterliğin kuruluş ve görevleri kanunla düzenlenir.”


23) Ekonomik hükümler / 1982 Anayasası

Madde 166 / Eski Hali


Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayi ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir.


Planda millî tasarrufu ve üretimi artırıcı, fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı, yatırım ve istihdamı geliştirici tedbirler öngörülür; yatırımlarda toplum yararları ve gerekleri gözetilir; kaynakların verimli şekilde kullanılması hedef alınır. Kalkınma girişimleri, bu plana göre gerçekleştirilir.


Kalkınma planlarının hazırlanmasına, Türkiye Büyük Millet Meclisince onaylanmasına, uygulanmasına, değiştirilmesine ve bütünlüğünü bozacak değişikliklerin önlenmesine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.


Madde 166 / Yeni Hali


Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayi ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir.


Planda millî tasarrufu ve üretimi artırıcı, fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı, yatırım ve istihdamı geliştirici tedbirler öngörülür; yatırımlarda toplum yararları ve gerekleri gözetilir; kaynakların verimli şekilde kullanılması hedef alınır. Kalkınma girişimleri, bu plana göre gerçekleştirilir.


Kalkınma planlarının hazırlanmasına, Türkiye Büyük Millet Meclisince onaylanmasına, uygulanmasına, değiştirilmesine ve bütünlüğünü bozacak değişikliklerin önlenmesine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.


Ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında hükümete istişarî nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulur. Ekonomik ve Sosyal Konseyin kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenir.

24) Geçici 15. Madde kaldırılacak


12 Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde, yasama ve yürütme yetkilerini Türk milleti adına kullanan, 2356 sayılı Kanunla kurulu Millî Güvenlik Konseyinin, bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla görev ifa eden Danışma Meclisinin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezaî, malî veya hukukî sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamaz.


Bu karar ve tasarrufların idarece veya yetkili kılınmış organ, merci ve görevlilerce uygulanmasından dolayı, karar alanlar, tasarrufta bulunanlar ve uygulayanlar hakkında da yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.