28 Haziran 2010

EY AKP YETKİLİLERİ BURASI NERESİ?

Çatışmada ölen PKK'lı için Şanlıurfa'da cenaze töreni düzenlendi. Tabut, PKK'nın sözde bayrağına sarıldı.


Diyarbakır Silvan’da Mehmetçik ile girdiği çatışmada öldürülen PKK’lı terörist Mehmet Ali Melik  için Şanlıurfa’da düzenlenen cenaze töreni örgütün gövde gösterisine dönüştü.



Cenazeye BDP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici, Ceylanpınar Belediye Başkanı BDP’li İsmail Arslan, PKK’nın Kuzey Irak’taki elebaşlarından Murat Karayılan’ın kardeşi Bozan Karayılan da katıldı.

TAHRİKÇİ SLOGANLAR ATILDI

Bin kadar PKK yandaşı da cenazedeydi. Teröristin tabutu PKK'nın sözde bayrağına sarıldı. Tabut camiden mezarlığa kadar olan 1.5 kilometre boyunca eller üzerinde taşındı.

Yürüyüş sırasında Kürtçe olarak ‘Şehitler ölmez’, ‘Öcalan’sız dünyayı başınıza yıkarız’, ‘PKK halktır, halk burada’ sloganları atıldı. Tüm bunlara güvenlik güçlerinin en küçük bir müdahalesi bile olmadı.

YAZIKLAR OLSUN.

EY akp VE  recep tayyip erdoğan AL AÇILIMINI BAŞINA ÇAL.
BUNLAR SİZLERİN ESERİ.HABURDAN PKK ŞEREFZİZLERİ GÖVDE GÖSTERİSİ YAPARAKGİRİNCE ONLARA ÖZEL MOBİL MAHKEME KURARAK TAVİZ VERİRSEN HERŞEYİ YAPACAK DURUMA GETİRİR CESARET VERİRSİN.

ŞİMDİ ŞEHİTLERİMİZİN  RUHUNUN RAHAT OLDUĞUNA İNANIYORMUSUN.HEPİMİZİN İÇİNİ SIZLATAN BİR DURUM.

BİZİM ÖDEDİĞİMİZ VERGİLERLE MAAŞ ALAN MİLLETVEKİLİ,BELEDİYE BAŞKANI VEDE DİYANETİN MEMURU HOCADA CENAZE NAMAZINI KILDIRIYOR.

BUNA DUR DİYECEK YOK MU?GAZZENİN,IRAKIN SORUNLARIYLA İLGİLENECEĞİNE İÇİMİZİ SIZLATAN BU DURUMU ORTADAN KALDIR.GENEL KURMAYIDA KENDİNİZE BENZETTİNİZ.

YAPIN YAPACAĞINIZ KADAR AÇILIM.

TÜRK MİLLETİ BU ZOR ŞARTLARIN ÜSTESİNDEN GELECEK BİRLİK BERABERLİĞİ BULACAKTIR.GEREKİRSE BİR KURTULUŞ SAVAŞI DAHA YAPACAK  GÜCÜ VARDIR BİZİM DAHA FAZLA SAPRIMIZI TAŞIRMAYIN.BİZ ZOR ŞARTLARDAN BU ÜLKEYİ YENİDEN VAR ETTİK VE BU ÜLKEDE YENİ KEMAL'LER ORTAYA CIKAR BUNDAN HİÇ ŞÜPHENİZ OLMASIN.


TEŞEKKÜRLER

26 Haziran 2010

TARİHİ KİM BİLMİYOR SİZCE?

Recep bey 11 askerimizin şehit edildiği karakolu ziyaret etmişti ve basında siperde çömelerek dururken fotoğrafları çıkmıştı.Bu foroğraflarda eleştirilmişti.


Recep bey Kanada'ya giderken basına tarih dersi verdi ve kendini MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'le kıyasladı:

Recep Bey:Basına ve bazı köşe yazarlarına "Aç biraz tarih oku,ATATÜRK'ün siper arkasında nasıl durduğunun resimlerini gör." dedi.

İlahi Recep bey kendinizi CONKBAYIRI'nda,ARIBURNU'nda, ANAFARTALAR KAHRAMANIMI zannettiniz.Bu ne aymazlık.Siz tarihi okusanız daha iyi olur bence.Çünki MUSTAFA KEMAL ATATÜRK yedi düvelle savaşırken siperlerde durmuştur.Düşmanı yurttan kovduktan ve CUMHURİYETİ kurduktan sonra Anadoluyu baştan başa gezerken,Ülkenin herhangi bir bölgesinde siperlere girmemiştir.

O fotoğrafı basında görünce benimde içim cızladı.Koskoca TÜRKİYE Başbakanını kendi ülkesinde çömelmiş olarak görmek tüm yurttaşlarımızın da içini sızlattığını biliyorum.



Teşekkürler

25 Haziran 2010

PKK'YA FİKİR VERMEK SUÇ:


AMERİKAN YÜKSEK MAHKEMESİN'DEN  ABD'DE TARTIŞMA YARATAN KARAR:

     ABD Yüksek Mahkemesi'nin "Terörist organizasyonlara tavsiye ve fikir vermek de maddi desteğe girer ve suçtur" kararı ABD'de tartışma yarattı.
     ABD'nin 1996 yılında PKK'yı terör listesine almasınn ardındanCalifornia'daki Hunitarian Law Projest (İNSANİ HUKUK PROJESİ) isimli insan hakları örgütü, PKK'Ya yardım ettiği gerekçesiyle davalık olmuştu.
     Ö rgüt ise PKK'ya uluslararası arenada insan hakları ihlallerine nasıl dikkat çekecekleri konusunda hukuksal tavsiyeler verdiklerini, bunun maddi yardım sayılmayacağını söyleyerek  karara karşı cıkmıştı.
     Dosya sonunda yüksek mahkeme'ye geldi.Yüksek mamkeme "Barışcılda olsa verilen fikir maddi desteğe girer PKK'ya yardım edemezsiniz dedi."
   
     Şimdi yukarıdaki metni okuduktan sonra  bir değerlendirme yapacak olursak; ABD fikir vermeyi suç saymış, bizde ise TBMM PKK'yı savunan, onları destekleyen vekillerle dolu. BDP'li vekiller zaten PKK'nın taşeronu onların yönü belli imralıdan aldıkları  direktiflerle harekat ediyorlar. Ya AKAPE'li vekillere ne demeli. Daha önce paylaştığım gibi  aşağıdaki sözler onlara ait;

   ( Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen BAĞIŞ,AB Büyükelçileriyle düzenlediği Van-Bahçeşehir gezisine katılan gazetecilere"OCAĞINA ATEŞ DÜŞEN SADECE 11 ASKERİN ANASI DEĞİL; KANDIRILMIŞ ÇOÇUKLARIN(teröristlere diyor) AİLELERİDE ACI ÇEKİYOR."dedi.)
(AK Parti Mardin Milletvekili Mehmet Halit Demir, demokratik açılımın her türlü engellemelere rağmen sürdürüleceğini belirtti. Demir, Kandil ve Mahmur'dan 'barış grubu' olarak Türkiye'ye giriş yapan kişilerin tutuklanmalarına ise tepki gösterdi.)

     Yazımın başında da belirtiğim gibi ABD'de PKK' ya sivil bir derneğin fikir vermesi suç sayılırken;bizde hükümetin milletvekilleri bizim vergimizden kesilen paralarla maaşını ödediğimiz AKAPE vekilleri pervasızca PKK'yı koruyorlar,yaptıkları terörist eylemleri yasallaştırıyorlar.Ben yaptıklarınıda normal görüyorum çünkü balık baştan kokar.Ben BOB'un eş başkanıyım diyen sayın Recep bey,  PKK'ya yardım eden İsrail'den aldığı ödül  sayın Recep beye neden verildi acaba;  Biz halk olarak bunu öğrenmek istiyoruzNeyin üstün hizmet madalyası.

     Biz yıllardır her şeyi ABD'den bildik.Aslında ABD'de İsrail vede Siyonizim kıskacında.Prof.Dr.Cemal ANADOL'un kitabını okumanızı tavsiye ederim.

     Şimdi ABD Yüksek Mahkemesi'nin vermiş olduğu kararı neden hükümet veremiyor acaba.Bir senedir açılım diye diye TERÖR'ün azmasını,tekrar 2002 yılı öncesine hatta dahada ileri gitmesine göz yumuyor.Hem de PKK'yı barındıran Barzani'yi kırmızı halılarda karşılayıp ona KAK diyor.Biz Barzani’yi, “Beyefendi… Sayın” hitaplarıyla konuşturan TRT’ye kızarak haksızlık yapmışız. Meğerse bu “saygınlık” bir devlet politikasıymış. Çünki Barzani’ye “Kak Mesut”, yani “Mesut Abi” dediği için tepkileri çeken Wilson ödüllü Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, niye bu hitabı uygun bulduğuna, Gazeteci Şamil Tayyar vasıtasıyla açıklık getirdi. Misafirimiz olduğundan, bir “saygı” ifadesi olarak kullanmış.
    Kime ne saygısı gösteriyorsunuz?
    Böyle bir dış politika olabilir mi?
    Bu politika Sayın Recep Bey'den izinsiz yapılabilirmi?
   


                                                                                          Teşekkürederim.





    

22 Haziran 2010

NEREDEN NEREYE

AKAPE iktidarıyla zıvanadan çıkan "Kürt-Türk","Laik-Anti laik","Cematçi-Cematçi olmayan" ayrımcılıkları güzel memleketimize,TÜRKİYE'mize pahalıya mal oluyor

Recep bey ikide bir konuşmalarında"Nereden-Nereye" diyerek rakamlarla hep eskiyi kıyaslıyor.Sekiz yıldan beri iktidarda olan bir partinin başkanı eskiye örnek vereceğine sorunları çözse çok iyi olur bence.

Gelin bizde bir göz atalım sekiz yılda Nereden-Nereye gelmişler.

Sekiz yıl önce oğlunu ABD'de okutmak için bir hayır sever vatandaşın desteğini alan Recep Bey şimdi"villacıklar,gemicikler, pırlanta şirketleriyle donanıyor.Nereden-Nereye.

Sekiz yıl öncedış borç 220 milyar dolar iken şimdi 550 milyar dolar.Nereden-Nereye.

Sekiz yıl önce işsiz sayısı 2 milyonken,şimdi 6.5 milyonu aşıyor.Nerden-Nereye.

Sekiz yıl önce 2002 yılında ŞEHİT sayımız 6 iken; 2010 yılına geldiğimizde, açılımdan beri ŞEHİT sayımız 128; Nereden-Nereye.

Hısızlık ve yolsuzlukta dünya üçüncüsü olduk.Nereden-Nereye.

Sekiz yıl önce Türkiye çağdaş uygarlık ve batı ekseninde yer alıyordu.(eksenimiz kaymadı diye ABD'ye heyet gönderiyor.)Şimdi ise Ahmedinejad-Hamas molla-bedevi sırat köprüsünde Türkiye'yi ateşe atıyor.

NEREDEN-NEREYE

SAYGILARIMLA



                                                                                           

SOSYAL ADALET

Birinin yediği, beşinin baktığı bu dünya düzeninde sosyal adaletten bahsetmek ne kadar doğru sizce.Hani bir fıkrada vardır sosyal adalet üzerine

Aslan,kurt ve tilki ava çıkmışlar. Birçok hayvan avlayıp dönmüşler.
Aslan,kurda “Haydi, şunları pay et “ demiş .
Kurt avları üç eşit parçaya bölmüş.
Aslan kükremiş:“Hani ulan benim aslan payım ?” Kurt şaşırmış:
Ne aslanpayı ?
Avları beraber yakalamadık mı ?
Herkes hakkına razı olmalı.Üçümüz eşit paylaşacağız ?
Sosyal adalet bunu gerektirir.”
Sosyal adalet ha “diye kükreyen aslan, o kızgınlıkla atılıp bir pençede kurdu öldürmüş ve tilkiye dönerek ,
“Hadi sen pay et avları” demiş
Tilki ellerini ovuşturmuş :
“Aman efendim , siz ormanlar kıralı hayvanlar padişahı dururken pay etmek ne haddimize ?
Hepsi sizin .Buyurun afiyetle yiyin!
Aslan hayretle sormuş:“Sen bu sosyal adaleti ne zaman öğrendin .?
Tilki boynunu bükmüş :
“Kurdun akıbetini gördükten sonra

Oysaki emek gücünün sömürüsü uzun yıllardır gündemden hiç düşmedi. Yıllardır direniş bilinci, dünyanın birçok ülkesinde ve bizde sayısız bedeller verdi, halende veriyor. Sınıfın tek korktuğu istihdam kurbanı; yani sonu kurdun akıbetine benzemesi. Üretimde ki adalet tüketim adaletiyle özdeşleşmeyen bu katı tutum emekçinin yaşam kalitesini her gün daha yaşanmaz bir çile haline getiriyor.

Tüketimdeki pahalılık ve bütçe açıklarını vergi borcu olarak halka yansıtılması en klasik geleneklerden biri. Verdiğini bu yolla tahsil eden yüce devlet yöneticileri, yani hükümet, halktaki güveni yerine güvensizlikle beraber farklı arayışlara götürmekte. Ülkemizde halen tam anlamıyla bu emek halkası bir bilince oturtulmaması emek bilincinin önünü tıkayan devlet, halkını anlamamasından kaynaklanıyor.Ucuz ücret sömürüsün de istihdam sahiplerini desdekleyen hükümet,işçisini,çiftçisini, alın teriyle helal kazanç elde etmek isteyen vatandaşını unutuyor ve hakkını isteyenleride direnişlerde coplamaktan da kaçınmıyor.

 Sosyal devlet yaşamasını biliyorsa yaşatmasını da bilmeli. Bir şeyler imar ettiğini sanan, yıktıklarını da görmeli. Her şey seçim arenalarında atılan vaatlerle sınırlı olmamalı. Vaadler deyince nede atılıp tutulurdu.
Milletvekilliği dokunulmazlıklarını kaldırmaktan,yolsuzlukları önlemekten bahseden,iki anahtar vaatlerinden bulunanlar, araba dağıtacaklarını söz verenler bunla da kalmayıp kendilerine oy vererek cenneti garantileyeceklerini söyleyenler vardı. Ne kadar atıp,  tutarsa o kadar makbul.Gerçi atmak, tutmak son dönemler de en itibar gören ilke.

Hal böyle olunca da bir şey değişmiyor ve gelen gideni aratıyor.Ne dokunulmazlıklar,ne yolsuzluklar, ne de iki anahtar hepsi hayal ve yalan oluyor.
Öyle bir demokrasi düşünün ki toplumsal dengelerde hiçbir değişim getirmiyor. Ama kişiler arası dengelerde fark ucurum oluyor.Zengin, zenginliğine zenginlik katıyor.Fakir ise gittikce fakirleşiyor.Hal böyle olunca Havuzlu villalarda, ülkenin hem efendisi hem de sahibi oluyorlar. Kendilerini eleştirmek demokrasinin işlemediği alan; öz eleştiri isteği yasak.

Temelinden yaralı milletin değer yargıları yıpratılmış. Bir kültür yozluğuyla, yandaş medyanın esiri olmuş ve üretemez hala gelmiş bir nesil düşünün.

Düşünün ki asgari üçretlede olsa iş bulmuş,kendini şanslı sayan binlerce  insan yaşam savaşı verirken,  kendilerinin geleceğinden şüphe duyan gelecekten umudu olmayan insanlar.

Düşününki sayısızca insanı vergi, kredi ve fahiş faizlerle icralık bir geleceğe mahkum ettiğini düşünün.

Düşününki binlerce üniversite mezunu gelecek korkusuyla psikolojik terapiler alarak geleceğe hazırlandığını düşünün .

Ne sefalete, nede yoksulluğa dur diyen oluyor.Kendi kasalarını doldurup,havuzlu villalarda oturup,gemicikler alıp sonra da adına demokrasi diyerek halka yutturuyorlar .

Bu düzeni sonlandırmanın zamanı geldi.Bu da CUMHURİYET HALK PARTİSİ ve de KEMAL KILIÇTAROĞLU ile mümkündür.Ne diyor sayın Kılıçtaroğlu bizim iktidarımızda biz değil HALK zenginleşecek.Evet şimdi SOSYAL ADALETİ yeniden kurma zamanı.

SAYGILARIMLA.

NOT:Aşağıda CHP programından SOSYAL DEVLET.

                                            SOSYAL DEVLET


                                            YENİ SOSYAL REFAH DEVLETİ

Ana hedefimiz, çağdaş Sosyal Refah Devletini kurmak, tüm dar gelirlilere sosyal hizmet ile ulaşmaktır. Üretken tam istihdam ile işsizliğin ve yoksulluğun aşılması, eşitsizliklerle mücadele ve fırsat eşitliğinin sağlanması CHP’nin “YENİ SOSYAL DEVLET / KORUYUCU SOSYAL REFAH DEVLETİ ” anlayışının öncelikleridir.

“Yeni Sosyal Refah Devleti” yapılanması ile insanlara kendi tercihleri olan yaşam biçimlerinde fırsat eşitliği ve adil katılım olanakları sağlanacaktır. Bu süreçte insanların kişiliklerine saygı ve onurlarının hiçbir koşulda rencide edilmemesi temel alınacaktır.

CHP, “Yeni Sosyal Refah Devleti” ile “işsizlik, yoksulluk ve eşitsizliklerle” kararlı bir şekilde mücadele ederek; herkes için “daha adil ve refah düzeyi, daha yüksek bir toplum”, “daha huzurlu, özgür, güvenli ve kaliteli bir yaşam” öngörmektedir.

CHP’nin “işsizlik, yoksulluk ve eşitsizliklerle” mücadelede “önce insan” duyarlılığı içinde uygulamaya koyacağı Yeni Sosyal Refah Devleti, öncelikle ve özellikle aşağıda belirtilen beş konuda yükümlülük ve yönlendiricilik görevini eksiksiz üstlenecektir.

SAĞLIK VE EĞİTİM HİZMETLERİNDE FIRSAT EŞİTLİĞİ: Devletin gelir ve harcama politikaları, gelir dağılımını bozucu değil, düzeltici bir rol oynayacaktır. Devlet, asli görevleri olan sağlık ve eğitim hizmetlerinin toplumun tüm bireylerine ulaşmasını fırsat eşitliği ilkesi içinde sağlayacaktır.

İNSAN ONURUNA UYGUN ASGARİ ÜCRET: Tüm çalışanların, insan onur ve saygınlığına yaraşır bir gelir düzeyine kavuşturulması hedef alınacak, asgari ücret bu duyarlılığının etkin aracı olarak kullanılacaktır.

TÜM ÇOCUKLARIMIZA EĞİTİM HAKKI: Eğitimde Fırsat Eşitliği sağlanacak, kimsenin mali gücü hiçbir kademede eğitiminin engelini oluşturmayacak, hiçbir çocuğumuz eğitim sistemi dışında bırakılmayacaktır.

HERKES İÇİN SOSYAL ADALET, DENGELİ KALKINMA: Gerek çalışanlar, gerekse bölgeler arasındaki mevcut gelir dağılımı adaletsizlikleri hızla giderilecek, toplumun farklı katmanları arasında Sosyal Adalet sağlanacak, kalkınmada bölgeler arası dengesizlikler kapatılacaktır.

HERKESİ KAPSAYAN SOSYAL GÜVENLİK: Bütün yurttaşlar tüm yaşamları boyunca, “özürlülük, işsizlik, hastalık, yaşlılık, maluliyet, ölüm, iş kazası ve meslek hastalığı, bakıma ve korunmaya muhtaçlık” gibi risklere karşı Sosyal Güvenliğe kavuşturulacaktır.

HER AİLEYE SİGORTA, HER YOKSUL AİLEYE VATANDAŞLIK HAKKI ÖDEMESİ: Büyük kentlerden başlayarak, 10 yılda tüm ülkeyi kapsamak üzere Aile Sigortası uygulaması başlatılacaktır. Eş zamanlı olarak kırsal kesimde tüm en yoksul aileleri hedef alacak Vatandaşlık Hakkı Ödemesi uygulamasına geçilecektir.

YOKSULLUKLA ETKİN MÜCADELE, SIFIR AÇLIK: Böylelikle, ülkemizin tüm coğrafyasında Yoksullukla Mücadele etkin, ilkeli ve onurlu bir süreç olarak sürdürülecek; kimsenin yatağına aç girmemesi sağlanarak, Sıfır Açlık hedefine ulaşılacaktır.

Bu anlayış ve kararlılıkla oluşturulacak olan “YENİ SOSYAL REFAH DEVLETİ” ile, sadaka dağıtan, insanlığı zedeleyen devlet anlayışı yerine, “İnsan Onurunu Koruyucu” yeni bir Refah Toplumu düzeni kurulacaktır.

YOKSULLUKLA MÜCADELE

Hedefimiz, “sadaka dağıtan devlet” yerine, insan onuruna saygılı güçlü bir “sosyal refah devleti” yapılanması sağlayarak, ülkemizde “açlığa ve yoksulluğa” son vermektir.

ONUR KIRICI, SİYASETE BULAŞTIRILMIŞ YARDIMLARLA, SADAKA KÜLTÜRÜYLE YOKSULLUK YENİLEMEZ: Hedefimiz, Sosyal Refah Devleti temelinde politikalarla yoksulluğu yenmek, sıfır açlık hedefine ulaşmaktır.

HER BİREY “SOSYAL YARDIM ALMA HAKKINA” SAHİPTİR. Bu yardım kişinin toplumda, insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşaması için verilir. Yoksullukla mücadele bu anlayışla sürdürülecek; bireyin ve ailenin onuru korunacak, insanın yoksulluğu teşhir edilmeyecek; yoksulun yoksulluğu, ona yapılacak yardımlar siyasi istismara alet edilmeyecektir.

ÜLKEDE SIFIR AÇLIK ORTAMININ YARATILMASI DEVLETİN GÖREVİDİR. Hiçbir vatandaşımız kendi elinde olmayan nedenlerle, yatağa aç girmemelidir.. Bunun gereği, özenle yerine getirilecektir.

YOKSULLUKLA MÜCADELE, “ÇALIŞMAKTAN KAÇINMA” ALIŞKANLIĞI YARATMAMALIDIR: Açlık veya yoksullukla mücadele için uygulamaya konacak programların kişilerde “tembellik eğilimi” veya “çalışmaktan ve sorumluluk üstlenmekten kaçınma alışkanlığı” yaratmaması özenle gözönünde tutulacaktır.

“EĞİTİM, SAĞLIK, ASGARİ SOSYAL GÜVENLİK HİZMETLERİ ÖDEME GÜCÜNE ENDEKSLENEMEZ: “Eğitim, sağlık, asgari sosyal güvenlik” gibi devletin temel hizmetleri çalışma hayatı üzerinden değil, vatandaşlık hakkının doğal kapsamı içinde, yurttaşın ödeme gücüne endeksli olmadan, ayrımsız olarak sağlanacaktır.

“YOKSULLUKLA” ÇOK YÖNLÜ MÜCADELE

HEDEFİMİZ ÜLKEMİZDE “SIFIR AÇLIK KOŞULLARINI” SAĞLAMAKTIR: Sosyal Refah Devleti sorumluluğu altında, AİLE SİGORTASININ, ilk aşamada büyük kentlerde, sonra köyü ve beldesiyle tüm Türkiye’de, VATANDAŞLIK HAKKI ÖDEMESİNİN ise, Aile Sigortasının tüm ülkede kurumsallaşmasına değin, tüm kırsal kesimde, hent varoşlarında, uygulamaya konulmasıyla, yoksulların ve yoksulluğun sömürülmediği, SIFIR AÇLIĞIN sağlandığı, kişilerin ve ailelerin insan onuruyla bağdaşır nitelikte sosyal yardım alma haklarını kullanabildikleri bir çağdaş düzen kurmaktır.

a. “AİLE SİGORTASI KURUMU” (AS-KUR) KURULACAK

YOKSULA YARDIM “HAK ANLAYIŞI” TEMELİNDE YAPILACAK: Yoksulluğu önleme gerekçesi adı altında yapılan yardımlar, “hak” anlayışının ötesine taşınmamalı, insan onurunu zedeleyen yöntemlerle sürdürülmemelidir. Mevcut yapının bu anlayışla yeniden ele alınması ve yapılandırılması gerekmektedir.

AİLE SİGORTASI KURUMU” (AS-KUR) KURULACAK: AS-KUR ile, yoksullukla mücadele, Sosyal Refah Devletinin temel politikasına dönüştürülecektir. Bu duyarlılık ve kararlılık içinde; Türkiye’nin 102 sayılı ILO Sözleşmesi kapsamında bugüne kadar uygulamaya geçirmediği tek sigorta kolu olan “Aile Sigortası” oluşturulacak, böylece sigorta kapsamındaki her aileye asgari gelir güvencesi sağlanacak,

“Aile Sigortası” ile yoksullukla mücadele bir Devlet politikasına dönüştürülecek, belli gelir düzeyinin altında
gelir elde eden, ya da geliri bulunmayan ailelerin onurları kırılmadan korunarak yaşamlarını sürdürmeleri sağlanacak,

Çeşitli kamu kuruluşlarının tümüyle eşgüdümsüz, dağınık ve politik beklentilerle yaptıkları yardımlara son verilecek, bu konuda yetki tümüyle Aile Sigortası Kurumuna devredilecek,

Öncelikle Türkiye genelinde sağlıklı bir “Yoksulluk Envanteri” çıkarılacaktır. Sosyal Hizmet Uzmanları bu envanter çerçevesinde “aile sigortası” kapsamına alınacak aileleri belirleyerek, uygulamayı ailelerle doğrudan temas halinde düzenli olarak izleyecekler,

Aile Sigortası uygulamasına büyük kentlerden başlanacak, ilk aşamada ayakta durmakta zorlanan “kadın ve çocuklardan oluşan ailelere, yalnız emekli veya yaşlılara, korumasız kesimlere ve engellilere” ulaşılacaktır. Aile sigortası, on yıl içinde tüm Türkiye genelinde aşama aşama yaygınlaştırılacak,

Aile Sigortası’ndan yararlanan ailelerin çocuklarının eğitim harcamalarının tümü, yurt parası dahil, bu sigorta kolundan ayrıca karşılanacak,

Türkiye İş Kurumu ve illerdeki Organize Sanayi Bölgeleri ile işbirliği yapılarak, özel sektörün de katkısı sağlanarak “Meslek Edindirme Kurslarına” öncelikle “Aile Sigortası” kapsamındaki ailelerin çocukları alınacak,

YOKSULLARA EKSİKSİZ SOSYAL GÜVENLİK SAĞLANACAK: “Aile Sigortası” aşamalı olarak tüm ülke coğrafyasını kapsarken, yoksul yurttaşları ikinci sınıf konumuna getiren “yeşil kart” uygulamasına kademeli olarak son verilerek, yoksulların sosyal güvenlikleri, diğer yurttaşlarla eşit konuma getirilecektir.

b. “VATANDAŞLIK HAKKI ÖDEMESİ”

KIRSAL KESİMDE VE KENT VAROŞLARINDA YOKSUL VE İŞSİZ AİLELERE YÖNELİK “VATANDAŞLIK HAKKI ÖDEMESİ YAPILACAK: “Aile Sigortası” tüm Türkiye’de uygulamaya geçirilinceye değin, kırsal kesimde yoksul ve işsiz ailelere yönelik “Vatandaşlık Hakkı Ödemesi” yapılacaktır

“Vatandaşlık Hakkı Ödemesi”nin temel amacı, uygulaması büyük kentlerde başlatılacak olan Aile Sigortası’nın on yıl içinde tüm Türkiye’de yaygınlaştırılmasına kadar, kırsal kesimdeki gerçek yoksulların koruma altına alınarak kimsenin yatağa aç girmemesini sağlamak, ülke genelinde Sıfır Açlık koşullarına ulaşmaktır.

“Vatandaşlık Hakkı Ödemesi” olarak, Aile Sigortası kapsamına henüz alınmamış olan ve kırsal kesimde açlık veya derin yoksulluk koşullarında sıkışmış, kayıtlı koşullarda çalışan bir ferdi olmayan tüm ailelere, pozitif ayrımcılık ilkesi uygulanarak, durumlarında iyileşme sağlanıncaya değin her ay asgari ücret düzeyinde ödeme yapılacaktır.

“Vatandaşlık Hakkı Ödemesi” öncelikle doğrudan ailenin annesinin banka hesabına yatırılarak yapılacak, uygulama objektif kriterlerle Sosyal Refah Devletinin temel bir sorumluluğu olarak sürdürülecektir. Proje, muhtarların, sosyal hizmetler kurumunun ve bağlı sosyal hizmetler uzmanlarının yakın gözetiminde uygulanacaktır.

c. SOSYAL REFAH DEVLETİ’NİN DİĞER UYGULAMALARI DA, YOKSULLUKLA MÜCADELEYE GÜÇ KATACAKTIR.

“7000 GÜNDE EMEKLİLİK”: Emeklilikte, işçiler için getirilen 9000 günlük prim ödeme gün sayısı 7000 güne indirilecektir.

İŞSİZLERE PRİM DESTEĞİ: İşsiz kalanlar, işsizlik ödeneği aldıkları sürece sigorta primleri İşsizlik Sigortası Fonundan karşılanacaktır.

YOKSULLARA PRİM DESTEĞİ: “Aile sigortası” kapsamındaki ailelerin ve diğer “yoksulluklarını beyan edenlerin” sosyal sigorta primleri, merkezi yönetim bütçesinden karşılanacaktır.

NÜFUS KAĞIDINI GÖSTEREN, SAĞLIK HİZMETİNE ULAŞACAK: Her yurttaş sadece nüfus cüzdanını kullanarak, sağlık sigortasından yararlanabilecek, yurttaşlarımızın sağlığı “ödeme gücü boyunduruğundan” kurtarılacaktır.

EMEKLİYE REFAHTAN PAY: Emeklilere milli gelir artışından pay verilmemesi uygulaması kaldırılacak, emekli yurttaşlarımızın da ikinci sınıf yurttaş konumuna düşmeden milli gelir artışından pay almaları sağlanacaktır.

EMEKLİLERİN SOSYAL GÜVENLİK DESTEK PRİMİNE SON: Emeklilerin tekrar çalışmaları halinde aylıklarından kesilen sosyal güvenlik destek primi uygulamasına son verilecektir.

DUL VE YETİMLERE ASGARİ AYLIK: Dul ve yetimlerin yaşam güvencesi olarak “asgari aylık” uygulaması sürdürülecektir.

ÖZÜRLÜLERE PRİM DESTEĞİ: Sakatlık oranı %60’ın üzerinde olan özürlülerin, sosyal güvenlik primleri devlet tarafından karşılanacaktır.

MESLEKİ EĞİTİMDE SİGORTA DESTEĞİ: Meslek liselerinde okuyan öğrenciler, primleri devlet tarafından ödenerek tam gün sigortalanacaklardır.

ÇALIŞAN MAHKUMLAR SİGORTALI OLACAK: Cezaevinde çalışıp, gelir elde eden mahkumlar da sigortalı olma hakkını elde edeceklerdir.

EMEKLİLERİN “İNTİBAK YASASI” ÇIKARILACAK: Çok prim ödeyenin düşük, az prim ödeyenin de fazla aylık aldığı geçmiş uygulamalar düzeltilecektir.

ÇALIŞMA YAŞAMINDA KAYITDIŞILIK SORUNU AŞILACAK: Halen %50 düzeyini aşmış bulunan çalışma yaşamındaki kayıtdışılık, hızla AB ülkeleri düzeyine indirilecektir.

HERKESE SOSYAL GÜVENLİK

TEK ÇATIDA, HERKES İÇİN GÜÇLÜ SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ: Hem aktüeryal açıdan “sürdürülebilir” kılınacak, hem de “tüm yurttaşlarımıza yaşam güvencesi sağlayacak” güçlü bir Sosyal Güvenlik Sistemi oluşturulacaktır.

SOSYAL GÜVENLİK İÇİN YENİ YASA: Türkiye gerçekleriyle bağdaşmayan “Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası” yeniden düzenlenerek, kurumlar arası eşitsizlikler giderilecektir.

SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ GERÇEK ANLAMDA TEK ÇATI ALTINA ALINACAK; “İşsizlik Sigortası” ve “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu” da, SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı ile beraber bu Tek Çatı altında yer alacak, tek çatılı Sosyal Güvenlik Kurumu, güncel politikaların dışına çıkarılacak; göstermelik değil, gerçekten idari ve mali özerkliğe kavuşturulacaktır.

HERKESE SOSYAL GÜVENLİK: Ülkemizde sosyal güvenliği olmayan yurttaş, sigortası olmayan aile bırakılmayacak, insan onuruna saygılı yeni bir sosyal güvenlik anlayışı sosyal devletin vazgeçilmez unsurunu oluşturacaktır.

AİLE SİGORTASI BAŞLATILACAK: Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) 102 sayılı “Sosyal Güvenliğin Asgari Normları” sözleşmesinde yer alan normlardan “Aile Sigortası” yoksulluk ve açlıkla mücadelenin temel kurumu olarak uygulamaya geçirilecek; yoksul aileler sosyal koruma altına alınacaktır.

KAYIT DIŞI ÇALIŞANA SOSYAL GÜVENLİK: Ev hizmetlerinde çalışanlar dahil, kayıt dışı istihdam edilmekte olan herkesin kayıt içine alınarak Sosyal Güvenlik Sistemi kapsamına dahil edilmesi hedef alınacaktır.

MESLEKİ EĞİTİME SOSYAL GÜVENLİK DESTEĞİ: “Meslek lisesinde okuyan gençlerimiz”, eğitim hayatları boyunca "tam zamanlı sigortalı" sayılacak, sosyal güvenlik primleri devlet tarafından ödenecektir.

YURTDIŞINDA ÇALIŞANLARA SOSYAL GÜVENLİK HAKKI: Yurtdışında çalışan vatandaşlarımızın o ülkelerde kazandıkları sosyal güvenlik hakları ilgili ülkelerle yapılacak anlaşmalarla korunacak, bunlardan Türkiye’de emekliliğe hak kazananların kesin dönüş şartı aranmadan emekli olmaları sağlanacaktır.

SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİNE YETERLİ KAMU DESTEĞİ: Devletin sosyal güvenlik sistemine kaynak desteği, AB ülkelerine göre çok sınırlı düzeydedir. Bütçeden sosyal güvenlik sistemine yapılacak destekleme, sosyal devlet olmanın gereği olarak her yıl kademeli olarak artırılacaktır.

İŞSİZLİK SİGORTASININ TABANI GENİŞLETİLECEK, UYGULAMASI ETKİNLEŞTİRİLECEK:
İşsizlik Sigortası ödemelerine hak kazanma kolaylaştırılacak, ödeme taban ve tavanı yükseltilecek, ödemelerin daha uzun süre verilmesi sağlanacaktır.

İşsizlik sigortasında biriken kaynak, işsizlikle mücadelenin sağlıklı bir aracı haline getirilecektir.

20 Haziran 2010

İnsansız keşif uçaklarımız baskından önce uçamadılar

ÖZELLİKLE sınır bölgemizdeki terörist geçişlerini izlemek için İsrail’den aldığımız insansız keşif uçakları (Heron), son baskın esnasında görev yapamaz haldeymişler.

Nedenini biliyor musunuz?

Defense News’ün (Savunma Haberleri) sitesindeki habere göre, İsrail’in Türk personel yetişinceye kadar kalmaları için gönderdiği İsrailli uzmanlar, iki ülke arasında gerginlikler yaşanmaya başladıktan sonra Israel Aerospace Industries ve Elbit Systems LTD’nin çağrısı üzerine ülkelerine geri dönmüşler.

İsrail, başka ülkelere sattığı Heron türü keşif uçaklarına, kendisine karşı kullanılmasını engellemek için birtakım teknolojik yenilikler ve yazılımlar yükleyebiliyor.

Bu nedenle her yeni uçak için yeni personel yetiştirilmesi vakit alabiliyor.

Yine Defense News’ün haberine göre, Vecdi Gönül Gaziantep’te katıldığı bir konferanstan sonra yaptığı açıklamada, Heronları uçuracak Türk personelin “yakında” göreve hazır olacaklarını söylemiş.

Bu “yakında”nın tam anlamıyla ne kadar süre içerdiği net değil.

Aynı haberde, adını vermeyen bir askeri yetkilinin, Heronların “şu anda operasyonel olmadıklarını” söylediği belirtiliyor.

Türkiye, kendi ürettiği insansız uçakların İsrail Heronlarından çok daha iyi olacağı iddiasında.

Benim de arzum ve beklentim bu yönde, ama bunların randımanlı, tam kapasiteyle uçuşlarının gerçekleşebilmesine zaman var.

Şu anda elimizde net olan acı bir gerçek var; o kadar kalabalık bir grup terörist, Şemdinli’ye gitmek için sınırdan geçerken Türkiye onları maalesef göremedi. Çünkü insansız istihbarat toplayıcı uçaklarımız yerde duruyorlardı.

Serdar TURGUT

ONUNCU KÖY BEKİR ÇOŞKUN

NERDESİNİZ?.

FİLİSTİN  için yırtındınız da...
Şimdi niçin ortalık ta yoksunuz?..
Niçin sesiniz çıkmıyor?..
Niçin televizyonları çağırıp iki parmağınızı birden sallamıyorsunuz?..Niçin dünyayı ayağa kaldırmıyorsunuz?..
Nerdesiniz?..
     Dün kadın okurum,attığı e-mail'de "Yaban güvercinlerini vurdular yine" diyordu...
Her şartta Mavi Marmara gemisinde ölenlerden kat be kat fazla gelen ilk haberlere göre vurulan Mehmetçiklerin sayısı...
     Tabii ki onlara da yanmıştı yüreği,vicdanı olan herkes gibi...Ama Yaban güvercinleri; bir pis siyasi planın,gemiye doldurulmuş kurbanları olarak ölmediler...
     Ya da Filistin toprakları için...
     Onlar; yurt toprakları  beklerken,Türkiye rahat uyusun diye,o gece karanlığında vatanları için  canlarını verdiler...
   
     İyi ama niçin o yeşil bayraklı kalabalıklar Kızılay'a-Taksim'e çıkıp bağırmadılar.
     Niçin yurdun dört bir yanında aynı anda mitingler başlamıyor?
     Niçin dinci yazarlar megafonları alıp tepinmiyorlar?..
     Niçin toplu gıyabi namazlar kılın mıyor?
     Niçin sesi çıkmıyor mollanın?..

     Niçin" Dünyayı başlarına yıkarız" diye parmağını dört bir yana sallamıyor ve acele hastanelere koşmuyor Başbakan?..
     Hani "van minüt"mü ne?..
     Bülent Arınç niçin televizyona çıkıp ağlamıyor?..
     Dün"Genel kurmay'dan açıklama bekliyorum"diyebilen TMMM Başkanı,niçin o açıklamayı "açılım"ın mimarı Başbakan'dan istemiyor?..
     O iktidar milletvekilleri niçin gözlerini sile sile koşup birer çılgına dön müyorlar?
     Niçin acil kriz toplantıları yapılmıyor?..
     Niçin belediye otobüsleri,şehirlerin meydanlarına sembolik "cihat "için bedava insan taşımıyorlar?..

      NEDERSİNİZ?...

19 Haziran 2010

DUYURU





SOMA LİNYİTSPOR KULÜBÜ BAŞKANLIĞINDAN

Futbol Yaz Okulu uzman eğitici kadrosu ile en iyi eğitimi vermek için hizmetinizdedir.

EĞİTİM SİSTEMİ

* TEORİK EĞİTİM: ( Modern dizayn edilmiş salonda )

* VCD ve VİDEO EĞİTİM:

* PRATİK EĞİTİM: (En son sistem ve çim sahada )

* SAĞLIK EĞİTİMİ: ( Sağlıklı yaşam ve temizlik eğitimi)

ANTRENMAN ESNASINDA SAĞLIK EĞİTİMİ;

* Doktor

* Sağlıkçı

* Ambulans

* Masör

SERVİS HİZMETİ

Servis Güzergahı Geliş 5 Yol→Gama Lojmanları → E.M.Lisesi → Faik Usta -Çınar → Garaj → Jandarma → Köy Münibüsleri -Beş Yol →300-Evler – Linyit Stadı

Gidiş Hareket Linyit Stadı-300 Evler-Beş Yol-Gama Lojmanları-E.M. Lisesi-Faik Usta-Çınar-Garaj

.not: ğrencilerimizden servis ücreti alınmamaktadır

Amacımız; Öğrencilerimizin yeteneklerini ön plana çıkartmak ve onların kişiliklerini gelişitirmelerine yardımcı olmak

Kayıt şartlarımız:

* Okul ücreti sadece malzeme parası olan 50 TL olup, öğrencilerimizden başka ücret alınmayacaktır.

* Sağlık ocağından doktor kaşeli sağlık raporu (resimli) .Kayıt Formlarını buradan alabilirsiniz..

* ELİ çalışanları maaşlarından kesilmek kaydıyla 2 taksitle ödeme yapabilir

* Kardeş indirimi 40×2= 80 TL’dir



           İLETİŞİM ADRESİMİZ


* Kayıt adresi:Soma Linyitspor Kulübü İstasyon Mahallesi
* Tel:6134560

* Mail:cevsam@gmail.com

* web:www.somalinyitspor.blogspot.com


YAZ OKULU 21/06/2010 TARİHİNDEN İTİBAREN BAŞLAYACAK OLUP KAYITLAR SOMA LİNYİTSPOR KULÜBÜNDE YAPILACAKTIR.

NOT:SINIRLI SAYIDA ÖĞRENCİ ALINIP 8-15 YAŞ GRUPLARI KAYIT EDİLECEKTİR


                                                                                                                  2009

UZUN YAŞAMIN SIRRI KEFİRDE!..

Sağlıklı ve besin yoğunluklu gıda arayışı, herşeyin katkı içerdiği bu çağda daha acil hale geldi. Beslenme alışkanlıklarında geçmişe dönüş, geleneksel besinlere olan ilgi, bu arayışla birlikte ortaya çıktı.

Yüzyılın süper yaşam gücü: kefir


Sağlıklı ve besin yoğunluklu gıda arayışı, herşeyin katkı içerdiği bu çağda daha acil hale geldi. Beslenme alışkanlıklarında geçmişe dönüş, geleneksel besinlere olan ilgi, bu arayışla birlikte ortaya çıktı. Barındırdığı bir çok yararlı mikroorganizmaların varlığı nedeniyle kefir, geçmişte sağlık iksiriydi. Günümüzde yeniden keşfedilmesi, mutlu ve uzun yaşama olan katkısı nedeniyle oldu.

Hücreleri yeniliyor

Tanrı'nın bir hediyesi olarak, Kafkas Dağları sakinlerinin sağlıklı yaşamı ve uzun ömrü, bu doğal besine bağlı. O'nu keşfeden bir çok insan, daha kaliteli ve güçlü bir hayat sürdürmek için kefiri tüketiyor. İçerdiği yüzlerce probiyotik, doğal bir yaşam gücü olarak bedeni yeniliyor. Biyolojik olarak, insan metabolizmasını sürekli yapılandırıyor. Çok sayıda antioksidan, vitamin ve mineraller barındırdığı için, hücre yenilenmesini sağlıyor. Bedende güçlü bir temizlik işlemi yapan kefir, yaşlanmayı yavaşlatıyor. Birçok hastalığın oluşumunu engelliyor. Kanser, AIDS benzeri rahatsızlıkların kötüye gitmesini yavaşlatıyor. Bedeni tehdit eden bir çok hastalığa iyi geliyor. .

Uzun ve sağlıklı yaşamın sigortası

Kefirin tam bir doğal hayat kaynağı olarak gittikçe ünü öylesine yayıldı ki, kapsülleri üretildi. Sağlık tutkunu insanların bir yaşam sigortası haline geldi. Farma Royal'ın ürettiği kefir kapsülleri, insan yaşamını uzatmanın aracı olarak hak ettiği desteği fazlasıyla buldu.

Doğal kudret kaynağı kefir sayesinde bu yüzyıl insanının, sırrını aradığı uzun yaşam, gizem olmaktan çıktı. "Kefir kapsülü", genç kalmak, hastalıklara karşı korunmak, dinçleşmek isteyen kadın ve erkekler için adeta yaşam dopingi. Farma Royal Dünyadaki tek kefir kapsülü üreticisi.

Yaşamın çok önemli desteği kefir kapsülleri bütün eczanelerde tüketicinin hizmetinde

BURUN KANAMASI ÇOK TEHLİKELİ!

Sıcak havanın beraberinde getirdiği sağlık sorunlarından biri de bu...

Sıcakların artmasıyla birlikte aşırı sıcak havanın beraberinde getirdiği bazı sağlık sorunları da insan sağlığı üzerinde etkili olmaya başladı.


Bu sağlık sorunlarından biri de çoğunlukla masum bir durum olarak görünen, oysa ciddi sorunlara da yol açabilen burun kanamaları… Alman Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Tamer Haliloğlu, genellikle basit nedenlere bağlı olan ve yılın her döneminde görülebilen burun kanamalarının, aşırı sıcak ve nemli havalarda daha sık görüldüğüne dikkat çekti. Op. Dr. Haliloğlu, özellikle sıcaklarda sıkça görülebilen burun kanamaları ve burun kanamalarının pratik tedavi yöntemlerine ilişkin şu bilgileri verdi:

 Sık rastlanan bir durum olan burun kanamaları herkesin en az hayatında bir defa karşı karşıya kaldığı bir durumdur. Genellikle basit nedenlere bağlı ve kolayca durdurulan bir durum olmasına rağmen, bazen sebebi çok ciddi olup hayatı tehdit eden şiddette kanamalar meydana gelebilir. Şiddetli kanamalarda mutlaka bir hekime başvurulmalıdır. Kanamaların sık görülme nedeni ise genellikle burnun içindeki yoğun ve yüzeysel kılcal damarlara bağlanmaktadır. Özellikle burun boşluğunu ikiye ayıran bölmenin ön kısmı, buruna gelen damarların birbiriyle birleştiği ve bu damarların oldukça yüzeysel olduğu bir bölümdür. Çocuklarda bu kısım hiç bir etki olmadan bile kanayabilir. Burun boşluğunun her iki kenarında bulunan burun etleri (konka) damar açısından çok zengindir ve bazı kanamaların sebebidir. Sıcak ve nemli hava dolayısıyla ‘konka’da meydana gelen şişme ve büyüme bu damarların yırtılarak kanamasına neden olabilir.

Burun kanamasının nedenleri

Burun kanamasının nedenleri hem buruna ait sebeplere (lokal sebepler) hem de burun dışındaki problemlere (genel sebepler) bağlı olarak gelişmektedir. Bu sebepler şunlardır:

Lokal nedenler:

-Burun içi iltihapları

-Sinüzit

-Buruna gelen darbeler

-Çocukların burun karıştırmaları

-Buruna sokulan yabancı cisimler

-Burun içi ve sinüs tümörleri

-Burunda kemik eğriliği (septum deviasyonu)

-Allerjik rinit

-Sıcak ve nemli hava

Genel nedenler:

-Hipertansiyon

-Kan Hastalıkları (Kanama-pıhtılaşma bozuklukları, lösemi vs.)

-Barsak Parazitleri

Öncelikle kanama durdurulmalı

Özellikle şiddetli burun kanamalarında öncelikli yapılması gereken şey, sebebine bakılmaksızın kanamanın durdurulmasıdır. Kanama durdurulduktan sonra sebebi konusunda bazı araştırmalar yapılmalıdır. Sebebin araştırılmasında ilk yapılması gereken hastanın muayenesidir ki, genellikle muayene ile sebep anlaşılır. Şüphelenilen sebebe göre tansiyon ölçülmesi, sinüzit filmlerinin çekilmesi, barsak paraziti araştırılması, kanama-pıhtılaşma testleri, kan hastalıkları ile ilgili testlerin ve tetkiklerin yapılması da kanamanın sebebi konusunda bizleri aydınlatır.

Kanamalarda izlenen yöntemler

Birçok burun kanaması kendiliğinden ya da hastanın burun ucunu tutması ve soğuk uygulaması ile durdurulabilmektedir. Ancak bu yöntemlerle durmayan kanamalar doktor müdahalesini gerekli kılmaktadır. Kanamayı durdurmak için yapılabilecek bazı müdahaleler şunlardır:

-Damarın yakılması

-Tampon konulması

-Damarların bağlanması

Evde kanama nasıl durdurulur?

 Hastanın kendi uyguladığı yöntemlerle de burun kanamalarının evde durdurulması mümkündür. Hastanın ilk yapması gereken şey, burun ucunu sıkıca tutarak başın öne doğru eğilmesidir. Eğer baş arkaya doğru eğilirse kanın genizden boğaza gitme ihtimali artar. Burun üzerine soğuk uygulaması da faydalıdır. Hatta, hasta burun ön kısmına tampon görevini üstlenecek bir gazlı bez de koyabilir. Ancak hastanın kendi uyguladığı yöntemler kanamayı durdursa da mutlaka uygun zamanda bir Kulak Burun Boğaz Hastalıkları uzmanına muayene olmalıdır.

İŞTE KRİZE SOKAN 5 ÖNEMLİ NEDEN!..

Her 10 kişiden 3'ü kalp rahatsızlıklarından ölüyor. İşte kalp hastalıkları riskini artıran faktörler...

Son yıllarda tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kalp ve damar hastalıkları hızla artıyor. Teknoloji ve tıp ilerledikçe insanların ölüm nedenleri kolayca belirlenebiliyor. Peki kalp hastalığı için önemli risk faktörleri nelerdir?





HowStuffWorks isimli internet sitesinde yer alan habere göre, meydana gelen her 10 ölümden 3'ü kalp rahatsızlıklarından kaynaklanıyor. Kalp hastalıklarından biri de koroner damar hastalığıdır. Damarlar daralınca veya tıkandığında kalbiniz işini yapmak için ihtiyacı olan yakıtı elde edemiyor. Bu durum göğüste sıkışma hissiyle kendini gösteren kalp spazmına yol açabilir ve hatta kalp kriziyle sonuçlanabilir.

Kalp yetmezliği de kalp hastalığının bir şeklidir. Kalp yetmezliği kalbin kanı pompalama yeteneğinin kaybolması yani dokulara yeterli kan ve oksijenin gitmemesi durumudur. Kalp yetmezliği bitkinlik ya da nefes darlığı hissine yol açar.

Aritmi (ritm bozukluğu) de kalp hastalığının başka bir türüdür. Hasta kalp çarpıntı yapmaya ya da hızlı atmaya başlar.
Kalp hastalığı oluşma riskini etkileyen 5 önemli faktör şöyledir:

1. Yaşam tarzı: Kalp hastalığını uygulayacağınız yaşam tarzınızla önlemeye yardımcı olabilirsiniz. Eğer sigara içiyorsanız, bırakmaya çalışın. Sigara kan basıncını artırır ve kalp dokularına zarar verir. Aşırı kilo da kalp hastalığı için büyük bir teşvik edici faktördür. Bu nedenle az yağlı yemekler yemeli ve haftada 4 kez en az yarım saat egzersiz yapmalısınız. Egzersiz yapmazsanız ve iyi beslenmezseniz kan dolaşımınızdaki kötü kolesterol artar. Yüksek kan basıncı da kalbi zorlar, ancak egzersiz, az tuzlu bir diyet ve ilaçlar yardımcı olabilir. Stres de kalbiniz için iyi değildir.

2. Yaş: Kalbiniz durana kadar ortalama olar 3,3 milyar kez atıyor. Normal yaşlanma sürecine ek olarak, yüksek kan basıncı ve egzersiz noksanlığı gibi diğer faktörler yıllar geçtikçe kalp hastalığı oluşumunda rol oynuyor. Birçok istatistiğe göre, kalp hastalığı ölümlerinin yüzde 83'ünü 65 yaş ve üstü insanların oluşturduğu belirtiliyor.
3. Şeker hastalığı: Pankreasın ürettiği insülinin yetersizliği veya etkisizliğinden kaynaklanır. Aynı zamanda kalp hastalığının destekleyicisidir. Şeker hastalarının kalp krizi geçirme ihtimallerinin 5 kat daha fazla olduğu belirledi. Şeker hastalığı, böbrekler başta olmak üzere vücudun birçok parçasını etkiliyor. Damarların iç kaplaması zaten şeker ve lipidler gibi kan dolaşımındaki ürünler tarafından aşındırılıyor. Şeker hastalarının kanındaki aşırı şeker daha fazla yıpranma ve yırtılmaya yol açıyor.

4. Cinsiyet: Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC)'ye göre, erkekler ilk kalp krizlerini geçirdiklerinde ortalama 66 yaşında oluyor. Kadınlarda ise koroner kalp hastalığı, erkeklere göre yaklaşık 10 yıl sonra görülmeye başlıyor.

5. Genetik: Kalıtım bilimi, gelecekte kalp hastalığına yakalanma olasılığınızı belirlemede büyük rol oynuyor. Yakın akrabalarınızda kalp krizi varsa, siz de daha fazla risk altında oluyorsunuz. Eğer babanız ya da erkek kardeşiniz 45 ya da anneniz veya ablanız 55 yaşından önce bir kez kalp krizi geçirdiyse, siz de özellikle kaygı duymalısınız. Genleriniz sizi kalp hastalığı için daha yatkın yapabilir. Ayrıca genler obezite, yüksek kan basıncı ya da yüksek kolesterol gibi faktörlere karşı da eğilimli yapabiliyor.

AKP'liler ABD'de ne yapıyor?

        Filistin'e giden yardım gemisi olaylarından sonra Türkiye'nin ekseninin kaymadığını kanıtlamak ABD'ye giden AKP heyetinin temasları basında çok az yer bulabildi. Dış ilişkiler konusunda her zaman destan anlatmaya alışık yandaş basının sessizliği de bu işin yanlış olduğuna delalettir.

       Şimdi inceleyelim bu heyet neden ABD'ye gitti?Neymiş efendim Türkiye'nin dış politikalarını anlatmaya gitmiş.Benim bildiğim dış politika anlatılmaz yaşanır ve yaşanırken de ülke menfaat ve çıkarları doğrultusunda dik bir duruş sergilenir.

     Yahudi lobisi reddetti


     Haaretz gazetesinin haberine göre, ABD’deki en büyük üç Yahudi örgütü, AKP Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik başkanlığındaki heyetin görüşme talebini geri çevirdi. Haaretz’e göre, ABD’nin en etkili lobisi olan ADL (Anti-Defamation League) ile Amerika İsrail Siyasi Eylem Komitesi (AIPAC) ve B’nai Brith International adlı kuruluşlar, Türkiye-İsrail ilişkilerinin bozulmasını protesto amacıyla Ömer Çelik başkanlığındaki AKP heyeti ile görüşmeme kararı aldı. Lobi kuruluşları, bu çerçevede AKP heyetinden gelen randevu talebini reddetti.

    Kime ne anlatmaya gidiyorsun?

   Ben bunu ABD'den ve ABD'deki yahudi lobisinden icazet alma diye yorumluyorum.2005 yılında Recep Bey'e ödül veren yahudi lobisinden (ADL)neden randevu istiyorsun.ABD'ye gidipte ne anlatacaksınız?Yoksa sayın Yahudi lobisi bakmayın bizim filistine gemi falan gönderdiğimize bizin orda müslümanlara yardım etmek gibi bir düşüncemiz falan yok (öyle olmuş olsaydı Irak'taki müslüman halkada üzülürdük) biz bunu yerel politikada çuvallamaya(açılımlarla,yolsuzluklar la,ekonomiyle,yargıyla vs.) başladık ve bunu kullanıp tekrar düşen oylarımızı yükseltip siyasi bir rant elde etmek istedik demek mi istediler acaba.Yoksa biz yalnış yaptık, biz yine sizin menfaat ve çıkarlarınız doğrultusunda çalışmaya hazırız mı demeye gitti bu heyet.İnsanın her şey aklına geliyor.

Yorum sizlerin. Teşekkür ederim.

18 Haziran 2010

‘Yaptırım’ kararının bedelini kim ödeyecek?

GEÇEN gün Star Gazetesi’nde hükümetin uluslararası bağımsız soruşturmayı kabul etmeyen İsrail’e karşı uygulayacağı yaptırımlarla ilgili bir haber okudum.




Haberi ciddiye alıyorum çünkü bu arkadaşlar hükümetin yazılmasını istemediği şeyleri sayfalarına koyma alışkanlığına sahip değiller.

Yaptırımların ağırlığı askeri ihaleler ile ilgili. Uçak modernizasyonu, tank modernizasyonu, yeni tank alımı, sınır güvenliği için radarlar gibi konular bunlar. Alt alta yazıp topladığınızda milyarlarca dolara ulaşan bir harcama!

Şimdi “yaptırım” adı altında bu işler İsrail ile yapılmayacak.

Teorik olarak bu işlerin İsrail ile yapılmasının iki nedeni olabilir:

1- Ya bu işler diğer ülkelere göre İsrail’de daha ucuza yapılıyordur.

2- Ya da İsrail’den başka bir ülkede yapılamıyordur.

Eğer birinci olasılık doğru ise “yaptırım” kararının zararını İsrail değil, biz çekeceğiz demektir. Aynı işi daha pahalıya yaptıracağız ve bütçemizden daha fazla para harcayacağız.

İkinci olasılık doğru ise “yaptırım”, Türkiye’nin savunması ile ilgili bazı konuların ertelenmesi anlamına gelir ki bu durumda yaptırımdan zarar görecek olanın Türkiye olduğu çok açık.

Bu varsayımlar doğru değilse, yani başka ülkelerde daha ucuza yapılabiliyorsa o zaman bu işleri neden İsrail’e yaptırıyorduk? İsrail ile ilişkilerimiz iyi gitsin diye mi? Böyle bir gerekçe, sınırlı kaynaklarımızı çarçur etmek değilse nedir?

Neresinden bakarsanız bakın bu yaptırımların, “yaptırım” olduğunu söyleyebilmek mümkün değil.

 -Siyaset, dedikodu yapma işi değildir!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, “Şu anda Güneydoğu’da öyle belediyeler var ki TOKİ’ye, ‘Burada niçin yatırım yapıyorsunuz, biz size destek veremeyiz’ diyorlar. ‘Burada yatırım yapmayın’ diyorlar” dedi.

Bunun üzerine BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da, “Sizin TOKİ yatırımı dediğiniz araziler Hazine arazisidir. Sizin TOKİ’niz önce arazileri sizin milletvekillerine satıyor, ardından şahsi alım gibi gösterip bu kişilerden geri alıyor. Biz bu vurgunu ortadan kaldırmak için engel oluyoruz. Yoksa buralara bir tek çivi çakanın hizmetinde oluruz” dedi.

Neresinden baksanız utanç verici bir durum!

Başbakan’ın söylediği doğru ise BDP açısından utanılacak bir durum, Demirtaş’ın sözleri doğru ise hükümet açısından utanılacak bir durum.

Bu nedenle tartışmanın dedikodu düzeyinde kalmaması gerek.

Başbakan, bildiği somut örnekleri açıklamalı ki suçlaması elle tutulur hale gelsin, kamuoyu bunun hesabını BDP’li belediyelerden sorabilsin.

Demirtaş da dedikodu yapmamalı. Madem bildiği böyle somut olaylar var, onları yer ve isimlerle açıklamalı ki TOKİ’nin kaynaklarının yağmalanıp yağmalanmadığını öğrenebilelim.

DSP Milletvekili Süleyman Yağız bununla ilgili bir soru önergesi verdi. Ağızlarından “milli irade” sözü düşmese de hükümetin TBMM’nin bu denetim yolunu kullanmasına karşı bir tutumu olduğunu da biliyoruz.

Bari bu konuda öyle davranmasınlar ki gerçek nedir öğrenelim.

Siyaset, dedikodu yapma işi değildir. Kim ne biliyorsa, somut deliller ile isim ve yer vererek bildiğini açıklamak zorundadır.

Bildiklerini kendilerine saklamaları, halkın neler olup bittiğini öğrenme hakkına saygısızlıktır.

-Kulübe hoş geldin

BAŞBA-KAN’ın eski basın danışmanı Akif Beki, Radikal’deki köşesinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun son olaylarda takındığı tutumu eleştiren bir yazı yazdı.

Olabilir, yandaş olmayan gazetelerde bu tür eleştiriler hep yayımlanıyor.

Bu kez bu eleştiri daha çok ses getirdi çünkü bunları yazan Başbakan’ın bir süre en yakınında olan kişi.

Dün baktım bazı yandaş yazarlar Akif Beki’ye veryansın etmişler.

“Sen nasıl böyle şeyler yazabilirsin” anlamında eleştiriler yapıyorlar.

Eğer Beki bu konuda bir geri adım atmazsa yakında “Sen kimin avukatısın” sorusu ile de karşılaşabilir, hiç kuşkum yok!

Bu son olay da hükümetin ve yandaş medyanın basın ve fikir özgürlüğüne nasıl baktığını gösteren bir örnek oldu.

Eleştiriye tahammülsüzlük, eleştiri yapana yönelik fikri terör ve başta Başbakan bazı isimlerin her türlü eleştiriden muaf olabileceğini düşünen bir anlayışa işaret ediyor bu.

Oysa yapılması gereken şey fikre, fikir ile karşılık vermektir.

O yazılanları yanlış buluyorsanız, neden yanlış olduğunu yazmanız gerekir, “Sen nasıl olur da bunu yazarsın” diye bir fikir tartışması olmaz.

Bu vesileyle Akif Beki’ye de “Birilerinin avukatları kulübüne hoş geldin” diyelim!

14 Haziran 2010

Başbakan "Adama Sormazlar mı senin ne işin var?"

Rize'ye giden Recep Bey'in gündemi Gazze'ydi:

 Ve Recep Bey'in konuşmasından ufak bir parça:

-"Diyorlar ki ' Türkiye'nin Gazze'de ne işi var?
Adama sormazlar mı: ABD'nin Irak'ta ne işi var dı?"(Başbakanın Rize'deki konuşmasından)

Evet sorarlar bu kadar tutarsız, bu kadar vatandaşı alaya alırcasına ve
vatandaşı balık hafızalı  sanan başbakana sorarlar.

Ey RECEP Bey ABD'nin Irak'a girmesini destekleyen ve 1 MART  Tezkeresini Meclisten geçirmek isteyen siz değilmiydiniz.Cumhuriyet Halk Partisi ve AKAPE'nin içinde  bulunan duyarlı Milletvekilleri sayesinde( o milletvekileri 2007 seçimlerinde aday gösterilmedi) 1 Mart Tezkeresi reddedildi.Buna  rağmen, bir genelgeyle, ABD’nin savaş araç-gereçleri Türkiye
üzerinden nakledilmesini sağlayan siz değilmiydiniz. AKAPE  önderleri tezkerenin geçmemesi durumunda olacakları da hatırlatmadılar mı:  “Tezkereyi reddetmemiz Müslüman ülkelerden destek bulsa da dünyada etkili bir güce sahip olan Yahudi lobisinin desteğini kaybederiz.”  demediniz mi? IRAK'ta müslümanlar yokmuydu?

Bu kadar söyledileri birbiriyle çelişen, tutarsız bir hükümet olabilir mi?Yorum sizlerin!

10 Haziran 2010

İsrail'den Büyükelçi'mizi Çağırdık! Ne Tepki Ama!!!!!!!

İsrail'in yaptığı vahşetten sonra; Büyükelçi Oğuz Çelikkol'u geri çağırdık.
Ne tepki ama! Bu konuda AKAPE'ye destek olmalıyız.

AKAPE'nin bu tavrı,bu dik duruşu karşısında biz CUMHURİYET HALK PARTİSİ  olark memnun olduk.Memnun olduk ama! İşin aması var.
Gelin isterseniz hafızamızı kurcalayalım.Çok öyle geriye gitmemizede gerek yok.


Birkaç ay önce de; ABD Büyükelçisi Namık Tan ile İsveç Büyükelçisi Zergün Korutürk'ü, Ermeni tasarısı oylaması yüzünden geri çağırmıştık.

Sonuç: 5 Mart'ta gelen  Namık Tan, 6 Nisan'da, 11 Mart'ta gelenZergün  Korutürk ise 30 Mart'ta görevlerinin başına döndü.

Peki; elçileri neden geri gönderdik?
Bunun akla gelen tek yanıtı: 'İstediğimizi aldık, onun için gönderdik' olmalıdır.
Ancak; 'aldık' mı, 'almadık' mı, doğrusunu isterseniz bilmiyoruz.

Ama en son İsrail'e yaptığımız desteğin üzerinde tam bir ay geçti.Üstelik hemde Filistin devletinin bize göndermiş olduğu yazıya rağmen.(11 Mayıs 2010 tarihinde OECD-Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı'na İsrail'in üye olmasına Türkiye "evet" oyu kullandı ve destek oldu.TÜRKİYE,FİLİSTİN'den gelen İsrail'in OECD üyeliğini" veto" edin.çağrılarına kulaklarını tıkadı.Türkiye 11 Mayıs 2010 tarihinde İsrail'in OECD'ye üyeliğini "veto" etmek yerine testekledi ve evet oyu kullandı.)


 AKAPE Hükümeti şimdi de İsrail Büyükelçisi Oğuz Çelikkol geri çağırdı.
'Çağırdık' da, bundan sonra ne olacak?


Buradaki amaç ne?

Öyle kafamız estiğinde; büyükelçiyi geri çağırıp, sonucunu almadan da geri gönderirsek, kimse bizi ciddiye almaz.TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİDE de böyle küçük düşürmek hiç kimsenin haddi  değil.

Recep Bey, İSMET İNÖNÜ'yü eleştireceğine,LOZAN'da nasıl dış politika yapmış,  nasıl bir dik duruş sergilemiş biraz incelese kendisi için çok daha iyi olur kanısındayım..



                                                                                                        Saygılarımla.


Mucize ihaleler!

10 Haziran 2010 -  Milliyet  - Melih AŞIK




PTT ile Aktif Bank arasında kurulan ilişkileri gündeme getiren CHP Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal, yeni bir skandalın izini sürdüğünü bildiriyor.. Merakımız üzerine ayrıntılarını anlatıyor:

- PTT’nin açtığı, İngilizcesi Hybridmail, Türkçesi (Karma Posta) diyebileceğimiz... Konusu bilgisayar yazılım programı olan 66.4 milyon euro’luk (138 milyar lira) bir ihale yapıldı. Beş teklif gelmiş, teklif sahiplerinden biri ilk başta elenmiş. Kalan dört teklif aslında ikişerden iki firmaya ait; Data Teknik ve Dinamik Bilişim. Bu teklifler içinde ihaleyi en uygun fiyatı veren Data Teknik kazanmış. Data kazanmış ama diğer firma kaybetmemiş...

- Nasıl yani!

- Çünkü iki firma da aynı holdingin, Yıldız Holding’in alt kuruluşları. Yıldız Holding malum; halkın Ülker Holding diye bildiği holdingin resmi adı.

- Yani Ülker’in alt firmaları kendi arasında rekabete girmiş!

- Aynen öyle. Ama garabetin devamı da var. İhaleyi kazanan Data Teknik, sözleşmeye göre bilgisayar programı sistemini beş yerde kuracak. Bunlardan biri PTT’nin Ankara Yenimahalle’deki büyük binası. Buranın alt katında PTT’nin kargo bölümü vardı. Data bu katı aylığı 3 bin liraya PTT’den kiraladı. PTT bunun üzerine kargo bölümünü Macunköy’e taşıdı. Orada kiraladığı çok daha küçük binaya ayda 20 bin lira kira ödüyor. Son bir bilgi; Data, 138 milyar liraya aldığı işi anında çok daha düşük bedelle taşeron bir firmaya devretti.

                                                                                                         

8 Haziran 2010

İLKLERİN HÜKÜMETİ!

AKAPE'nin 8 yıllık iktidarı döneminde Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşanan ilkler.

1- İlk defa bir Başbakan "Tezkere geçmezse memura maaş ödeyemeyiz" dedi
2- İlk defa bir başbakan zam isteyen memura "IMF'yi ikna edin" dedi.

3- İlk defa Yunan kilise bankası Türkiye'de banka satın aldı
4-İlk defa domuz, kesimlik hayvanlar arasına girdi.
5-İlk defa düşük faizli dış borç, yüksek faizli iç borç ile ödendi
6-İlk defa bir Başbakan ve Dışişleri Bakanı, İslamiyeti yok etmeye yemin eden bir Papa'nın heykeli önünde fotoğraf çektirdi. (Tanrının kuzusu ödülü aldı)
7-İlk defa bir Başbakan " Toprak satılıyorsa alıp götürmüyorlar ya" dedi
8-İlk defa bir cami kiliseye çevrildi.

9-İlk defa kilise ve havralar imar planında yer aldı.
10-İlk defa bir Başbakan Papaz Cüppesi giyerek Yahudi düşünce kuruluşundan " Üstün Cesaret Ödülü" aldı.

11-İlk defa Türk askerinin başına ABD güçlerince çuval geçirildi
16-İlk defa tezkere ret edilmesine rağmen Dış İşleri Bakanlığı genelgesi ile silahlar Türkiye üzerinden geçti.

17-İlk defa bir Başbakan İslam dünyasının sınırlarını değiştirecek BOP'un eş başkanı oldu.

18-İlk defa bir Başbakan Müslüman topraklarını işgal eden ABD askerlerinin evlerine sağ salim dönmeleri için dua ettiğini açıkladı.

19-İlk defa İsrailli bir işadamına çok gizli bir şekilde 800 milyon dolar kaynak aktarıldı.

20-İlk defa bir Başbakan yapılan ihalede önce uçak istedi ama sonra Mercedes'e razı oldu.

21-İlk defa bir Başbakan Türkiye'yi pazarladığını açıkça itiraf etti.

22-İlk defa bir Başbakan çiftçilere "Gözünü toprak doyursun" dedi
23-İlk defa zina suç olmaktan çıkarıldı.
24-İlk defa bir Başbakan Danışmanı Amerikalılara Başbakan için "Bu adamı kullanın, onu halının altına süpürmeyin " dedi.

25-İlk defa bir başbakan çiftçiye "ananı da al git" dedi
26-İlk defa bir başbakan şehit anasını, "ne konuşacağım o kadınla" diye azarladı. Şehitler için "askerlik yan gelip yatma yeri değildir" dedi
27-İlk defa bir başbakan oğluna hediye edilen 300 metrelik gemiye "gemicik" dedi
28-İlk defa bir başbakan gazeteleri okumayın, televizyonları açmayın tavsiyesinde bulundu. Gazete patronlarına muhalif yazarları işten çıkarma talimatı verdi
29-İlk defa bir başkanın görüşmedim dediği bir Yahudi işadamı ile aslında görüştüğü ve Türkiye'nin en değerli kurumunun beşte bir fiyatına peşkeş çekildiği ortaya çıktı
30-İlk defa bir başbakanın oğlunun pırlanta işi yaptı ve bu yüzden altın ve pırlantada KDV sıfıra indirildi. Aynı şekilde şarapta KDV sıfırlandı
31-İlk defa bir bakan mahkeme başkanını arayarak, "onlar bizim adamımız, derhal serbest bırak" dedi.

32-İlk defa vatandaşı kandırıp para toplayan bir dernek Almanya'da yargılanıp ceza aldı ve siyasi uzantılarının Türkiye'de olduğu açıklandı. İşin aslını ortaya çıkarmasınlar diye basına yayın yasağı konuldu.

33-İl defa bir iktidar partisinin sözcüsü Anayasa'dan "Türk" kelimesini çıkaracaklarını açıkladı.

34-İlk defa Türkiye işsizlikte ve borçlanmada dünyada ilk üçe girdi
35-İlk defa Türk topraklarının bir İsrail şirketine kiralanması için meclisten kanun geçirildi.

36-İlk defa bir başbakan bölücübaşına "sayın" dedi
37-İlk defa bir başbakan "türban benim sorunum değil, peruk takip derse girin" diye çözüm üretti.

38-İlk defa dağdaki teröristler törenlerle karşılandı ve "örgütümüzün taleplerini getirdik" dedikleri halde, çadır mahkemelerinde göstermelik yargılanıp serbest bırakıldı.

39--İlk defa şehit yakınları tartaklandı ve madalyalarını iade etmek istediler
40-İlk defa bir parti ve bir lider kendi menfaatleri ve geleceği için Anayasa değişikliği istedi.

41-İlk defa nüfusun yüzde 20'si açlık sınırının altına inerken, dolar milyarderi sayısı 4'den 36'ya çıktı.


41 kere maşallah! Bu hükümetede başka bir şey söylenmez.

6 Haziran 2010

Başbakan'a Soru Önergesi:

                      Chp'den Soru Önergesi
CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın cevaplaması amacıyla bir soru önergesi sundu.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Zonguldak Milletvekili Köktürk, Başbakan Erdoğan tarafından soru önergesinin yazılı olarak cevaplandırılmasını istedi. Milletvekili Köktürk, soru önergesinde şunları belirtti: "10 Haziran 2005'te New York'ta Yahudi Örgütü ADL'nin verdiği Üstün Cesaret Ödülü'nü Abraham Foxman'dan almış, 'Bizim dostluğumuza güvenin' demiştiniz. Yine 'Üstün Cesaret Madalyası'nı Theodor Herzl'in 1906'da kurduğu AJC (ABD) Yahudi Kongresi'nden almıştınız. Bu örgütün amacı Siyonizmi tüm dünyaya
hakim kılmaktır. 104 yıldır sadece 10 kişiye verilen, 2005 yılında 11.'si size verilen Yahudilerin 'Üstün Cesaret Madalyası'nın bir diğer özelliği de, Musevilerin dışında ilk kez bir başka din mensubuna verilmesiydi. Öyle ki, İsrail devletinin 1948 yılında kurulmasına omuz veren ABD ve İngiliz devlet adamlarına bile bu ödül verilmemişti. Şimdi böyle bir madalyayı boynunuzda taşıyarak İsrail'in Gazze'ye yardım götüren Türk yurttaşlarına karşı giriştiği saldırıyı kınamanız, saldırıya karşı girişimleriniz inandırıcı olmamaktadır."

CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, Başbakan Erdoğan'a yazılı olarak cevaplaması için şu soruları yöneltti: "ADL Başkanı Abraham Foxman'ı tüm dünyanın gözleri önünde şahsınızı Musevilerin ebedi dostu olarak ilan etmesi ve 104 yıldır sadece Musevi dinine mensup on kişiye verilen İsrail devletinin 1948 yılında kurulmasına omuz veren ABD ve İngiliz devlet adamlarına bile verilmeyen bu madalyanın tarafınıza verilmesinin nedeni nedir?
Abraham Foxman ile AK Parti'nin kuruluş günlerinde, partininkuruluşuna yönelik herhangi bir görüşmeniz olmuş mudur? 10 Haziran 2005'te New York'ta Yahudi Örgütü ADL'nin verdiği Abraham Foxman'dan almış olduğunuz 'Üstün Cesaret Ödülü'nü ve almış olduğunuz 'Üstün Cesaret Madalyası'nı iade etmeyi düşünüyor musunuz?"

Ulusal Onur ve Gazze'deki Saldırı

Gazze’ye insani amaçlı yardım filosuna düzenlenen baskın,hepimizi derinden üzdü. Filodan Türk Gemisi Mavi Marmara’ya çıkan İsrailli askerlerin sivilleri öldürmesi, dünya kamuoyunun tepkisine neden oldu.


İskenderun Körfezi’ndeki askeri üsse yapılan saldırı ise PKK’yı aşan bir eylem olup, İran ve Suriye ile son zamanlarda yakınlaşan Türkiye’ye Ortadoğu’da gücün merkezinde kimin olduğunu hatırlatan işaretleri barındırmaktadır.


Sivil insiyatif değil, Türkiye vuruldu

Masum insanların ölümüyle sonuçlanan gemi baskını, her ne kadar sivil inisiyatif hareketine yönelik olarak görülse de aslında Türkiye’ye karşı yapılmış, hükümetin ihmal ve hatası sonucu meydana gelmiş vahim bir olaydır.

Başbakan Vekili Bülent Arınç, kamuoyuna yönelik yaptığı ilk açıklamada meydana gelen olaylarda hükümetin ihmal ve sorumluluğunun aranmaması gerektiğini, Mavi Marmara gemisinin insani yardım amacıyla sivil inisiyatif hareketi tarafından organize edildiğini söyledi.

Hükümet sorumluluğu

Basit bir turistik gezi için bile onca prosedür uygulanırken, uluslar arası kara sularında seyredecek bir gemi, yüzlerce insan ve dış politika alanındaki hassas bir konuda hükümetin takınacağı tavır, sadece “sivil inisiyatif” ile açıklanabilir mi?

Başlangıçta, Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına resmi kayıtlarla yola çıkmayan sivil inisiyatif, bugün gelinen noktada dünya kamuoyunun gözünde Türk vatandaşlarına karşı yapılmış bir saldırının tarafı olarak görülmektedir. Bu şekilde görüldüğü aşikar olduğu için de İsrail’deki Türkiye büyükelçisi geri çağrılmıştır.

Yani devlet, kendi vatandaşı her ne amaç için davranıyor olursa olsun, vatandaşını, kendini devlet yapan bir bütünün parçalarından ayrı algılayamaz.

Bu nedenle de AKAPE  hükümeti, sonuçlarına ait senaryoları iyice analiz etmeden Mavi Marmara Gemisi’ne izin vermekle hem siyasi, hem de diplomatik bir hata yapmıştır.

Ulusal onur, ulusun başını eğmemektir


Başbakan ve AKAPE  hükümeti ulusal onur kavramı üzerinde sıkça durmaktadır. Ulusal onur, uluslar arası toplantılarda masayı terk etmeden önce, ulusun başını derde sokmamak, öngörüsüz davranışlar sonucu ulusun başını eğmeme sorumluluğudur.

Devleti yöneten hükümetin görevi öncelikle kendi vatandaşının can ve mal güvenliğini korumaktır. Mavi Marmara’ya izin verilmesiyle birlikte, sivil vatandaşların canı tehlikeye atılmış, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise her türlü saldırıya açık hale getirilmiştir.

Sonuç olarak, İsrail’in saldırganlığı karşısında Türkiye Cumhuriyeti Devleti aciz kalmıştır. Türkiye terörist bir devlet olmadığı için İsrail’le aynı üslubu kullanmamış ancak, yaşananlar karşısında tutumu da “yaptıkları yanlarına kar kalmayacaktır” beyanatından öteye gidememiştir.

Uluslar arası arenada kan dökmekten çekinmeyen ve çekinmeyeceğini de günlerdir yaptığı uyarılarla dile getiren İsrail’in uyarılarına karşın sivil inisiyatifin gemi ile yola çıkmasına hükümetin izin vermesi sonucu yaşananlar Türkiye’yi uluslar arası arenada ezmiştir.

Filistin sorununu, Türk diplomasisine Müslüman- Yahudi sorunu olarak sokan hükümetin, bugün BM Güvenlik Konseyi’ni olağan üstü toplantıya çağırarak İsrail’e yaptırımda bulunulmasını istemesi “ulusal onur” ile zerrece bağdaşmamaktadır.

Şimdi buralara nerelerden gelindi.AKAPE hükümeti İsrail'e karşıymış gibi yapıp her defasında bir tavizle İsrail'e bir şeyler veriyor.
Daha hafızalarımızda yeni olan bir şey büyük elçimizi küçük,kendilerinden aşağıda bir koltuğa oturttuklarında ne oldu? Bu olay karşısında dik mi durduk,yoksa şu anki gibi laf kalabalığımı yaptı sayın Recep bey.Bu olayın üç beş gün sonrası kim geldi Türkiye'ye?Ehud Barak!
Ehud Barak kim?İsrail Savunma Bakanı.Güya Ehud Barak bizden özür dilemek için gelmiş bu olayı böyle geçiştirdiler.
Biz diplomasiden anlamayız ama bu özür dileme İsrail Savunma Bakanının işimidir.Tabiki hayır.
Ehud Barak ö gün Türkiye'ye özür dilemek için gelmedi.Tanklarımızın,uçaklarımızın revizyon be bakımının antlaşmasını yaptı gitti.Benin gariban inaçlı vatandaşımda bunu bir özür ziyareti olarak algıladı.

Bu ve bunun gibi olaylar ilk değil.Sonda olmayacak.

"one minute"şovları yapan Recep Bey ve AKAPE iktidarı,tavşana kaç,tazıya tut diyor.
Yıllardan beri üyesi olduğumuz,OECD-Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı'na İsrail'in üye olmasına Türkiye "evet" oyu kullandı ve destek oldu.
31 üyeli OECD'ye 11 Mayıs 2010 tarihinde üç yeni üye daha katıldı.Bunlar Slovenya, Estonya ve İsrail'di.
Her OECD üyesi ülkenin bu yeni ülkenin üyeliği ile ilgili "evet" yada "hayır" deme hakkı bulunuor.
TÜRKİYE,FİLSTİN'den gelen İsrail'in OECD üyeliğini" veto" edin.çağrılarına kulaklarını tıkadı.
Türkiye 11 Mayıs 2010 tarihinde İsrail'in OECD'ye üyeliğini "veto" etmek yerine testekledi ve evet oyu kullandı.
Dahada geriye gidersek:
İsrail'in talebiyle ve onun güvenliği için Lüblan'a asker gönderdi.
Recep Bey BOB'un eş başkanı olduğunu açıkladı.
Mayınlı arazinin temizlenmesi ihalesini İsrail'e vermeye kalkıştı.
10 Haziran 2005'te New York'ta Yahudi örgütü ADL'nin verdiği üstün hizmet ödülünü aldı.
 Bunlar bizim bildiklerimiz vede anımsadıklarımız.

ŞİMDİ GELİN DE AKAPE İKTİDARININ VE SAYIN RECEP BEYİN İSRAİL'LE YÖNELİK "SÖZDE" TEPKİLERİNE İNANIN VE SAMİMİ BULUN.

Teşekkürler.

1 Haziran 2010

Ölen madencilerin ardından: Güzel öldüler!

Ölen madencilerin ardından: Güzel öldüler!

Başbakan’ın Zonguldak’taki maden faciasıyla ilgili “kader” açıklamasının ardından, Çalışma Bakanı Ömer Dinçer’den de tartışma yaratacak sözler geldi. Madencilerin acı çekmediklerini söyleyen Dinçer “Güzel öldüler” dedi.
ZONGULDAK - TTK'ya ait Karadon Maden Ocağı'nda 17 Mayıs'ta meydana gelen grizu faciasında 30 işçi yaşamını yitirmişti.


Ölen işçilerden 28'inin cesedine patlamadan 4 gün sonra ulaşılırken, 2 madenci için çalışmalar halen sürüyor.

Başbakan Erdoğan'ın, facianın ardından yaptığı açıklamada "Bu mesleğin kaderinde var" demesi eleştirilere neden olmuştu.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer'den de yine tartışma yaratacak sözler geldi.


Zonguldak'ta yerel yayın yapan bir televizyon kanalına konuşan Dinçer, şunları söyledi:

"O patlamadan kaynaklanan şok, galeriye ve asansöre zarar vermiş. Yeraltındaki tahribat, kurtarma çalışmalarını da olumsuz etkiledi. Kurtarma ekipleri, çok büyük risk alarak Karadon'da kurtarma çalışması yaptı.

'GÜZEL ÖLDÜLER'

İlk 19-20 cesedimizde bahsettiğiniz türden herhangi bir şey yoktu. Güzel öldüler. O konuda ben acı çekmediklerini ve fizik olarak da güzel öldüklerini buradan rahatlıkla söyleyebilirim.

'HUZUR İÇİNDELER'

İlk çıkardığımız 20 kişinin kimlik tespitinde sorun çıkmadı. Diğerleriyle ilgili DNA testine başvurmak zorunda kaldık. Bütün işçilerimizi ailelerine teslim ettik. Hepsi defnedildi, hepsi huzur içindeler.

Ulaşılamayan 2 kişinin göçük altında olduklarını tahmin ediyoruz. Onlara da ulaşabilmek için çaba harcıyoruz.

'MASKELERİ VARDI'

Ölen madencilerin ağızlarını ıslak mendille kapatıkları doğru. O esnada arkadalarımız maskelerini kullanmıyordu. Çünkü gaz değerleri normalleşmeye başlamıştı. Ama o maskelerin olmadığı anlamına gelmiyor.

TECRÜBESİZLER MİYDİ?

Ölenlerin içinde TTK'dan emekli 5 kişi var. Yine bunların dışında 5-6 yıldır çalışanlar var. En az çalışanların 261, 712, 836 ve 908 günlük ödenmiş primleri var.

'PATLAMADAN ÖNCE GAZ DEĞERİ DÜŞÜK'

Saat 13.24'te gaz normal değere düşmeye başlıyor. Fakat 13.28'de patlama meydana gelmiş. Gaz ölçümlerinin hepsi bilgisayar kayıtlarında var. Patlamadan sonra da gaz değerleri yüksekti.


NORMAL CEVAP:

Recep bey nasıl cevap verdiki bakanı düzgün bi cevap versin.Bunların zihniyeti bu. İyi yaptıkarını kendilerine  kötü işleri,yapamadıklarını başka yerlere havale ediyorlar.Birde Recep bey savunmasında bunlar kaderide bilmiyorlar gidin diyanetten kaderi öğrenin diyor.ALLAHA şükür  en az Recep bey kadar bizde kaderi biliriz.
Burnunun önünü göremiyecek kadar alkol alıp,direksiyon başına gecipte140,150 basarak kazada yaşamını yitirmek kader değildir. Sen önlemlerini alma kontrollerini yapma,bunun  gelen sonuca kader de.

Hadi canım sende.

 Teşekkürler.

YÜZDE YÜZ AKP GERÇEĞİ


Not: Buradaki tüm maddeler, doğruluğu araştırılarak hazırlanmış, bu konuda hassas olunmaya çalışılmıştır.


1.Recep bey bir Amerikan gazetesine yazdığı makalede Irak’a savaşmaya giden ABD’li askerlere dua etti:

“Irak’ta savaşan ABD’li kahraman bay ve bayan askerlere, en az zayiatla ülkelerine mümkün olan en kısa zamanda dönmeleri arzusuyla dua ediyoruz.”

“We further hope and pray that the brave young men and women return home with the lowest possible casualties, and the suffering in Iraq ends as soon as possible.”

By Recep Tayyip Erdogan

The Wall Street Journal

March 31st, 2003

2. Dışişleri Bakanı Gül “Dünya barışı için, barışı korumak için, son 50 senede dünyada en çok Amerikalılar kendi çocuklarını feda etmişlerdir.”dedi. (http://www.milliyet.com/2006/05/16/siyaset/siy03.html)

3. Yirmibeş İslam ülkesinin sınırlarını değiştirip hepsini Irak gibi yapma projesi olan ABD kaynaklı BOP’la ilgili Sayın Gül’ün görüşü: “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Türkiye’nin dış politika ilkelerine uygun. ABD ile hareket ediyoruz. Amacımız İslam ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek.” (http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=181295)

Not: Vatandaşlarımızın % 72’si BOP’u tehlikeli görüyor.(25.07.2004 – Yeni Şafak)

4. Diyanetten Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın diyor ki:

“Ben Avrupa’ya gittiğimde kiliseye çok giderim, büyük zevk duyuyorum.”

(II. Din Şurası Tebliğ ve Müzakereleri cilt:2 sayfa:375)

5. Diyanetten sorumlu Devlet Bakanı yapılan Sayın Mehmet Aydın, İslam dinini Müslüman olmayanlara tebliğ etmeye ‘en DİNSİZCE hakarettir’ dedi:

“Bazı müslüman kardeşlerimiz diyor ki yahu bir fırsat düştü, müslümanlığı anlatalım hıristiyanlara; Allah belki hidayetini gösterir. (Diyalog çalışmalarında)… işin ucunda bilmem adam kazanmak, üye kazanmak varsa, açıkçası bu bir din mensubuna yapılacak en DİNSİZCE bir hakarettir.” (II. Din Şurası Tebliğ ve Müzakereleri cilt:2 sayfa:322)

6. ABD Savunma Bakan yardımcısı Paul Wolfowitz: “Biz Irak’a müdahale konusunda tereddüt ediyorduk, Tayyip Erdoğan bize cesaret vermiştir.” (Irak işgalinden üç ay önceki Türkiye ziyareti esnasında yaptığı açıklamadan.)

7. Erdoğan, AJC örgütünden bugüne kadar “cesaret ödülü” alan 10 kişi içinde Yahudi olmayan tek kişi.

Tayyip Erdoğan’a “cesaret ödülü” veren “American Jewish Congress” (AJC) adlı kuruluş, WJC’ye bağlı. Theodore Herzl tarafından Dünya Musevilerini bir “ulusal yurda” kavuşturma amacıyla 19. yüzyıl sonunda kurulan “World Jewish Congress” (WJC) İsrail devletini kurmakla amacını gerçekleştirmiş bir Yahudi teşkilatıdır. Daha önce AJC tarafından 10 kadar kişi ödüle lâyık görülmüştü; bunlar arasında İsrailli veya Musevi olmayan tek kişi Tayyip Erdoğan. Listede İsrail’in önemli bütün başbakanları var. Türkiye başbakanına bu ödülün verilmesi de, verildiği mekân da anlamlı: HSBC bankasının New York merkezi… (http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2004/SUBAT/05/tkivanc.html)

8. Bush, Erdoğan’a “Sen ne harika bir adamsın” dedi. (You are a great man) Kasım 2004

9. Çeçenler Rusların dilinde terörist. Erdoğan 3 Kasım seçimi sonrası AKP genel başkanı olarak 170 kişilik heyetle ziyaret ettiği Rusya’da teröre karşı işbirliğinden söz etti.

10. Recep bey genel başkan sıfatıyla gittiği Çin’de de şöyle dedi:

“Tek Çin anlayışını destekliyoruz. Çin’in toprak bütünlüğü konusunda Türkiye’nin herhangi bir tereddüdü yok, saygısı vardır. Terörün dini, milleti, ırkı olamaz.”

(Çin, işgal ettiği Doğu Türkistan’ı kendi toprağı sayıyor. Özgürlük mücadelesi veren 30 milyon Uygur Türkü kardeşimize de terörist diyor. Recep Bey’in sözü bu manada nasıl değerlendirilecek?)

(Tayyip Erdoğan, diline pelesenk olduğu üzere, Pekin’de de “Han, Mançur, Moğol, Doğu Türkistanlı, Tibetlisi ile Çin bir büyük mozaiktir. Bu da büyük zenginliktir” demeliydi (!) alıntı)

11. Yurtdışı turları ve ilginç temasların ardından Erdoğan, milletvekili oldu. Aradan dört buçuk yıl geçmesine rağmen AKP “Acil Eylem Planı”nı bile tatbik edemedi.


12. Kuzey Irak’ta askerlerimizin başına çuval geçirildi. Buna ciddi hiçbir tepki gösterilemedi.

13.Üstelik ağır ve ciddi çuval olayı sonrası “ABD’ye nota verecek misiniz?” sorusuna başbakan şöyle veciz(!) bir cevap verdi: “Bu müzik notası değil. Öyle aklınıza her estiğinde verilmez. Ağırlığı ve ciddiyeti vardır.” (http://www.hurriyet.com.tr/agora/article.asp?sid=1&aid=2257)

14. Erdoğan’dan enteresan bir açıklama: “Amerika’nın düşündüğü Büyük Ortadoğu Projesi var ya, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi; Diyarbakır işte bu proje içinde bir yıldız, bir merkez olabilir. Bunu başarmamız lazım.”

(15 Şubat 2004, Kanal D, Teke Tek Programı) 18.02.2004. Hürriyet Gazetesi, sayfa: 20.

15. Sözde Ermeni Soykırımı meselesinde Dışişleri bakanlığı, yetersiz kaldı. Üstelik Sözde Ermeni soykırım yasasını kabul eden ülkelere yenileri eklendi: İsviçre (2003), Slovakya (2004), Hollanda (2004), Polonya (2005), Litvanya (2005), Arjantin (2006)…

16. 1 Mart Tezkeresi reddedilmesine rağmen, bir genelgeyle, ABD’nin savaş araç-gereçleri Türkiye üzerinden nakledildi.

17. İsrail’in talebiyle ve onun güvenliği için, kamuoyuna rağmen Lübnan’a asker gönderildi.

18. Başbakan Erdoğan, İspanya Başbakanıyla beraber Medeniyetlerarası İttifak(!?) eşbaşkanı oldu. (Medeniyetler arası ittifak, Dinlerarası diyaloğun diğer bir ismidir.Gösterilen tepkiden dolayı, medeniyetler arası ittifak ifadesi kullanılıyor.)

19. Başbakan Erdoğan, BOP’un da (Büyük Ortadoğu Projesi) eşbaşkanı oldu. 

20. Erdoğan, Gül ve bakanların baskısına rağmen 1 Mart tezkeresine ‘hayır’ diyen milletvekilleri, 22 Temmuz seçiminde aday gösterilmediler.

21. Tezkereye ‘evet’ denmesini isteyen Erdoğan “Her zaman ‘hayır’da hayır yoktur. Rahat olun, gelişmeler kontrolümüzde” dedi.

22. Erdoğan, tezkere geçse de geçmese de ABD’nin harekatta kararlı olduğunu belirterek, Türkiye’nin 2003 yılı içinde 73 milyar dolar borç ödemesi olduğunu söyledi ve tezkerenin çıkmaması halinde Türkiye’nin ekonomik olarak çok sıkıntıya gireceğini ifade etti.


(Hatta Erdoğan’ın “Tezkereye hayır diyen, bana hayır demiş olur”… “Tezkere geçmezse memur maaşlarını ödeyemeyiz” dediği ifade edildi.)

23. Devlet Bakanı Ali Babacan, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, tezkerenin yararlarını sıraladı: “ABD ile her platformda stratejik ortaklığımız artarak gelişir.”

(Irak’a ve Iraklılara yapılanlar da mı?)

24. AKP önderleri tezkerenin geçmemesi durumunda olacakları da hatırlattılar:

“Tezkereyi reddetmemiz Müslüman ülkelerden destek bulsa da dünyada etkili bir güce sahip olan Yahudi lobisinin desteğini kaybederiz.”

25. Irak savaşında ABD’ye verilen destek, KREDİ pazarlığına dönüştü.

Bakanlar Kurulu toplantısı sırasında Başbakanlık’a giden Dışişleri Müsteşarı, ABD Büyükelçisi Pearson’ın getirdiği ABD önerilerini hükümetin onayına sundu. (http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=66614)

· Türkiye’nin asgari “6 milyar dolar hibe”, “20 milyar doları bulan kredi” ve “ticaret desteğini” içeren seçenek üzerinde durduğu, bu seçeneğin hibe bölümünü artırmak üzere pazarlık ettiği öğrenildi.

· 92 milyar dolarlık bir kayıp faturası gündeme getiren Ankara, 2003′te 25, sonraki dört yılda 15-17 milyar dolar desteğe ihtiyaç duyulabileceğini belirtti. ABD, Türk ekonomisini ayakta tutma güvencesi verdi.

26. CIA’nin işkence uçakları hava sahamızı ve hava limanlarımızı kullandı. (www.aksiyon.com.tr)

27. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül açıkladı: “Irak savaşında ABD , İncirlik’i kullandı ve buradan 4 bin 990 sorti gerçekleştirdi.” (Vecdi Gönül’ün “Los Angeles World Affairs Council” adlı kuruluşun düzenlediği konferansta yaptığı “Avrasya’da değişen güvenlik ortamı ve Türkiye’nin stratejik önemi” konulu konuşmasından.) AA

28. Erdoğan ve Gül, 29 Ekim 2004 tarihinde AB Anayasası’nı imzaladılar. Nerede? “Bütün Türkler yok edilmeden Hristiyan dünyası rahat etmeyecek.” diyen Papa Cixtus’un (1585-1590) heykeli altında, manevi huzurunda…

29. AB müzakere haberi, Kızılay’da gündüz gözüne havai fişeklerle kutlandı.

30. Erdoğan “Küresel sorunlarla mücadelede dünyanın ABD’ye ihtiyacı olduğunu; Türkiye ile ABD’nin temel hedeflerinin örtüştüğünü” söyledi. (http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2005/HAZIRAN/11/p01.html)

31. AKP milletvekili Ömer Çelik, kadınları tecavüze uğrayan ve ülkesi işgal edilmiş Iraklı direnişçilere: “Katiller sürüsü!” dedi. (21.08.2004 – Vakit)

32. Erdoğan’ın danışmanı Cüneyd Zapsu, Amerikalılara Tayip Erdoğan hakkında, “Bu adamı kullanın!” dedi.

İşte American Enterprise Institute adlı düşünce kuruluşundaki konuşmanın teyp kaydı:

This man is an honest man. And he has his own beliefs and he is true to his beliefs. Please try to… I’d say “exploit”(sömürmek,istismar etmek, kendi çıkarına kullanmak) is a bad word, but kullanmak or use… (Zapsu burada Türkçe kullanmak sözcüğünü telaffuz ediyor ve İngilizce nasıl denir anlamında dinleyicilere bakıyor ve bir Türk dinleyicinin hatırlatması üzerine sözlerine devam ediyor) take advantage of this man. Because this person has so much credibility, because of his own beliefs in the Muslim world and he believes in the Western style democracy. I think instead of pushing him down, putting him to the drain, use… Here and in Europe you should take advantage of that. This is my offer… (http://www.milliyet.com.tr/2006/04/12/siyaset/axsiy02.html)

33. En büyük ortaklarından biri Yunan Kilisesi olan National Bank af Greece(NBG), ülkemizden banka satın aldı. ( Fakat aynı Yunanistan, Ziraat Bankası’nın Atina’da şube açmasına izin veriyor mu?)

34. Başbakan Erdoğan; “etnik, coğrafi ve dini temele dayalı ekonomik birliktelikleri, küreselleşme sürecinin reddettiği bir durum olduğu için, doğru bulmadığını” söyledi.Etnik denilen: Orta Asya Türk Devletleri. Coğrafi denilen: Komşularımız. Dini denilen: İslam Ülkeleri… (AB ile ABD bize yeter denilmek mi isteniyor?)


35. 4928 No.lu ve 15.07.2003 tarihli Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’da ‘cami’ kelimesi ‘ibadethane’ olarak değiştirilerek apartman kiliselerinin önündeki yasal engel kaldırıldı.

(25173 sayılı Resmi Gazete – Yayın tarihi:19 Temmuz 2003 Cumartesi)

36. Van Akdamar Kilisesi’nin onarımını Başbakan gizlice denetledi. ( Peki ama niçin gizli?..)

Erdoğan, Hakkari’den Van’a gelirken beklenmedik bir şekilde Van Gölü üzerindeki Akdamar Adası’na indi. Görevli bekçinin dışında hiçbir yetkilinin bulunmadığı adaya konan helikopterden inen Erdoğan ve beraberindeki bakanlar, Ermeni Kilisesindeki restorasyon çalışmalarını inceledi. Hakkari’den havalanan diğer 2 helikopter, Van Ferit Melen Havaalanı’na inerken protokol üyeleri bir süre Erdoğan’ın içinde bulunduğu diğer helikopteri bekledi.

(Yetkililer, Başbakan’ın Akdamar Adası ziyaretiyle ilgili ısrarlı soruları cevapsız bıraktı.) 21.11.2005

· Bu denetlemeden 16 ay sonra (Kur’an Kursu yıkımından 5 gün önce), onarılan kilisenin açılışı gerçekleştirildi.

3 yıl süren bu kilise tamiratının yaklaşık 3milyon YTL’ye (3 trilyon lira) mal olduğu belirtildi.

37. “Kur’an Kursu Yıkımı” ülke tarihinde bir ilk oldu.

Tarih: 3 Nisan 2007 ( Mevlid kandilinden 3 gün, Akdamar Kilisesi açılışından 5 gün sonra…)

Yer: Kasımpaşa ( Sayın Erdoğan’ın mahallesi…)

· Yüzlerce polisin hazır bulunduğu yıkımda cemaate biber gazı sıkıldı.

· Yıkımı Beyoğlu Belediyesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi ekipleri yaptı.

· Büyük Piyale Kur’an Kursu, “yürütmeyi durdurma kararına rağmen” yıkıldı.

(30 günlük yürütmeyi durdurma kararı: İstanbul 5. İdare Mahkemesi. Esas No: 2007/647)

· Tüm ısrarlara rağmen yıkım için okullar kapanana kadar (2 ay) beklenmedi.

38. Kur’an Kursu Yıkımına şöyle gelindi:

· “Piyalepaşa Câminin etrafının açılması için Anıtlar Kurulu’nun kararıyla kursun kaldırılacağı” bildirildi.

· Dernek mensupları, aylar süren koşturmacayla ilgililerle görüştüler. “Bu kursta 1959’dan beri binlerce talebeye hizmet verildiğini, yıkımın yanlış olacağını, kendilerine proje ve imkân verilirse, kursu, câminin mîmârî yapısına uygun hale getireceklerini” söyledilerse de kabul ettiremediler.

39. Yıkımla ilgili tavırlar gittikçe sertleşti. Önce çözümden bahseden Bakan Mehmet Ali Şahin sonra tavrını değiştirdi. Zira parmaklar yukarıları işaret ediyordu. Şöyle ki:

· Dernek mensupları, vakıfların kendisine bağlı olduğu Bakan Mehmet Ali Şahin’le görüştüler. Bakan Bey, derhal İstanbul Vakıflar Bölge Müdürü’yle görüştü. Görüşme bittikten sonra da dernek mensuplarına, “Kur’an kursunun yıkımının yanlış olacağını” söyledi ve “Rahat olun” deyip uğurladı.

· Ancak Bakan Bey, daha sonra İstanbul’a bir geldiğinde, “Kur’an kursu binasının câmiyi kapattığını” söylüyordu.

40. Kur’an Kursunu yıkanlar, kursun kaçak olduğunu söyleyerek kamuoyunu yanılttılar. “Derneğe başka bir yer gösterdik kabul etmediler ” yalanını söylediler. İşte o yerler (!):

· Sinan Paşa Câmii’nin avlusundaki tamamlanmamış bina.

(Hem burası hakkında da yıkım kararı vardı; hem de yıkımdan sonra burayı da vermeyeceklerini söylüyorlardı)

· Kulaksız’daki Okçular Tekkesi ile Okçular Tekkesi’nin yanındaki top sahası.

(Bu iki yer daha önce Beyoğlu Belediyesi’ne verilmişti. Belediye “Buraya çivi bile çaktırmam” diyordu.)

· Sütlüce’deki Elif Tekkesi (Büyükşehir Belediyesi burayı da kesinlikle vermeyeceğini söylüyordu.)

41. Kur’an Kursunu yıkanlar KUL HAKKINA ne kadar dikkat ettiklerini göstermiş oldular.

Çünkü Kur’an kursunun bulunduğu vakıf arsası, dini ilimlerin okutulması için vakfedilmişti.

Vakfın dini hükmü şudur : Bir yer, ne şartla vakfedildiyse kıyamete kadar o iş için kullanılır.Vakfedenin istediği şart, Allah’ın emri gibidir… Bu vebalin altından kim kalkabilir?

Yıkılan Kur’an kursunun ne için yapıldığı hakkında tarihi kayıt: “Piyale Mehmed Paşa; cami, medrese, tekke, sıbyan mektebi, türbe, çarşı, hamam ve sebilden kurulu bir külliye yaptırmıştır.” (Beyoğlu Belediyesi Web Sitesinden)

42. İçişleri Bakanlığı’nın emri ile, Papa Jean Paul’ün ölümü dolayısıyla tüm yurtta bayraklar yarıya indirildi. İçişleri Bakanlığı, 8.4.2005 Cuma günü tüm resmi dairlerde gündoğumundan-günbatımına bayrakların yarıya indirilmesini istedi.

Emir örneği için: (http://www.istanbul.gov.tr/images/docs/emir.doc)

· Papa için Rusya’da bile bayraklar yarıya inmedi (!?) (Ortodokslar ya, o yüzden indirmemişlerdir…)

· Diyanet İşleri Başkanımız vefat etse hangi ülke bayrağını yarıya indirir?

· Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanı vefat etse AKP bayrakları yarıya indirtir mi?

· Laik bir ülkede müslümanlar aleyhine Papa için bu ayırım niçin yapılır?

· Milli sembolümüz olan bayrağımızın yalnızca bir dinin ruhani lideri için yarıya indirilmesi, o dini kayırma anlamı taşımıyor mu?

43. Yeni Papa 16. Benedict’in sevgili Peygamberimiz’i eleştiren sözlerine ciddi bir karşılık verilmedi.

· “Muhammed kılıçla din yaymaktan başka ne yapmıştır…” sözünün alıntı olduğunu söyleyen papaya, hiçbir yetkilimiz “SAYIN PAPA, ÖYLEYSE PEYGAMBERİMİZLE İLGİLİ SİZİN GÖRÜŞÜNÜZ NEDİR?” diyemedi.

44. Önce Papa’yla görüşmeyeceğini söyleyen Başbakanımız, aksine Papa’yı uçağın merdivenlerinde karşıladı.

45. Erdoğan, “Yahudi karşıtlığı utanç verici bir akıl hastalığının tezahürüdür, katliamla sonuçlanan bir sapkınlıktır” dedi. (http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2005/HAZIRAN/11/p01.html)

Sorulmaz mı: İslam karşıtı papayı düşmanca konuşmasının ardından uçak merdiveninde karşılamak nedir?

46. Orman Bakanı Osman Pepe’nin danışmanı Tacettin Ural, yazmış olduğu kitaba “Papa Bir Puttur” ismini verdiği için bizzat Bakan tarafından istifa ettirildi.


47. AKP iktidarı, Danimarka’da yayınlanan ÇİRKEF KARİKATÜRLERE gereken tepkiyi gösteremedi.

48. Eyüp Belediyesi’nin Pierre Loti Kahvesinin bulunduğu tepeye “Eyüp Sultan Tepesi” adı verilmesi teklifi, Büyükşehir Belediye Meclisi ve Kadir Topbaş tarafından reddedildi. (14.02.2007 – Zaman)

49. Kapalıçarşı’da, Başkan Topbaş’ın misafiri yabancı belediye başkanlarına ilahi eşliğinde içki ikram edildi.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, ev sahipliğini yaptığı 4. Dünya Belediye Başkanları Zirvesi’nde toplantıya iştirak eden belediye başkanlarına 14.04.2007’de Kapalı Çarşı’da yemek verdi.

Birlikte Yaşamak Konseri adı altında ‘Demedim mi demedim mi? Gönül sana söylemedim mi?’ ‘Allahu Allah’ ve ‘Aşkın Ateşinde Yanalım Dost Dost’ isimli ilahiler söylenirken içkiler de su gibi aktı.

İslam ülkelerinden gelen Suudi Arabistan’ın Uhud Belediye Başkanı, İran’ın Tebriz Belediye Başkanı, Sudan, Nijerya, Endonezya gibi ülkelerden gelen belediye başkanları yemeklerini tamamlamadan Kapalı Çarşı’dan ayrıldı.

50. Erdoğan 2002 seçimi öncesi Of’ta şöyle dedi: “Türkiye’de 30’a yakın etnik grup ve 4 hak dine mensup herkesi kucaklıyoruz”. (http://www.yenisafak.com/arsiv/2002/temmuz/12/p3.html)

Erdoğan birden fazla hak din ifadesini 3. Din Şûrâsı’nda da tekrarladı: “Bütün gerçek din ve inançlar, insanlığı hayra, iyiliğe, güzelliğe çağırmıştır.” (21/9/2007 Vakit)

(Halbuki Kur’an’a göre tek hak din İslamdır. Bütün peygamberler İslam peygamberidir.)

Kur’an’da Hz. İbrahim için “Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir MÜSLÜMANDI” deniyor. (Âli İmran, 67)

Yine Şûrâ Suresi 13. ayette İbrahim, Musa ve İsa peygamberlere gönderilenle peygamberimize gönderilen dinin aynı olduğu ifade edilmektedir. Birden fazla hak din olduğu söylense de: “Allah katında din İslam’dır” (Âli İmran, 19)

51. Antalya’da Dinler Bahçesi açıldı. (Aralık 2004)

52. Şanlıurfa’ya da “Dinler Parkı” açmaya kalktılar. Urfalıların Dinler Parkı’na tepki göstermesi üzerine proje “Halepli Bahçe” adıyla değiştirildi.

53. Müslümanları belirli mahfillere şikayet eden Tayyar Altıkulaç’ı milletvekili ve TBMM Milli Eğitim Komisyonu başkanı yaptılar. (Altıkulaç’ın şikayetlerinin yer aldığı belge: Kenan Evren ve Konsey üyelerine sunulan Diyanet İşleri Başkanlığı Brifingi 1981, sayfa:77-80.)

54. İslami cemaatlerden kopan ve onlarla mücadeleye girişen bazı kişiler seçimlerde liste başı yapıldı. Hemde seçmen desteği olmamasına rağmen ve kitleleri küstürmek pahasına.

Bunlardan bazıları, aday adayı dahi olmadıkları şehirlere kontenjandan yerleştirildi.

Bu adayları istemeyenler; telefon, faks, mektup yoluyla tepkilerini AKP genel merkezine iletti; ama nâfile…

55. Camilerden elektrik ve su parası alınmaya başlandı. ( Oysa kiliseler bu parayı ödemiyor. )

İlginç olan, önceki hükümetlerin çekindiği bu uygulamaya AKP’nin 2005 yılında başlaması.

Derneği olan camiler, şu anda faturalarını ödemeye çalışıyor. Peki kiliseler ibadethane değil mi, niçin ödemez?

56. Yüzlerce talebe yurduna mülkiyetine bakılmasızın el koymak için yasa teklif edildi. Vakıf, dernek, hatta şahsa ait binaları işgal anlamına gelen korkunç maddeyi, tepkiler üzerine tasarıdan çıkarmak zorunda kaldılar.

( Tasarı yasalaşsaydı bu YURTLARI boşaltmayan kişi ve dernekler, mülki idare tarafından 3 ay içinde tahliye edilecekti.) (www.basbakanlik.gov.tr/docs/kkgm/kanuntasarilari/101-1262.doc) “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” Madde 35

· Bu yasa teklifini cumhurbaşkanlığı ile ilgili MAĞDURİYET EDEBİYATI’na sebep olan süreçte verdiler.

(Birileri (!) AKP ile uğraşırken, “Bildiri mağduru(!) AKP”nin vazifesi dindar kesimle uğraşmak mı olmalıydı?)

57. AKP, gömleğini çıkardığı Milli Görüş’ü de terör listesine almıştı. ( Tabii ki yanlışlıkla!)

4 Nisan 2003 Cuma günü hükümet, “Türkiye-Almanya Arasında Terörizm, Örgütlü Suçlar ve Büyük Önemi Haiz Suçlarla Mücadelede İşbirliği Anlaşması”nı onaylanmak üzere Meclis’e sevk etti.

11 maddelik bu anlaşmada “Milli Görüş Teşkilatı” terörist örgütler arasında sayılıyordu.

Almanya Federal Cumhuriyeti (AFC) İçişleri Bakanı Dr. Otto Schily’nin 3-4 Mart 2003 tarihindeki Ankara ziyaretinde bu anlaşma karşılıklı imzalanmıştı. (Bir bakanımız, anlaşmayı okumadan imzaladığını söyledi.)Eh, gözden kaçmış…

58. Genelkurmay başkanı Özkök “İslam devleti  değiliz” dedi.


Başbakan yorumladı: “Kendi düşüncelerini söylemiş.” (Ama başbakanımız kendi görüşünü açıklayamadı.)

(Harp Akademileri Komutanlığı Yıllık Değerlendirme Konuşması, 20 Nisan 2005, Hilmi Özkök)

59. Erdoğan, yeni AKP genel merkezindeki motiflerin Yahudi sembollerine benzediğini kabul etti:

“Ankara Selçuklu medeniyetinin yansımaları olduğu bir ilimiz. Ayrıca Osmanlı’dan da mimari uslüba bağlı kaldık, bunun yanında cumhuriyet çizgilerini katarak bu hale getirdik. Selçuklu yıldızları, Yahudi yıldızlarını da çok andırıyor.”

(http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=248953)


60. AKP’li Belediye Başkanı Kadir Topbaş: “Ayasofya turizme açılmış, tekrar camiye çevirelim demek gereksiz bir polemik.” dedi. (29 Şubat 2004 – Pazar Postası)


61. Erdoğan, Rotaryen toplantısına katılan ilk başbakan oldu.

· Ali Babacan da masonik bir kuruluş olan Bilderberg toplantısına katıldı.

Vakit Gazetesi, 17.05.2003 (Yorum yok; çünkü orada neler konuştuğunu bilmiyoruz…)


62. ‘AKP, sulandırılmış İslam projesiyle geldi’ iddiasını haklı gösteren bir olay:

Başbakanın başdanışmanı Cüneyt Zapsu’nun eşi, kadın-erkek aynı safta namaz kıldı.

Beyza Zapsu “Cuma’yı ben kıldırayım. Türkiye’de bir ilk olsun.” dedi.

63. Türkiye’de ilk defa Siyonizm konferansı yapıldı. Theodor Herzl, Milli Kütüphane’de anıldı. (7.12.04 – Vakit)

64. AKP’li belediye başkanı Kadir Topbaş, Hür ve Kabul Edilmiş Büyük Masonlar Locası’nın toplantısına katıldı. (14.12.2004 – Vakit)

65. Hür ve Kabul Edilmiş Büyük Masonlar Locası’nın üstadı Asım Akin 22Temmuz’da AKP’yi destekleme emrini masonlara tebliğ etti. Bu, uluslararası bir talepti. İşte masonların gerekçeleri:

“Şayet AKP’nin önü kesilirse, sıcak para ülkeyi terk eder ve ekonomik kriz gündeme gelir.” (http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=6721)



66. AKP’li Bülent Arınç, Rotaryanlara “Siz veren elsiniz, öpülecek elsiniz” dedi. Rotary rozeti takan Arınç, plaketini 2430. bölge Guvernörü’nün elinden aldı. (18.052003 – Vakit)

67. Türkiye Ermenileri Patriği II. Mesrob, 22 Temmuz seçimlerinde AKP’yi destekleyeceklerini açıkladı. (http://www.yenisafak.com.tr/politika/?q=1&c=2&i=48782&Ermeni/Cemaati/se%C3%A7imlerde/Ak/Partiyi/destekleyecek)

68. AKP’li Beyoğlu Belediyesi tarafından hazırlanan “Kültürleri Buluşturan Kent 22” adlı kitapta, alkollü içki teşvik ediliyor. (18.02.2004 – Vakit)

69. Umuma açık içkili yerlerin okullara uzaklığı 200 metreden 100 metreye indirildi. Turizmi teşvik kapsamında olan yerlerde ise mesafe şartı aranmayacak. (4.4.2004 – Türkiye)

70. AKP’den bir ilk: Gay ve Lezbiyen Filmleri Festivali’ne onay verildi. (27.09.2004 –Vakit)

“Outistanbul 1. Uluslararası İstanbul Gay ve Lezbiyen Filmleri Festivali”

71. Aile Sağlığı adı altında bazı okullarda “eşcinsellik” dersi verildi. Tepki gelince uygulama durduruldu. (16.03.2007 – Zaman)

72. Türkiye’nin ilk eşcinsel oteli açıldı. (31.05.2007 – Posta)

73. AB mevzuatına uygun Türk Gıda Kodeksi yayınlandı. “Çiğ Kırmızı Et ve Hazırlanmış Kırmızı Et Karışımları Tebliği” Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. (http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/4716801_p.asp)

· Domuz ve yaban domuzu kasaplık hayvanlar arasına alındı.



74. AKP’nin meclisten geçirdiği TCK’nın 230. maddesi: “Aralarında evlenme olmaksızın dini nikah yapanlar, 6 aya kadar hapisle cezalandırılırlar.” (2004)

· Peki ya nikahsız yaşayanlar? Cezası yok, çünkü: “Zina suç olmaktan çıkarıldı.” (2004)

· Iğdır valisi açıkladı: “Fuhşun suç sayılmaması ve yaygınlığı yüzünden namuslu kadınlarımız neredeyse sokağa çıkamaz hale geldi.” (23.11.2005 – Vakit)

75. Başbakan “Çocuğum işsiz” diyen vatandaşı “Senin çocuğun da işsiz kalsın! Otur, otur! Bana kişisel sorunlarını getirme…” diye azarladı. (AKP Keçiören İlçe Kongresi) http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=182616

· “Lan…Sus…Hadi ananı al git buradan!” diyen başbakanın arkadaşları da benzer üslupla konuştular:

Tarım Bakanı, çiftçilere hitaben: “Gözünüzü toprak doyursun.”dedi.

Maliye Bakanı: “Babalar gibi satarım.”dedi.

AKP Urfa Milletvekili, sel mağduru vatandaşı şöyle azarladı: “Fazla konuşma!”

76. Zaman zaman “Savcılar ne güne duruyor?” diye yakınan AKP yönetimi, Şemdinli davası savcısını harcadı. (Adalet Bakanı tarafından HSYK’ya sevk edilen savcı Sarıkaya, meslekten ihraç edildi.)


77. Erdoğan’ın talimatıyla 2006 yılında yargıç ve savcılara %50’ye varan oranlarda zam yapıldı. (Asgari ücretliler “AKP çekindiği kurumlara mı zam yapıyor?” diye sormaya başladı.)

· Daha yakınlarda AKP’ye gereken teşekkürü(!) yapan Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu’yu arayan Bülent Arınç zam müjdesini şöyle vermişti: “Tasarı hazırlandı. Komisyonlardan hızlı şekilde geçirilip, en kısa sürede Genel Kurul’dan geçirilecek.” (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/4495113.asp?m=1&gid=69)

78. Başbakan Erdoğan, İHL ve meslek liseleri hakkında “Biz hükümet olarak bu bedeli ödemeye hazır değiliz” dedi.

Birlik Vakfı’nca İstanbul Grand Cevahir Oteli’nde düzenlenen ‘Meseleler ve Çareler’ konulu sempozyum. (http://arsiv.sabah.com.tr/2004/07/04/siy105.html)

79. Din Kültürü kitaplarına Hz.Musa’nın, Hz. İsa’nın ve Sevgili Peygamberimizin resimleri kondu. (2004)

80. Din Kültürü kitaplarında mezhep sayısı 4’ten 5’e çıkarıldı.

(Bakınız: Orta Öğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı 11. Sınıf, MEB Yayınları, İstanbul-2006, sayfa 65, İslam Düşüncesinde Ameli-Fıkhi Yorumlar)

81. Din Kültürü kitaplarına göre, mezheplere gerek yok.

(2005’ten beri okutulan 8. sınıf Din Kültürü Kitapları, Dinde Anlayış Farklılıkları/Mezhepler bölümü.)

Bazı kitaplarda bu görüş yumuşakça (!) ifade edilse de ilköğretim öğrencisinin kafasını karıştırmaya yetiyor.

82. Okullara gönderilen genelge ile Kuran-ı Kerim’de geçen bazı kelimelerin kullanılması yasaklandı: cemaat, cihad, fetva, halife, hicret, imam, imamet, kafir, medrese, mücahid, mümin, münafık, şehadet, şehit, şeriat, şirk, tağut, tebliğ, tekke, tevhid… Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı’nı sözkonusu genelgeyi göndermekle görevlendirdi. (http://arsiv.sabah.com.tr/2005/01/13/gnd106.html)

83. Sekizinci sınıf Din Kültürü kitabının namaz tarifinde, bayanlar için “başı yarı açık” resim kullanıldı.

Aynı kitabın 91. sayfasında cemaatler için : “Bunlar tarikatlar gibi insanların din ve vicdan özgürlüğünü, ulusal birlik ve beraberliğini ortadan kaldıran gruplardır” ifadesi kullanıldı.

84. Bazı köylerde ilköğretim 1. sınıf öğrencilerine dağıtılan okuma-yazma öğreniyorum kitaplarında 13 ve 15. sayfalarında haç işareti bulunan, 3 çocuğun kilisede aldığı eğitimi ve kilise dualarını gösteren fotoğraflar kullanıldı. (MEB-TTKB’nin 12.07.2004 tarih / 115 sayılı onayını taşıyan AB destekli bu kitaplar, ücretsiz dağıtıldı.)

85. 2005’te onaylanan 5. sınıf Din Kültürü kitaplarında “Kelime-i Tevhid, Lailâhe illallah’tır” deniyor. (“Muhammedur-rasûlullah” ifadesine yer verilmiyor.)

(AB projelerini ve ders kitaplarındaki değişimi düşündüğümüzde “Muhammedur-rasûlullah” bölümünün yazılmaması, her şeyi anlatıyor. “Muhammedur-rasûlullah” ifadesi; Hz. Muhammed’in Allah’ın rasulü olduğunu söyleyen Müslümanları, Hz.İsa’yı rab ve oğul kabul eden Hıristiyanlardan ayırır. Bunu kaldırmak hangi düşünceden ileri gelir?)

86. Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in başörtüsü sorununa bakışı:

“Başörtüsünü sorun sayanların sayısı yüzde bir buçuktur. Halk hangi konuların öncelikle çözülmesini istiyorsa biz hükümet olarak bu sorunlara odaklandık. Bizim gündemimizde halkın sadece yüzde 1,5′inin gündeminde olan bir konu öncelikli olarak yoktur. Olması siyaseten de yanlıştır.” 24.05.2006 – Milliyet (http://www.milliyet.com.tr/2006/05/24/resim/birincisayfa.jpg)

87. Erdoğan, başörtülüleri 3-5 ağaca benzetti: “Yani burada bizim bireysel özgürlük anlayışlarımız eğer genel özgürlük anlayışının önüne çıkarsa herhalde yanlış yaparız diye düşünüyorum. Geneli kucaklamak durumundayız. Ormanı düşünelim, oradaki birkaç ağacı değil. Birkaç ağaç üzerinden hareket edersek yanlış yaparız. Nitekim Türkiye’de yapılan kamuoyu araştırmalarının bu konudaki neticeleri çok açık net ortadadır.”

(http://www.akpgercegi.com/category/basortusu/)

88. Urfa’dan Ankara’ya yürüyen başörtü mağdurları Meclis’e girerken ‘terörist’ muâmelesi gördü. Üç kişilik heyet, polis tarafından ayrı bir odaya alınarak üzerlerindeki paradan çoraplarına kadar arandı. (6.1.05–Vakit)

89. MEB’e bağlı Yurt-Kur’un başörtülü ve sakallı fotoğraf veren öğrencilere burs vermeyeceği açıklandı. (09.10.2006 – Vakit)

90. AKP’li Kuşadası Belediyesi, hediyelik eşya dükkânı açmak isteyen bayana, başörtülü fotoğrafla başvurduğu için ruhsat vermedi.

91. Meclis kitabında dedesinin sarıklı fotoğrafını gören AKP milletvekili: “Benim dedem sarık takmazdı; aydın bir insandı” dedi. (01.05.2004 – Vatan) (Sarığı karanlık sembolü görenler, başörtüsü için ne düşünür?)


92. Bülent Arınç: “Başörtü meselesi bizim namus meselemizdir. Bu sorunu çözmek bizim namus borcumuzdur.” demişti. (Kahramanmaraş mitingi – 2002)

· Arınç:“Başörtüsü sorunu çözülecektir; ama demokrasi çerçevesinde ve zamanı geldiğinde.”(28.12.04– Vakit)

93. Başbakana örtü mağdurlarından mektup: Sözünüzü tutun. (23 Nisan 2004 – Vakit) (Bu mektuba hâlâ cevap verilmedi.)

94. Öğrenci affı getirildi. Yani zamanında başını açmadığı için okullarını bitiremeyenlere bir fırsat (!) tanındı. Peki nasıl mezun olacaklardı. Erdoğan, sorunu çözdü: “Peruk taksınlar girsinler.” (www.haber7.com/haber.php?haber_id=237241)

95. Abdullah Gül, YÖK’ün kurucu başkanı olan ve üniversitelerde başörtüsü yasağını başlatan İhsan Doğramacı’ya 2007 Meclis Onur Ödülü verilmesini teklif etti. (17.02.2007 – Zaman)

Bülent Arınç da Doğramacı’ya telefon ederek ödülün kendisine verileceğini müjdeledi.

· Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Gül’ün teklif ettiği ödül, daha sonra Gül tarafından takdim edildi. (http://www.sabah.com.tr/2007/05/31/haber,06DCCD2256774F55BD39882429EF5F05.html)

96. Şubat 2003’te “Benim bu davayı geri çekmem bütün kadınlara hakaret olur” diyen Hayrunnisa Gül, bir yıl sonra AİHM’deki başörtüsü şikayetini geri çekti. (3 Mart 2004 – Vakit)

97. Abdullah Gül, Ahmet Vakur Gökdenizler’i Denizcilik-Havacılık genel müdür yardımcılığından büyükelçilik statüsüne yükselterek Montreal’e daimi temsilci olarak atadı. (30.10.2006 – Vakit) Adı pek çok skandala karışan bu kişiyi hatırlayalım: A.Vakur Gökdenizler, 1999’da Merve Kavakçı’nın ABD vatandaşı olduğunu Dallas Göçmen bürosundan öğrenerek yıldırım kriptoyla Ankara’ya bildiren kişidir.

98. Başbakan Erdoğan: “Başörtüsü konusunda hiçbir yerde, kimseye söz vermedim. Vaat etmediklerimizi, vaat edilmiş gibi gösteren, provake edenler var.” dedi. (www.gazetevatan.com/root.vatan?exec=haberdetay&tarih=05.04.2005&Newsid=50529&Categoryid=3)

99. Başörtüsü sorunuyla ilgili vaadi olmadığını açıklayan Başbakan, Fener Rum Patriği’ne söz verdi: “Bütün sorunlarınızı çözeceğiz.” (11.12.2004 – Vakit)

100. Yüz maddeye sığmayan A’dan Z’ye diğer gerçekler:

A. Yabancılara toprak satışına izin veren yasa çıkarıldı. (Dikkat: Ev, daire, bina değil; arazi satılıyor.)

B. Erdoğan, çocuk katiline “Sayın” dedi.

C. Dışişleri Bakanlığı, Ebu Garip cezaevinde işkence gören Türkler ve diğerleri için harekete geçmedi.

Ç. Şimon Peres “AKP, Türk lokumu” dedi. (http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/09/02/515570.asp) Demek onlara göre öyle.

D. Devlet bakanı Kürşat TÜZMEN bir defile sonrası F. LOPES isimli kadınla kadeh tokuşturup şarap içti (10.02.2077 – Posta) Not: Bakan içki başında, başı örtülü öğrenciye öğretim yasak.

E. ATO raporuna göre son 4 yılda, yıllık ortalama 546.000 dosya, zaman aşımından düştü. (AKP’nin A’sının resmidir…)

F. Yasaklar devam ediyor:a- Başörtüsü yasağı, b-12 yaşından küçüklere Kuran öğretme yasağı…

G. AB hatırına Mardin-Midyat Bardakçı köyünün camisini kiliseye çevirmeye kalktılar.

Ğ. Kuzey Irak yönetimi AKP’yi zor durumda bırakmamak için 22 Temmuz seçimine kadar sessiz durma kararı aldı.

(İlnur Çevik ve bölgede görev yapan gazeteciler bildirdi.)

H. AKP 22 Temmuz seçim beyannamesine Başörtüsü, YÖK ve terörle mücadeleyi almadı.

I. 273 üyeli İsrail Dostluk Grubunun 173’ü AKP milletvekiliydi.

İ. Bazı AKP milletvekilleri, yolsuzluklara tahammül edemediklerini söyleyerek partilerinden ayrıldı.

J. Kıbrıs için “Çözümsüzlük çözüm değildir” diyen başbakan, “toplumsal mutabakat” diye bir şey uydurup başörtüsünü

çözümsüz hale getirdi.

(Başbakanın bizim icadımız dediği “Toplumsal mutabakat”, cumhurbaşkanlığı seçiminde kullanılamadı.)

K. Misyonerliğe yasal izin verildi. (AKP’nin gerekçesi Misyonerlik faaliyetlerini denetim altında tutmakmış…)

L. Bazı müftülüklerde ilk defa orkestra eşliğinde “Kutlu Doğum” Konserleri(!) düzenlendi.

(Vatandaş sordu: Peygamberimiz bu toplantılara katılır mıydı?)

M. Ezan sesinin kısılması için genelge yayınlandı.

N. Uygun görülen yerlerde Cuma namazının son 6 rekatı kıldırılmıyor. Yer yer bu konuda kavgalar oldu.

O. Kuran öğrenimi yasağını TCK’ya koyarak; dedelerin, ninelerin torunlarına Kuran okutmasını yasak saydılar.

Ö. Bir yandan özelleştirme yapılırken bir yandan da belediye şirketleriyle yeni KİT’ler oluşturuldu!

P. Ülkemizdeki yabancı şirket sayısı 3’e katlandı.

R. Borçlu vatandaşlarımızın sayısı 4,4 kat arttı.

S. Köylüler, çiftçiler, fındık üreticileri… protesto mitingi yapacak derecede mağdur edildi.

Ş. Ülkemizin toplam borcu (iç-dış), dolar bazında 2 katına çıktı.

T. Bankacılık sektörünün % 51’i yabancıların eline geçti.

U. Resmi açılışlar ve devlet törenleri, AKP seçim mitinglerine dönüştürüldü.

Ü. “Kuraklık destek” haberini, seçim meydanından Dışişleri Bakanı açıkladı.

V. Erdoğan, parti mitinglerine başbakanlık uçağı ile gittiği için tepki çekti.

Y. 5 senedir garibanların başörtüsü için toplumsal mutabakatı bekleyen iktidar mensupları, sıra kendi eşlerine ( Cumhurbaşkanlığı seçimine) gelince bunun demokratik hak olduğunu hatırladılar.

Z. Babası dışişleri bakanı olmayan kızlar, mezuniyet törenlerine başörtüsü ile katılamadı…