6 Haziran 2010

Ulusal Onur ve Gazze'deki Saldırı

Gazze’ye insani amaçlı yardım filosuna düzenlenen baskın,hepimizi derinden üzdü. Filodan Türk Gemisi Mavi Marmara’ya çıkan İsrailli askerlerin sivilleri öldürmesi, dünya kamuoyunun tepkisine neden oldu.


İskenderun Körfezi’ndeki askeri üsse yapılan saldırı ise PKK’yı aşan bir eylem olup, İran ve Suriye ile son zamanlarda yakınlaşan Türkiye’ye Ortadoğu’da gücün merkezinde kimin olduğunu hatırlatan işaretleri barındırmaktadır.


Sivil insiyatif değil, Türkiye vuruldu

Masum insanların ölümüyle sonuçlanan gemi baskını, her ne kadar sivil inisiyatif hareketine yönelik olarak görülse de aslında Türkiye’ye karşı yapılmış, hükümetin ihmal ve hatası sonucu meydana gelmiş vahim bir olaydır.

Başbakan Vekili Bülent Arınç, kamuoyuna yönelik yaptığı ilk açıklamada meydana gelen olaylarda hükümetin ihmal ve sorumluluğunun aranmaması gerektiğini, Mavi Marmara gemisinin insani yardım amacıyla sivil inisiyatif hareketi tarafından organize edildiğini söyledi.

Hükümet sorumluluğu

Basit bir turistik gezi için bile onca prosedür uygulanırken, uluslar arası kara sularında seyredecek bir gemi, yüzlerce insan ve dış politika alanındaki hassas bir konuda hükümetin takınacağı tavır, sadece “sivil inisiyatif” ile açıklanabilir mi?

Başlangıçta, Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına resmi kayıtlarla yola çıkmayan sivil inisiyatif, bugün gelinen noktada dünya kamuoyunun gözünde Türk vatandaşlarına karşı yapılmış bir saldırının tarafı olarak görülmektedir. Bu şekilde görüldüğü aşikar olduğu için de İsrail’deki Türkiye büyükelçisi geri çağrılmıştır.

Yani devlet, kendi vatandaşı her ne amaç için davranıyor olursa olsun, vatandaşını, kendini devlet yapan bir bütünün parçalarından ayrı algılayamaz.

Bu nedenle de AKAPE  hükümeti, sonuçlarına ait senaryoları iyice analiz etmeden Mavi Marmara Gemisi’ne izin vermekle hem siyasi, hem de diplomatik bir hata yapmıştır.

Ulusal onur, ulusun başını eğmemektir


Başbakan ve AKAPE  hükümeti ulusal onur kavramı üzerinde sıkça durmaktadır. Ulusal onur, uluslar arası toplantılarda masayı terk etmeden önce, ulusun başını derde sokmamak, öngörüsüz davranışlar sonucu ulusun başını eğmeme sorumluluğudur.

Devleti yöneten hükümetin görevi öncelikle kendi vatandaşının can ve mal güvenliğini korumaktır. Mavi Marmara’ya izin verilmesiyle birlikte, sivil vatandaşların canı tehlikeye atılmış, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise her türlü saldırıya açık hale getirilmiştir.

Sonuç olarak, İsrail’in saldırganlığı karşısında Türkiye Cumhuriyeti Devleti aciz kalmıştır. Türkiye terörist bir devlet olmadığı için İsrail’le aynı üslubu kullanmamış ancak, yaşananlar karşısında tutumu da “yaptıkları yanlarına kar kalmayacaktır” beyanatından öteye gidememiştir.

Uluslar arası arenada kan dökmekten çekinmeyen ve çekinmeyeceğini de günlerdir yaptığı uyarılarla dile getiren İsrail’in uyarılarına karşın sivil inisiyatifin gemi ile yola çıkmasına hükümetin izin vermesi sonucu yaşananlar Türkiye’yi uluslar arası arenada ezmiştir.

Filistin sorununu, Türk diplomasisine Müslüman- Yahudi sorunu olarak sokan hükümetin, bugün BM Güvenlik Konseyi’ni olağan üstü toplantıya çağırarak İsrail’e yaptırımda bulunulmasını istemesi “ulusal onur” ile zerrece bağdaşmamaktadır.

Şimdi buralara nerelerden gelindi.AKAPE hükümeti İsrail'e karşıymış gibi yapıp her defasında bir tavizle İsrail'e bir şeyler veriyor.
Daha hafızalarımızda yeni olan bir şey büyük elçimizi küçük,kendilerinden aşağıda bir koltuğa oturttuklarında ne oldu? Bu olay karşısında dik mi durduk,yoksa şu anki gibi laf kalabalığımı yaptı sayın Recep bey.Bu olayın üç beş gün sonrası kim geldi Türkiye'ye?Ehud Barak!
Ehud Barak kim?İsrail Savunma Bakanı.Güya Ehud Barak bizden özür dilemek için gelmiş bu olayı böyle geçiştirdiler.
Biz diplomasiden anlamayız ama bu özür dileme İsrail Savunma Bakanının işimidir.Tabiki hayır.
Ehud Barak ö gün Türkiye'ye özür dilemek için gelmedi.Tanklarımızın,uçaklarımızın revizyon be bakımının antlaşmasını yaptı gitti.Benin gariban inaçlı vatandaşımda bunu bir özür ziyareti olarak algıladı.

Bu ve bunun gibi olaylar ilk değil.Sonda olmayacak.

"one minute"şovları yapan Recep Bey ve AKAPE iktidarı,tavşana kaç,tazıya tut diyor.
Yıllardan beri üyesi olduğumuz,OECD-Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı'na İsrail'in üye olmasına Türkiye "evet" oyu kullandı ve destek oldu.
31 üyeli OECD'ye 11 Mayıs 2010 tarihinde üç yeni üye daha katıldı.Bunlar Slovenya, Estonya ve İsrail'di.
Her OECD üyesi ülkenin bu yeni ülkenin üyeliği ile ilgili "evet" yada "hayır" deme hakkı bulunuor.
TÜRKİYE,FİLSTİN'den gelen İsrail'in OECD üyeliğini" veto" edin.çağrılarına kulaklarını tıkadı.
Türkiye 11 Mayıs 2010 tarihinde İsrail'in OECD'ye üyeliğini "veto" etmek yerine testekledi ve evet oyu kullandı.
Dahada geriye gidersek:
İsrail'in talebiyle ve onun güvenliği için Lüblan'a asker gönderdi.
Recep Bey BOB'un eş başkanı olduğunu açıkladı.
Mayınlı arazinin temizlenmesi ihalesini İsrail'e vermeye kalkıştı.
10 Haziran 2005'te New York'ta Yahudi örgütü ADL'nin verdiği üstün hizmet ödülünü aldı.
 Bunlar bizim bildiklerimiz vede anımsadıklarımız.

ŞİMDİ GELİN DE AKAPE İKTİDARININ VE SAYIN RECEP BEYİN İSRAİL'LE YÖNELİK "SÖZDE" TEPKİLERİNE İNANIN VE SAMİMİ BULUN.

Teşekkürler.

Hiç yorum yok: